«ELLÂ TETĞAV Fİ’L-MÎZÂN» (er-Rahmân, 8)

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com

h_c_demircan_yuzakidergisi_nisan2016

Batılı ülkelerin İslâm dînindeki ekolojik görüşü fark etmemelerine çok şaşırmamalı, ancak memleketimizdeki ekolojik duyarlılığı olan entelektüellerin, bu konudan bî-haber olmaları; çoğunun ateist bir görüşe sahip olmalarından kaynaklanıyor herhâlde.

Aslında;

“Ekolojist ideologlar Kur’ân-ı Kerim’de;

«Allâh’ın kurduğu dengeyi, düzeni bozmayın, ölçüyü kaçırmayın.» (er-Rahmân, 8) âyet-i kerîmesini görselerdi ne düşünürlerdi acaba?” diye hep merak etmişimdir.

Evet, İslâm dîninde; bütün varlıkların, Allâh’ın yarattığı olarak belli bir değeri hâiz olduğu anlatılır ve tüm varlık türlerinin insanlar gibi bir ümmet olduğu, ortadan kalkmaları hâlinde tabiî dengenin bozulacağının şuuru kazandırılmaya çalışılır.

Bu minvalde insana verilen efendilik hakkı; hiçbir zaman diğer varlıkları keyfince istismar etmeyi değil, tersine fıtrata, yaratılışa müdahale edilemeyeceğini anlatır.

Allah Teâlâ’nın âyetlerinde; yaratılmış olan her şeyin bir ölçü, düzen, adâlet ve denge içinde yaratıldığı sık sık hatırlatılır.

Meselâ bir âyet-i kerîmede;

“Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (el-Kamer, 49) buyurulurken, diğer bir âyet-i kerîmede;

“Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçü ile indiririz.” (el-Hicr, 21) buyurulur.

AllahTeâla;

“Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mîzânı koydu ki, siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız. Öyleyse siz de tartıyı adâletle yapın, sakın teraziyi, dengeyi aksatmayın.” (er-Rahmân, 7-9) buyururken; bu mîzânın yani dengenin bozulmaması için, insanlardan adâletli davranmalarını ve kâinâtı korumalarını, onun ekolojik dengelerini bozmamalarını emreder.

Aksi takdirde;

“Allâh’ın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönme fırsatı vermek için, Allah; yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.” (er-Rûm, 41) buyurulur.

«Yani ahlâken kötü olan davranış ve fiiller, çevre ve kâinâtın düzeni için de kötüdür ve bu dengenin bozulmasından; bizzat insanın kendisi zarar görür.» buyuruluyor.

Peki, nedir bu kâinâtın düzenini bozan; ahlâken kötü olan, davranış ve fiiller?

Günümüz insanı, kendisine varlık ve yaratılış gayesinin zıddı olan bir hayat tarzı seçmiş. Bu hayat tarzına uygun olarak da bütün faaliyetlerini, âhireti inkâr veya ihmal ederek; çok kısa olan dünya hayatını kendince daha iyi şartlarda yaşama arzusuyla, yanar tutuşur bir hâle sokmuş,

Böylece çevrenin ve kâinâtın düzenini bozmanın en önemli müsebbiplerinden olarak; hem şahıs, hem de toplum düzeyinde, sorumsuzca üretme ve sorumsuzca tüketme yolunu seçmiş.

Sadece insanın refahı ve mutluluğu için gerçekleştirilen bu aşırı üretim ve tüketim;

-Hammaddelerin sorumsuzca çıkarılması ve endüstriyel amaçlarla işlenmesi,

-Buna bağlı olarak artan enerji ihtiyacının karşılanması adına, sınırsızca fosil yakıtlara başvurulması.

Ve diğer sorumsuz davranışlar, hızla dünya üzerindeki hayatın sonunu getiriyor. Bunu bütün dünyada, iklim değişiklikleri olarak hepimiz görüyor ve yaşıyoruz.

O hâlde ne yapmalı?

Elbette cezâî müeyyideler uygulanmalı ama asıl köklü çözüm Kur’ân-ı Kerim’de. Âyetlerle bize kazandırılmaya çalışılan çevre ahlâkı ve şuurunun canlı tutulmasına gayret gösterilmeli.

Zaten dînî açıdan yaptırım gücü olan, ahlâkî ilkelere riâyet edilirse; toplumun bu konudaki farkındalığı artar, bu da meselelerin çözümüne yardımcı olur.

Velhâsıl; İslâmiyet güzel ahlâkı emreder, bu emre uyulduğu takdirde ise ahlâklı insanların yaşadığı bir toplum ortaya çıkar. Mânevî şartları iyileştirilmiş böyle bir toplumda da tabiata zarar verilmez, denge korunur.

Sağlıcakla kalın.