Malazgirt Destanı

Yusuf DURSUN

Bin yetmiş bir yılı… Ağustos ayı…
Fetih duaları sardı dünyayı.
Dağlardan taşlardan duyuldu tekbir,
Dedem Korkut cevap verdi: «Allah bir!»
Altaylardan kopup gelen çığ gibi,
Saf tuttu yiğitler birer tığ gibi.
Sanki Çin Seddi’nde kırk Kürşat’tılar
Canlarını yurt harcına kattılar.
Bu savaşta sultan da bir, er de bir,
Şehidlere gökler de bir, yer de bir.
İsteyen cennete koşar kol kola,
İstemeyen varsa uğurlar ola!

Malazgirt Ovası tekbir sesinden,
İnledi sultanın tek/bir sesinden.
“«Allah!» diyen kalmaz geride canlar,
Şehadete önde koşar sultanlar.
Oğuz Ata’m gibi coştum, çağladım;
Kır atımın kuyruğunu bağladım.
Şahit olsun bana Tanrı Dağları,
Dişlerimle sökeceğim ağları.
Ok gibi fırlayan bedenim olsun,
Ölürsem elbisem kefenim olsun.
Baş koydum bu yola dönemem geri,
Rabb’im bize nasip etsin zaferi.”

“Oklar sadağında, kılıçlar kında;
Deli bir vâveyla kopar yakında.
Az kaldı yüreğim az kaldı sabret,
Allâh’ın yardımı bizimle elbet.
Sultandan «vur!» emri geldiği zaman,
Oklar hedefini deldiği zaman,
Anadolu yurt olacak millete;
Türk soyu erecek kutlu devlete.
At kişnemesinden, şehid kanından,
Deştikçe toprağın dört bir yanından
Malazgirt’ten şanlı tarih çıkacak;
«Kızıl Elma» yeni yurda akacak.”

“Kös vurulsun, davul-tokmak inlesin;
Tekbir seslerini yer-gök dinlesin.
Yiğitlerim hilâl gibi yayılsın,
Keferenin nefesleri sayılsın.
Arslanlar kükresin, şimşekler çaksın;
Kılıç şakırtısı gökleri yaksın.
Değdiğiniz yerde kalmasın mecâl,
Helâl olsun hakkım, sizlere helâl.
«Anadolu» diye mühür kazılsın,
Malazgirt aşkına destan yazılsın.
Bizdik yarınlara vatan verenler,
Ak alnıma dua kılsın erenler.”

«Sultan Alparslan’ım, Türk oğlu Türk»üm;
Gök çadır altında söylensin türküm.
Mirasımdır size bu kutlu belde,
Mahşere dek böyle taşıyın elde.
Bir taşı oynarsa Anadolu’nun,
Sönerse ışığı Allah yolunun,
Bilinsin ki elim uzanır size;
Gafilleri bir bir getirir dize.
Mahşere dek parıldasın mührümüz,
Siz hürseniz ancak bizler de hürüz.
Râzı olsun sizden Anadolu’muz,
Buluşsun cennette kutlu yolumuz.