KURBANI YAŞAYALIM!

Sami GÖKSÜN

Kurban ibâdeti Cenâb-ı Hakk’ın çok sevdiği bir ibâdettir. Rabbimiz, kullarının fedâkârlık noktasındaki samimiyetini ve teslîmiyetini bu ibâdetle dener. Kur’ân-ı Kerim’de İbrahim –aleyhisselâm– ve İsmail –aleyhisselâm– kıssası bunun için çok güzel bir misaldir.

 

Uzun süredir çocuğu olmayan Hazret-i İbrahim –aleyhisselâm– bir gün;

 

“Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver.” (esSâffât, 100) diye Cenâb-ı Hakk’a duâ eder ve O’ndan bir çocuk ister. Onun bu duâsına karşılık bir zaman sonra Rabbimiz;

 

“…onu pek yumuşak huylu bir oğul ile” (es-Sâffât, 101) müjdeler ve Hazret-i İsmail –aleyhisselâm– dünyaya gelir. Bundan sonra Hazret-i İbrahim –aleyhisselâm-; Allâh’a şükretmek için yoksullara, muhtaçlara mal ve yiyecek dağıtır. Hazret-i İsmail yürüyüp koşacak hâle gelince bir gün Hazret-i İbrahim ona;

 

“…Yavrucuğum! Ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Sen ne dersin bu işe?” (esSâffât, 102) diye sorar. Bu durum karşısında Hazret-i İsmail –aleyhisselâm-;

 

“Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (esSâffât, 102) diye cevap verir. Hazret-i İbrahim ve oğlu Hazret-i İsmail –aleyhimesselâmAllâh’ın emrine teslim olurlar.

 

Hazret-i İbrahim –aleyhisselâm-, oğlu İsmail –aleyhisselâm-’ı kurban edeceği zaman, Allah –celle celâlühû– ona şöyle hitâb eder:

 

“Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın gereğini yerine getirdin…” (es-Sâffât, 104, 106) Sonrasında Allâh’ın emrine teslim olarak imtihanı kazanan Hazret-i İbrahim ve oğlu Hazret-i İsmail –aleyhimesselâm– hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

“Biz İbrahim’e büyük bir kurbanlık vererek İsmail’i kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir nam bıraktık. İbrahim’e selâm olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.” (esSâffât, 107, 110)

 

Hazret-i İbrahim –aleyhisselâm– ve Hazret-i İsmail –aleyhisselâm-’ın şahsında; Allâh’ın emirlerine uymaya hazır olmayı temsil eden kurban, İslâm’dan önce de bütün dinlerde bulunan bir ibâdettir. Nitekim bu hususta Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

 

“Biz her ümmete kurban kesmeyi ibâdet olarak emrettik ki Allâh’ın insanlara rızık olarak sunduğu hayvanları keserken O’nun adını ansınlar. İlâhınız tek ilâhtır, yalnız O’na boyun eğiniz.” (el-Hac, 34)

 

İslâm’da yerine getirilmesi gereken ibâdetlerden biri olan kurban, Allah rızâsı için kurban bayramı günlerinde nitelikleri belli bir hayvanı kesmektir. Bu ibâdetin gereği Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:

 

“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” (el-Kevser, 2)

 

Sevgili Peygamberimiz’in de hicretin ikinci yılından itibaren her yıl kurban kestiğini bilmekteyiz. Bu hususta sevgili Peygamberimiz;

 

“Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2) buyurarak kurban kesmenin önemine ve gerekliliğine dikkatimizi çekmiştir.

 

Yakınlık anlamına gelen kurban; Allah yolunda fedâkârlığımızı, bu uğurda samimiyet ve bağlılığımızı ifade eden ve bizi Allâh’ımıza yakınlaştıran bir ibâdettir. Bu yüzden Rabbimiz’in emrine uyarak kestiğimiz kurbanlarla kendimizi Allâh’a daha yakın hisseder ve O’na daha çok bağlanırız. Akıl sağlığı yerinde, hür, mukîm ve dînî ölçülere göre zengin sayılan mü’min; ilâhî rızâyı kazanmak gayesiyle kurbanını kesmekle mükelleftir. Kurban, bir müslümanın bütün varlığını, gerektiğinde Allah yolunda fedâ etmeye hazır olduğunun bir nişânesidir. Kurban ibâdetini anlamlı ve kutlu kılan şey, onda Allâh’a yakın olma niyeti ve duygusunun olmasıdır. Yüce Rabbimiz bu konuyu şöyle belirtir:

 

“Onların etleri ve kanları Allâh’a ulaşmaz. Fakat sizin takvânız (Allâh’ın emirlerine bağlılığınız) O’na ulaşır.” (el-Hac, 37)

 

Kurbanın bir başka yönü de onun insânî ve sosyal tarafıdır. Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsmail –aleyhimesselâm– örneğinde olduğu gibi kurban, Allah için fedâkârlık gösterebilmektir. Kurban; mü’mine, malını Allâh’ın rızâsı istikametinde başkalarıyla paylaşma ahlâkını kazandırır. Onu bencillik ve cimrilik hastalığından, dünya malına bağlanmaktan kurtarır ve cömert olmaya yöneltir. İhtiyaç sahibi de kurban sayesinde aldığı yardımlarla mutlu olur ve Allâh’a şükreder. Böylece kurban, fakir ile zengin arasında bir köprü vazifesi görür. Netice olarak toplumda; paylaşma, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik bağları güçlenir. Bu hikmetinden dolayı; kurban etinden fakirlere, ihtiyaç sahiplerine ve akrabalara dağıtılması emir ve tavsiye edilir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

“…Onlardan hem siz yiyin, hem kanaat gösterip istemeyene hem de isteyene ikrâm edin!” (el-Hac, 36)

 

Kurbanın bir diğer yönü de insana diğer canlılara karşı şefkat ve merhametli davranmayı öğretmesidir. Kurban ettiğimiz hayvanlara karşı şefkat ve merhametle davranmak İslâm ahlâkının bir gereğidir. Bu konuda Peygamber Efendimiz;

 

“Allah; her şeyi en güzel yapmayı emretmiştir. Kurbanı keserken iyi ve güzel davranınız. Hayvana eziyet etmeyiniz.” (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14/1409; Ebû Dâvud, Edâhî, 11-12/2815) buyurmuştur.

 

Bütün bu özellikleriyle kurban, Allâh’ın rızâsını kazanmaya vesile olan mühim bir ibâdettir. Mü’minler güçleri yetmesi hâlinde mutlaka evinde bir kurban kesmeli, çocuklar da bu ibâdetin mânevî ortamına dâhil olmalıdır. Fazla kurbanı varsa, ailedekiler onu da hayır kurumlarına bağışlamalı, ayrıca bir hayır daha işlemenin hazzını yaşamalıdır. Böylece vâcip bir ibâdetin yerine getirilmesiyle Rabbimiz’e olan bağlılığımızı ve samimiyetimizi de ispat etmiş oluruz.

 

Yüce Rabbimiz; cümle ehl-i îmâna, kurban ibâdetinin önemini anlamayı ve bu ibâdeti yerine getirerek, Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsmail –aleyhimesselâm-’ın teslîmiyetini nasîb eylesin. Âmîn