NA‘T DAĞLARIN DİLİ

M. Faik GÜNGÖR m.f.g.023@hotmail.com

 

Hâtemü’l-Enbiyâ’nın Cibril’le o ânını,
Dili vardır dağların, gördüğünü söylemez.
Yorulunca taşlara verdiğinde yanını,
Örümcek gelen emri ördüğünü söylemez.

Temizlenen yüreği şairler kelimeye,
Anlatamaz anlatsa sütkardeş Halime’ye.
İzin yoksa ehl-i gök usûlce Âmine’ye,
Altın tepside karla sardığını söylemez.

Vahyin mehâbetine ey kayıtsız haydutlar,
Kimin için ipekten şal dokuyor bu dutlar?
Ol Rasûl’ü ömrünce gölgeleyen bulutlar,
Ağlayınca kemâle erdiğini söylemez.

Dikenlerle çevrili nâzenin gonca gülü,
Sevdaya düşüren kim, âşık eden bülbülü?
Yıkılan kisrâlarla kuruyan Sâve Gölü;
Son Nebî muştusunu verdiğini söylemez.

Yûsuf’un ikrâmıyla saraya dönen kuyu,
Ümmetin felâhına çile sayar uykuyu.
Ay yüzlüden aldığı misk-i amber kokuyu,
Yâkub’un gözlerine sürdüğünü söylemez.

İçini dökse zaman, asâ nesli dallara,
Secdede kâinâtı kucaklayan kollara.
Bir ayak ki; iziyle şereflenen yollara,
Kilim yapıp gönlünü, serdiğini söylemez.