KUTSAL AŞKIN DESTANI -1-

ŞAİR : Mahmut KAYA mkaya45@gmail.com

القصیدة الخمر ية

أَدِرْهَا لَنَا صِــرْفاً وَ دَعْ مَزْجَهَا عَنَّــا
فَنَـحْنُ أُنَاسٌ لا نَرَى اْلمَزْجَ مُذْ كُنَّا
1. O şarabı bize saf olarak sun, karışık olandan verme. Biz oldum olası karışık şaraba rızâ göstermeyen kimseleriz.
Bizler ezelî aşkın derbeder mecnûnuyuz,
O vahdet şarabının doyumsuz meftûnuyuz,
Ayrı düştük vatandan, firkatın mahzûnuyuz.
Sâkî saf sun şarabı, karışık istemeyiz!
Bizler oldum olası karışık ne, bilmeyiz!

وَغَنِّ لَنَا فَالْوَقْتُ قَدْ طَابَ بِاسْمِهَا
لِأَنَّا إِلَيْـهَـا قَـــدْ رَحَـلْنَـا بِـهَـا عَـنَّا
2. Onun adıyla zamana neşe geldi, bize şarkı söyle;
zira biz onunla kendimizden geçtik.
Onun adıyla geldi huzur, neşe hayata,
Gel bize şarkı söyle, sevince sevinç kata;
Bu fırsatı kaçırmak hata üstüne hata.
Bizler kanıncaya dek ondan içtikçe içtik!
O ilâhî şarapla biz kendimizden geçtik!

عَرَفْنَا بِهَا كُلَّ الوُجُـودِ و لَمْ نَــــزَلْ
إِلٰى أَنْ بِهَـــا كُلَّ الْمَعَارِفِ أَنْكَرْنَا
3. Bütün varlığı biz onun sayesinde tanıdık ve giderek onun sebebiyle bütün bilgilere sırt çevirdik.
Varlığı tanımamız hep onun sayesinde,
Kemâle erişimiz onun himayesinde,
Şarkılar bestelenmiş onun terânesinde.
O bir âb-ı hayattır, odur bilgi kaynağı!
Başka kaynak nemize, odur tevhid sancağı!

هِيَ الخَمْرُ لَمْ تُعْرَفْ بِكَــرْمٍ يَخُصُّهَا
وَلَـمْ يَـجْـلُـهَا رَاحٌ وَلَـمْ تَعْــرِفِ الدَّنَّا
4. O öyle şaraptır ki; kendine özgü üzüm çubuğu yoktur; hiçbir şarap onu keşfetmemiş ve şarap küpü onu tanımamıştır.
Üzüm çubuğunu o asla tanımış değil,
O bir maddî ilkeden elde edilmiş değil,
Başka türden şaraplar onu keşfetmiş değil.
Şarap küpüne sığmaz, mekân nedir tanımaz!
Gerçekte insan aklı o iksirden anlamaz!
لَهَـا كُلُّ رُوحٍ تَعْـرِفُ العَـهْدَ عَـهْدَهَا
وَفيِ كُلِّ قَلْبٍ جَاهِلٍ لِلسِّوَى مَعْنَى
5. Her ruh, onunla yaptığı sözleşmeyi bilir.
Her cahil kalp, onu başkasıyla karıştırır.
Elest bezminde bizim onla sözleşmemiz var,
Sözüne sâdık kalan her ruh aslını arar,
«Bu geliş neredendir?» diye merakla sorar.
Vay cahilin hâline, bilmeden araştırır,
Çoğu zaman gerçeği sahteyle karıştırır.

مُشَعْشَعَةٌ تَكْسُـو الوُجُـــوهَ جَـمَالَةً
وَف۪ي كُلِّ شَيْءٍ مِنْ لَطَافَتِهَا مَعْنَــى
6. Gayet parlaktır, her yüze güzellik kazandırır,
her şey onun letâfetinden bir anlam taşır.
O her nûrun aslıdır, bunu bilenler bilir,
Yüzlerdeki güzellik hep o kaynaktan gelir,
Onun feyziyle eşya belli bir düzen alır.
Güzellik, mükemmellik birbiriyle yarışır,
Onun letâfetinden her varlık bir iz taşır.

حَضَرْنَا فَغِبْنَا عِنْدَ دَوْرِ كُؤُوسِـهَـا
وَعُـدْنَا كَـأَنَّا لَاحَـضَــرْنَا وَلَاغِبْنَـا
7. O şarap kadehlerde dolandırılınca biz; kendimize geldik ve kendimizden geçtik. Önceki hâlimize dönünce; sanki ne kendimizden geçmiş ne de kendimize gelmiştik.
Sunuldu kadeh kadeh biz kendimize geldik,
O neşeyle, bu yolda haylice ilerledik,
Öyle bir hâl oldu ki kendimizi bilmedik.
Uyanınca anladık bu ilâhî cilveymiş,
Zamanı aşan, rûhun yaşadığı neşveymiş.

وَأَبْدَتْ لَنَا ف۪ي كُلِّ شَيْءٍ إِشـَــارَةً
وَمـا احْتَجَبَـتْ إِلاَّ بِأَنْفُسِنَــا عَنَّا
8. O bize her şeyde bir işaret gösterdi, o işareti
görmeye engel olan sadece nefislerimizdi.
Her şey ona tanıktır, her şey ondan bir nişan,
Bu idrake ermeyen akıl, kalmış perişan,
Bu yolda engel nefis, nefistir yoldan şaşan.
Gel nefsine yan çıkma, istekleri süflîdir,
Rûhun talepleriyse ulvîden de ulvîdir.
وَلَمْ تُـطِـقِ الْأَفْــهَامُ تَعْـب۪يرَ كَنْهِهَـــا
وَلٰكِــنَّهَا لَاذَتْ بِأَلْطَافِـهَا الْحُسْنٰى
9. Akıllar onun mahiyetini anlatamaz, ancak onun güzel lutfuna sığınıp kalmışlardır.
Onun mahiyetini hiç kimse bilemedi,
En üstün akıl bile akıl erdiremedi,
O mahrem bir alandır kimseler giremedi.
Akla düşen; sığınmak lutfuna, ihsânına,
Onun güzel lutfuyla kavuşur ikrâmına.

نَصَـحْتُكَ لَاتَقْـصِدْ سِوٰى بَابِ حَانِـهَا
فَمَنْ وَجَدَ الْأَعْلٰى فَلَا يَطْلُبُ الْأَدْنٰـى
10. Onun meyhanesinin kapısından başka yere gitme diye sana öğüt verdim. Zira en yükseğe sahip olan birisi, alçaktakini istemez.
En içten öğüt verdim, bu sana bir hediye,
Onun meyhanesinden taşraya gitme diye,
Gülistan olsa bile sayılır bir bâdiye.
En ulvî bir değere sahip olan terk etmez!
Aklı başında olan süflîyi tercih etmez!

مَـوَانِعُـنَا مِنَّا حُــظُـوظُ نُفُــوسِـنَا
فَإِنْ قُطِعَـتْ عَنَّـا إِلَيْهَـا تَوَاصَـلْنَا
11. Ona kavuşmamıza engel olan nefsânî hazlarımızdır, onlarla ilişkimiz kesilince ona kavuşuruz.
Kul olarak varsa da içten niyazlarımız,
Zaman zaman şımarıp depreşir nazlarımız,
Ona kavuşmamıza engeldir hazlarımız.
Hazlardan vazgeçmeden vuslata eremezsin!
Rûhen arınmadıkça cemâli göremezsin!

تَجَــلَّتْ دُنُـوًّا واخْتَـفَـتْ بِمَـظـَاهِــرٍ
وَجَلَّتْ فَمَا أَغْنٰى وَدَقَّتْ فَمَا أَسْنٰى
12. Tecellîsiyle yaklaştı, görünürlerde gizlendi. Fakat açık oluşu doyurup kandırmadı, letâfeti daha fazla engeldi.
Bu gerçeği bilenler asla edemez inkâr,
Görünürde gizlidir, gönüllerde âşikâr,
Bu idrake erende artık kalır mı karar…
Tecellîden anlayan onun sırrına erdi.
Letâfeti açıkça zuhûruna engeldi.
وَمَـا الْـكَوْنُ إِلاَّ مَـظْـهَرًا لِـجَـمَالِـهَا
أَرَتْنَا بِه۪ ف۪ي كُـلِّ شَيْءٍ بَـدَا حُسْنَـا
13. Kâinat yalnız onun cemâlinin mazharıdır.
Onu her şeyde güzellik olarak bizlere gösterdi.
Elbette onun zâtı, mâhiyetin aynısı,
Kâinatsa yalınız cemâlinin aynası,
Gördüğün güzellikler, hep onun yansıması.
Her varlıkta güzellik yer yer gülümsemekte,
O ilâhî kudreti bir bir sergilemekte.

لَهَا الْقِدْمُ اْلمَحْضُ الَّــذ۪ي شُفِعَتْ بِه۪
بَـقَـاءً غَـدًا يَـفْـنَـى الزَّمَانُ وَلَا يَـفْنٰى
14. Ebediyeti de kuşatıp saran salt öncelik ve ezelîlik ona aittir; yarın zamanın varlığı sona erse de
o ebedîdir, son bulmaz.
Odur kıdem mülkünün biricik hükümrânı,
Onun fiillerinde işe katma zamanı,
Kurup işleten odur; hem zamanı, hem ânı.
Zaman izâfî değer, zihnimizin ürünü.
Mutlakla kıyaslama, hâdis varlık türünü.

يُـع۪يـدُ وَيُـبْد۪ي فِعْلَهَا كُـــلُّ مُحْـدَثٍ
وَكُـلُّ قَد۪يمٍ فَهْيَ قَدْ حَازَتِ الْمَعْـنٰى
15. Onun fiili kadîm olan ve sonradan ortaya çıkan her şeyi var eder ve bu döngüyü devam ettirir.
O, varlığın tam mânâsını hâizdir.
Kudretine denk yoktur, o fi’liyle her şeyi,
Kadîm, hâdis ne varsa kuşatmıştır en iyi,
Nasıl kurmuş bir düşün, varlıktaki dengeyi.
Varlığı başlatan o, yasayı koyan odur!
Döngüyü sürdüren o, görüp kollayan odur!

Ebû Medyen et-Tilimsânî – Çeviren: Mahmut KAYA