HASLET HASLET OSMANLI DEVLETİ

ŞAİR : TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)tali@yuzaki.com

Her Âdemoğlu harcı mı Hakk’ın hilâfeti?..
Mevlâ, seçer de lutfeder ancak emâneti…

Ferdin kemâli; «Şart!» dedi, «toplumda intizam»,
Hakk’ın nişânı, «mûtedil ümmet» şahâdeti…

Kim var o bahtiyarlığa, hasretle yol soran,
Kur’ân-ı Pür Kerem’de yazılmış işâreti…

Âyet; «Yuhibbühüm ve yuhibbûnehû» dedi,
Târîf eder o kavmi; muhabbette şiddeti…

İhvâna merhametli ve alçak gönüllüdür,
Küffâra karşı, dağ gibi izzet ve heybeti…

Timsâlidir, adâletin, ahlâk ve hikmetin,
Temsîl eder, cömertliği, ölmez mürüvveti…

İ‘lâ-yı nâm-ı pâk-i Hudâ, tek vazîfesi;
Âlem nizâmı maksadı, arzın hidâyeti…

Haksız ayıplayanları hiç duymaz âdetâ,
Düşman taarruzundan, o etmez şikâyeti…

Hâkimdir ilme, fenne o kudretli pençesi,
İrfâna âşinâ, öze tâlip liyâkati…

Tek derdi bir gönül daha bilsin, Hudâ’sını,
Fâtihtir önce gönle, zarîf istimâleti…

Yalnızca hak edenlere kindar kılıncı ki,
Zâlim ve zorba zulmüne son verme âleti…

Allâh’a satmış ömrünü, dünyâyı, cânını,
Cânanla mal ve cân ile cennet ticâreti.

Serhaddi beklemekte fedâkârca kaç asır,
Mazlum için dövüşmesi, aslî hüviyyeti…

Târîhe bak da söyle, bu evsâfa kim ehil?
Ashâba en yakın kimin en özge sîreti?..

Osmanlı’dır, bu devlete mazhar olan mühür;
Tuğrâyı çekti târihe Osmanlı hasleti…

Birkaç yüz atlı; neyle, nasıl kurdu böylesi,
Üç kıt’anın zimâmını tutmuş bu devleti?..

Kaç namzedin alıp arasından süzer gibi,
Mevlâ niçin seçip de beğenmiş bu milleti?..

Görmek gerek, nesillere göstermemiz gerek;
Allah nasıl yüceltir alıp bir cemiyyeti…

Her pâdişahta ayrı birer mânevî nasip,
Osman Bey’in saâdeti, Kur’ân’a hürmeti!..

Rûyâda gösterildi çınar yükselecekti,
Muhkem tohumdu Şeyh Edebâlî nasîhati…

Selçuklu teklemişti, siyâset arapsaçı,
Kardeşlerin sürekli bunaltan rekābeti…

Birbirleriyle kavgada beylik tavâifi;
Osman Bey’in karârı, Bizans istikāmeti…

Osmanlı önce garba çevirmişti gözleri,
Mânen ve maddeten korumuştur uhuvveti…

Selçuklu’dan emâneti devraldı gür çınar,
Dursun Fakih konuştu: Cihâd oldu hucceti…

Orhan Bey aldı Bursa’yı, başşehri eyledi,
Kānun budur, tutulmalı ceddin vasiyyeti…

Dünyâ, makam verir mi Hudâvendigâr’a zevk?
Bir tek murâdı vardı ki; tatmak şehâdeti!..

Son âna dek ayakta, şehîd oldu cephede;
Şehzâde Bâyezîd’e emânet: Adâleti…

Tam yıldı kâfirin gözü, yıldırdı Bâyezîd,
Bir yıldırımdı haçlı suratlarda hiddeti!..

Sağlam temeller üzre kurulmuştu hânüman,
Mehmed’le atlatıldı Timurlenk felâketi…

Tekrar kurup diriltti cihân intizâmını,
Pür-nur dağıttı Şah Çelebî puslu fetreti…

Şehzâdeler güreş tutuşup oldularsa şâh,
Kardeş fedâ edip korumuşlardı şevketi…

Seyyid Emir Buhârî kuşandırdı seyfini,
Destur deyip İkinci Murâd aldı nevbeti…

Mânâlı can bakışları saklardı gözleri,
Tercîh ederdi tahta, velîlerle halveti…

Fâtih hazırlayan ulu Osmanlı dervişi,
Vermişti bir velî ona ulvî beşâreti!

İstanbul’un alınması Peygamberî şeref,
Kimdir o şanlı şâh, alacak böyle kısmeti?

İstanbul’un açılması İslâm diyârına,
Âriflerin duâsı, kılıncın da himmeti!

Konstantin’in harâbesi îmâr edildi de;
Gıptayla seyre daldı cihan, Dersaâdet’i…

Mehmed, Muhammed isminin Osmanlı hâlidir,
Râşid Halîfeler gibi Osmanlı hâleti…

Vermişti Bâyezîd’e cihan halkı bir sıfat,
Zâhirdi pâdişahta mübârek velâyeti!..

Sultandı Cem, oturmadı hiç gerçi tahtına,
Küffâra dersidir; «Nedir îman salâbeti?..»

Şarkın bozuk nizâmına bir; «Dur!» deyip, Yavuz,
Devraldı Hâdimü’l-Harameyn ol hilâfeti!..

Küfretmesin sahâbeye şaşkın güruh diye;
Mutlak himâye etti sahîh ehl-i sünneti…

Kudretli pâdişâha, at üstünde bir ömür,
Elbette Rabbi verdi Süleymân’a izzeti!..

Bâkî, Ebussuûd ile Mîmar Sinân’ı gör,
Dâhîlerin buluştuğu rikkat ve haşmeti…

Binlerce vakfı, çeşmeyi, câmîyi seyre dal;
Göstermeyen bulunmadı hayrâta rağbeti…

İstanbul’un semâsına yıldızlar oldular,
Altınla yazdı kubbeler İslâm’a nisbeti!..

Yükselme devri dendi, bu âlî zamanlara,
Âfâka arz olundu bir İslâm asâleti!..

Serpildi Osmanoğlu, çınar çıktı göklere,
Nîmetti gölgesinde bulunmak selâmeti…

Her şeyde zirve zirve kemal buldu milletim,
Orduyla tek değildi cihan hâkimiyyeti!..

San’at, ilim ve mârifetin son hazînesi,
Altın, gümüş, dolar… alamaz böyle serveti!..

Ummâna vardı, durdu mutantan şelâlemiz,
Hep çağlamaz akarsu, yaşar bir sükûneti!..

Gülşendedir, İkinci Selîm’in mesâisi,
Muhrik deminde âteş-i san’at meziyyeti!..

Meydandadır Üçüncü Murâd’ın Sokullu’su,
Sultânı hiç aratmadı üstün dirâyeti…

Kaptan limanda kalsa, nasıl yol alır gemi?
Bir şâha hiç revâ mı sefersiz ikāmeti?..

Gayret; Üçüncü Mehmed’i doğrulttu Eğri’ye;
Kaldırdı pâdişâh ovadan haçlı zulmeti…

Sultan Birinci Ahmed’in Allah Rasûlü’ne,
Pek bir ziyâde oldu gönülden muhabbeti!..

Genç Osman anlamıştı, lüzumluydu ıslahat,
Mâl oldu câna orduyu tebdîle niyyeti…

Hizmetçiler için suya, çil döktü Mustafâ,
Mümkün mü anlaşılsın o ilginç sehâveti…

Silkindi kalktı bir daha Dördüncü bir Murad,
Bağdâd fâtihiydi ki sevmez rehâveti!..

İbrâhim’in zamânına kıtlık verip kader,
Tek koydu hânedanda, rical kâhtı, kılleti…

En zirveden yavaş yavaş idbardı âşikâr,
Dördüncü Mehmed ordusu, avlandı hasreti…

Mağlûbiyet melâlini, ah tattı ordular,
Dün oysa devletin, ebediyyetti müddeti…

Mâtem dolan İkinci Süleyman zamânını,
Mâzîye köprü eyledi Fâzıl vezâreti…

Tâlip değildi tahta, «Hudâ lutfu…» derdi o,
Yüksek, İkinci Ahmed’in insâna şefkati…

Sultan İkinci Mustafa, davrandı lâkin ah,
Takdir zafer değil ona yazmıştı ric’ati…

Mushaf yazarken âlime, tutmakta hokkayı,
Böyleydi pâdişahta sanatkâr riâyeti…

Devrin Üçüncü Ahmed’i devrildi Lâle’ye…
İhyâ zamânı iş midir işret sefâheti?!.

Ondandır Üsküdâr’a şu çeşmeyle, külliye,
Fârik vasıftı her birinin halka hizmeti…

Mahmûd-ı Evvel’in günü, devranda bir nefes,
Çeyrek asır, huzûr ile fark oldu sebkati…

Osmanlı nûru şavkıdı Osmân-ı Sâlis’e
Söndürdü onca yangını, zühd ehli tıyneti…

Meyûs Üçüncü Mustafa… Kavruldu çeşmeler,
Kaynar sular akar gibi Moskof musîbeti…

Kahretti şâhı bir kalenin kaybedilmesi;
Abdülhamîd-i evveli felç etti rikkati…

Maksûdu: «Bir nizâm-ı cedid versem orduya»
Tecdîd için Üçüncü Selim, çekti zahmeti…

Dâim başında patladı isyancının, kabak,
Dördüncü Mustafâ’ya kalan şey cinâyeti…

İsyan, İkinci Mahmud’u ıslâha etti sevk,
Lâkin gâvurla eyledi tebdil kıyâfeti…

Zâlim ocak yıkıldı, zulüm kaldı yâdigâr,
Dinsizler; ehl-i fıska, okutturdu rahmeti!..

«Bir dur demek gerek!» dedi, jön Türk, olur fakat,
Sağlam kalan yegâneyi tahripti gayreti…

Tanzim değildi, şer’-i mübin’den rucû idi,
Heyhat! Dekorda Hırka-i Ahmed saâdeti…

Abdülmecid yabancıya hayran gürûhuna,
Gülhâne bahçesinde okutturdu gafleti…

Yanlış kararlar etmedi hiç fayda bil-akis,
Yaklaştı devletin iki koldan nihâyeti.

Hem askerî alanda çekildik hüzünle biz,
Hem mânevî alanda da tattık sefâleti!

Yıllarca kol kanat gererek, kolladıklarım,
İlk önce onlar oldu, çıkartan ihâneti!

Abdülaziz, şehid koca sultan, o pehlivan!
Gösterdi dosta-düşmana son demde kuvveti!

Tecrîd içinde bâzısı yıprattı zihnini,
Üç ay kadar Beşinci Murâd’ın dirâyeti…

Son demlerinde hasta adam, buldu has tabîb…
İyileştirirdi belki Hamîd’in tabâbeti.

Son devre bir dehâ daha lutfetti Rabbimiz,
Hayfâ ki anlamaz onu asrın cehâleti…

Gerçek, derin teceddüdü, ümmette başlatır,
Düşmanların zekâsına balyoz, firâseti.

Abdülhamîd-i Sâni’ye, millet revâ görüp,
Cennetmekân demişse, verir Rabbi, cenneti!

Sultan Reşâd’ın ardına saklandı, ittihat…
Devrildi, Alman aşkına, Osmanlı vahdeti…

Yüksek zamanlarında safâ sürdü her kulu,
Sultâna düştü önce, çekip gitme mihneti!

Gösterdi tâlihin şu garip huylu cilvesi;
En sonda Vâhidüddin’e gurbet ve hicreti!

Hâlâ ne yanda bir canı incitse bir diken,
Osmanlı’nın, hayâle konar dev hayâleti…

Bir âh eder, akan kanı, seyreyleyen gönül,
Eyvahların figanları söyler nedâmeti…

«Osmanlı»dır, adam deviren güçlü bir tokat,
«Osmanlı»dır kadında dahî «er» mehâbeti…

Tarih tekerrür eyler, ezelden gelen hüküm;
Tekrarlamaz hatâyı, kim almışsa ibreti…

Bir milletin yarınları, neslinde âşikâr;
Vâr et, asil nesilleri, göster kerâmeti…

«Sultan nasılsa, öyle yaşar dîni, milleti…»
«Millet nasılsa, öyledir ancak hükûmeti…»

Islah veyâ fesâda medardır bu dâire;
Toprak güneşle göz göze, meşk etti cenneti…

Takvâlı anneden mi, Ömer’den mi kim bilir?
Kimden Ömer bin Abdülazîz’in fazîleti…

Alparslan indirir, Salahaddîn’i gönderir,
Lâyık isek lütuf buyurur Hakk’ın âdeti…

Tâlî, duâyı koyma dilinden, yanık yanık,
Hakk’ın, yanık duâlara haktır icâbeti…