Bir Yeniden Doğuş
Mustafa TAHRALI
Nice yıllar nice Âdem ile Havvâ geçti
Her zaman başka tecellî ile dünyâ geçti
Ne tekerrür bilir eşyâ, ne zaman tekrârı
«Külle yevmin hüve fî şe’n» ile eşyâ geçti
Yazdı târîhi ilâhî deveran kānûnu
Devr eden hükmüdür aşkın, nice Leylâ geçti
Tâ o Hâbil ile Kābil gününün hükmü sürer
Gerçi yıllar boyu bilmem nice dâvâ geçti
Asya’dan koptuğu günden beri, Allah yoluna
Düştü Türkoğlu, başından ulu sevdâ geçti
Saldı evlâdını bir bir Hoca Ahmed Yesevî
Rûm’a Hak âşığı erler, nice şeydâ geçti
Erdi tevhîde şahâdet getirip cümle diyâr
Ülkeden şöyle uçup Zümrüd-i Ankā geçti
Ölmeden önce ölüm seddini geçmiş Yesevî
Türklüğün çizdi kader hattını, kudsî, ulvî:
Bilin tevhid olur dertlere derman
Gelin dostlar bugün tevhid edelim
Yaratan varlığı eylemiş ihsan
Gelin dostlar bugün tevhid edelim
Nefs elinden çıkar gelir belâlar
Şirk ü isyan verir cevr ü cefâlar
Hak’la dirliktedir cümle safâlar
Gelin dostlar bugün tevhid edelim
Var ise tefrika zerre misâli
Âlemi târumar eder celâli
Hak ile buldu her dil istiklâli
Gelin dostlar bugün tevhid edelim
Kulluk eylen cân u dilden Hazret’e
Hizmet yolu ilter sizi devlete
Sen, ben diyen vâsıl olmaz vahdete
Gelin dostlar bugün tevhid edelim
Hak varlığı ezel ebed âşikâr
Kulluğunu ikrar eden etti kâr
Dil mülkünü tevhid kılar bahtiyar
Gelin dostlar bugün tevhid edelim
Yoğrulup böylece binlerce gönül «Hikmet» ile
Dilde tevhid yürüyüp kıldı sefer ilden ile
Gâziyân geldi kılıç elde şehâdet umarak
Bâciyan koştu, gönüllerde Hudâ aşkı Burak
Oldular yepyeni bir yurda temel Abdâlân
Kurdular Rûm eli üstünde serâpâ Horasan
Tanrı aşkıyla vatan toprağı yoğrulmuştu
Ve Kızıl Elma, peşinden koşulan bir kuştu
Uçtu her gün yeni bir ülkeye Allah adına
Erdi uğrunda şehitler yüce Allah katına
Tanrı’nın askeri olmuştu bütün Türkoğlu
Ve cihâd üstüne kurmuştu vatan Selçuklu
Oldular Haçlı’ya tevhîd ile yıllarca siper
Garp hudûdunda nöbet bekleyen aslan idiler
Bir nifak kurdu kemirmişti bu sağlam yapıyı
Sanki tâlih dönüp örtmüştü mübârek kapıyı
Nice bin cân ile olmuş şühedâ yurdu bu yer
Bir Moğol pençesi altında paramparça düşer
Aynı hâl üzre de gitmez ki bu devran, dediler
Her kemal devri zeval devrine kurban, dediler
Sahte ellerdi süren kitleyi rehber yerine
Düzülen bir sürü put, halkı takar peşlerine
Çâresizdir sürü, olmazsa hakîkî çobanı
Ruh görünmezse tutar meydanı nefsin yılanı
İnhilâl kurdu yıkar birkaç asırlık çınarı
Açılır bir yeni terkip için eller yukarı
Şimdi kim kaldıracak boynu bükük sancağı, kim?
Aşacak kimdi, bu küfr adlı karanlık dağı, kim?
Her zaman aşmaya bir Ergenekon çemberi var!
Tâ ezel insana nefsiyle çekilmiş bu duvar.
Bir taraftan biçilirken saçılır tâne yere
Yed-i kudretle döner yer yine mâmûrelere
Asya’dan kutlu adımlarla gelir Mevlânâ
Aşkı, feyziyle verir dillere binbir mânâ:
Câna cân oldu Hudâ, aşkı şifâ kıldı bize
Cümle dert gitti, gelip câna devâ kıldı bize
Aşk makamdır bize, seyran kılarız aşk ile biz
Oldu yâr aşk bize, aşk dilde safâ kıldı bize
Varlığın sırrını yoklukta bulur âşıklar
Yârimiz aşkta bekā mülkü atâ kıldı bize
İki âlem gözümüzden silinip yok oldu
Fakra erdik de cefâ gitti vefâ kıldı bize
Gönlümüz Şems’e dönük, bezm-i elestten mestiz
Dinle neyden ki yanık bağrı nidâ kıldı bize
Yüce Hakk’ın kulu, Kur’ân ve Nebî bendesiyiz
Rabbimiz kulluğu âlemde sezâ kıldı bize
Bin nifâk içre düşüp yandı cihânın çatısı
Var gönül aşka, Hudâ aşkı rehâ kıldı bize
Aşk ezelden bir emânet ki geçer elden ele
Söylenir nüktesi dillerde gönülden gönüle
Ezelî kāidedir varlığa her an yok oluş
Varoluş sırrı zuhûruyla kanat çırpar kuş
Er gerek koymaya baş şimdi İlâhî emre
Gelir ölmüşlere can vermeye Yûnus Emre
Nice erlerle berâber o gün olmuş rehber
Seslenir şöylece Yûnus dili mânâ söyler:
Ey kardeşler gelin Hakk’a
Bugün devran bizim oldu
Koşun aşka, koşun aşka
Bugün devran bizim oldu
Belâ aşktır, devâ aşktır
Güzel câna sezâ aşktır
Ol cânâna duâ aşktır
Bugün devran bizim oldu
Ağyar seven gülmez imiş
Aşka eren ölmez imiş
Yârdan gayri bilmez imiş
Bugün devran bizim oldu
Ol dost için ikrar kıldık
Kulluğunda karar kıldık
Aşk ülkesin diyar kıldık
Bugün devran bizim oldu
Bir mürşide ikrar verdik
Bir özge hayâta erdik
Hoş kokulu güller derdik
Bugün devran bizim oldu
Aşkla îman yoğurur canları tekrar tekrar
Âl-i Osman’da, nihâyette bu hâl buldu karar
Gece rü’yâda muammâsı biter ahvâlin
Verilir müjdesi Osman Bey’e istikbâlin
Ulu rü’yâyı eder Şeyh Edebâlî tâbir:
“–Ey oğul, dinle ki, en doğruyu Hak Tanrı bilir
Müjde olsun sana, Allah seni sultan kıldı
Ve cihân ehline evlâdını hâkan kıldı
Hem helâlin ola, verdim sana Mal Hâtun’u
Âşikâr oldu ki, takdir sana yazmıştır onu”
Bağlayıp gönlüne Osman yüce himmet kılıcı
Dikti rü’yâda ayan gördüğü muhkem ağacı
Ulu dallarla serin gölgesi âfâkı tutar
Akar altında sular tâ yedi iklîme kadar
Şu cihan ehli o rü’yâ gibi rü’yâ bilmez
Gözlerin gördüğü mâruf nice rü’yâ geçti
Evliyâdır eden ölmüşleri ihyâ biliriz
Gerçi ihyâ ile meşhûr olan Îsâ geçti
Görmeyen Hakk’ı tecellî ile her varlıkta
Yazsa târîh-i cihan, kendisi âmâ geçti
Türk’ün ahvâli perîşansa ümit kesme Mürîd
Bunca devrin kimi âlâ, kimi ednâ geçti
Ulu rü’yâyı gören göz görür elbet bin kez
O hakîkat gibi rü’yâ, deme hayfâ geçti.