YAZ KUR’ÂN KURSLARI BAŞLIYOR

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

 

Bir eğitim-öğretim yılının daha sonuna ulaştık hamdolsun. Önümüzde uzunca sürecek bir yaz tatili süreci başlıyor. Ebeveynler çocukları adına kendi fikir ve yaşantı tarzına göre yaz kurslarını araştırıyorlar. Kimi sanata dair faaliyetleri, kimi kültürel faaliyetleri bol olan, kimi de dînî bilgilerin verildiği kursları tercih ediyorlar. Herkes kendi yaşadığı sosyal çevreye göre şekillendiğinden, ister istemez anne ve babalar çocuklarını o sahada geliştirmek istiyorlar.

 

Fıtrat boşluk kabul etmez. Yoğun bir ders döneminden çıkan çocuklar biraz dinlendirildikten sonra; elbette onları hayata hazırlayacak, hayatları boyunca kendilerine lâzım olabilecek faaliyetlerin icrâ edildiği mekânlara göndermek, akıl kârı bir çalışmadır. Dedik ya, herkes kendi fikrine ve inanışına göre bir yere odaklanıyor. Günümüzde her çevrede kişilerin düşünce yapısına uygun, çocukları-gençleri eğitebilecek pek çok farklı faaliyetlerin icrâ edildiği mekânlar bulunuyor. Anne ve babalar nasıl çocuklarının okul eğitimi için çaba gösteriyorlar ise aynen bu kursları da araştırıyor, buluyorlar. Efendim, yazımızın daha başında, ebeveynlerin çocuklarını yetiştirme serüvenlerine hep birlikte bir bakalım istiyoruz:

 

GENÇ YETİŞTİRME EMEK İSTER

 

Şurası bir hakikat ki; emek edilmeden, ortaya faydalı şeyler çıkmaz. İllâ bir çabanız, gayretiniz olacak. Yeni doğan bir bebeği düşününüz! Bebek yürüyene kadar annesi ne uğraşır ne uğraşır, sonra çocuk yürür, okul çağına kadar da farklı uğraşlar verilir. Bu dönemde, ferdin hayat boyu kullanacağı asıl karakteri yerleşir. Okul çağında, hayat bilgisi yanında görgü ve âdâbmuâşeret kaideleri, alışkanlıkları kazandırılır. Sonra ortaokul ve lise yıllarında zihin ve bilgi gelişim çıtası yükseltilir. Yüksek tahsil merhalesine kadar; güncel eğitim yüklemesi, ebeveynler ile başlayıp öğretmen ve arkadaş ortamında artık iyice gelişir, serpilir.

 

Eğitim, öğretim, okul, kitaplar, okul araçları tahsil gören nesil için vazgeçilmez en zarûrî temel ihtiyaçlardır. Yemek, içmek, kıyafet, harçlık, yol parası, servis de aslî zarûretlerden. Bu merhalelerin hepsinde, takdire şâyan, fedâkârlıklarla yetişen nesilden elbette ki başarı beklenir. Zira başarı, genç ferdin geleceğini şekillendirir. Veliler yetiştirdikleri evlâtlarının başarıları için çok ciddî katkılar sağlarlar. İlköğretimden başlayarak, çocukların ders yönüyle okulun tamamlayamadığı eksikleri yahut çocuğun daha az başarılı olduğu derslerden, anne-babalar tarafından çocuklar ilâve kurslara gönderilir. O da yetmedi, özel dersler aldırılır. Yani çocuğun iyi yetişmesi için elden ne gelirse gerekli fedâkârlıklar, hiç çekinmeden yerine getirilir. Ancak ne var ki en sonunda, velilerin gösterdikleri bütün bu gayretlere rağmen hepimizin şikâyetçi olduğu bir nesil ortaya çıkar. Bugün maalesef saygıdan, değer bilmekten uzak, bencil, başkalarının haklarını hiçe sayan, insan iletişiminde başarısız ancak sanal ortamlarda oldukça başarılı, sadece kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, daima maddî değerleri önceleyen, ahlâkî özellikleri önemsemeyen bir nesille karşı karşıyayız.

 

Böylesi bir neslin yetişmesinde, elbette pek çok sebep var.

 

Öncelikle anne ve babalardan başlayalım. Ebeveynlerin çocuklarının maddî eğitimlerine verdikleri katkıyı, gösterdikleri çabayı, onların mânevî birikimleri ve rûhi yönlerinin gelişmesi için vermedikleri gün gibi âşikârdır.

 

Bir ortaöğretim öğrencisini düşününüz: İkili öğretimde ise, öğleyin saat 12’den akşamın 7’sine kadar okula gidiyor. Tekli öğretimde ise, sabahın 8’inden akşamın 6’sına kadar, onca saat çocuk maddî eğitim için okulda kalıyor. Eve geliyor, eğer sorumluluk sahibi ise, yatana kadar tekrar derslerini çalışıyor. Ertesi günü yine aynı, yine aynı… Hafta sonu da, farklı eğitim uygulamaları için kurslara gidiyor. Soruyorum size, aynı eğitim çabası çocuğun mânevî ve rûhî gelişimi için gösteriliyor mu? Bir zamanlar çocukların belli yaşa kadar, Kur’ân kurslarına gitmesi dahî yasak idi. Günümüzde aynı saatler, bir Kur’ân eğitimi için harcansa, bu vakitler zaman kaybı olarak görülür. Yahut velilerde şöyle bir fikir yerleşmiş;

 

“–Aman çocuk bıkmasın, dînî eğitimden nefret etmesin, fazla olmasın, bu kadar yeter!” deniyor. Hâlbuki dînî eğitim, çocuğun iki dünya mutluluğu için en gerekli temel bilgidir. Onsuz hayat eksik, yetersiz ve erdemsizdir. Sonra da şikâyet ediyoruz.

 

Çocuk matematikte çok başarılı, yabancı dilden özel ders alıyor ama Kur’ân bilmiyor. Çocukların yazın gönderildiği Kur’ân kursları, neslin mânevî yönden donanımlı yetişmesi için kifâyetsizdir. Ebeveynlerin çocuklarının ahlâkî yönden iyi yetişmesi için, hem kendilerinin ferdî olarak gayret etmesi hem de eğitim müesseselerine gönderme konusunda aynı okul başarısı gibi emek sarf etmesi, vakit harcaması gereklidir. Eğitim veren okulların da buna kesinlikle katkı vermesi lâzım. Yeni nesil bütün netliğiyle ortada!

 

Bugün yetişkinler de dâhil maalesef zihinler işgal altındadır. Son senelerde hayatımıza iyice giren sanal dünya âdeta insanın ömründen, ömrünü çalmıştır. Bilhassa içinde her türlü menfîliği barındıran telefonlar, insanlarda ciddî bir bağımlılık oluşturmuştur. Kişilerin artık özeli kalmamıştır; zira insan ne var ne yok yaşantısını en ince detaylarına kadar telefonuna rahatlıkla koyuyor. Bununla birlikte televizyonlarda seyredilenler; kişilerde hayal gücü bırakmıyor, insanlar seyrettikleriyle âdeta hipnoz oluyorlar, o sebeple özellikle gençler hayatın gerçeklerinden uzak yaşıyorlar. Neticede nesiller müthiş bir narsizm gayyâsında yalnızlığa ve boşluğa yuvarlanıyor, kaygı, öfke patlamaları da cabası… Bugünkü sistem bize diyor ki:

 

«Seni sen değil, değerlerin değil, ben yöneteceğim.»

 

Ne yazık ki bugün çocuklarımız sanal dünya tarafından esir alınmış vaziyettedir.

 

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SIKINTILARIMIZA BAKIŞ

 

Batı ve yandaşları eskiden bu yana, bizi top ve tüfekleriyle-uçaklarıyla-gemileriyle, teknolojik silâhlarıyla yenemeyeceğini anlayınca; bu sefer modasıyla, menfî kültürüyle, kokuşmuş ahlâkıyla çeşitli şekillerle içimize sirâyet etmeyi ve insanımızı -bilhassa çocuklarımızı ve gençlerimizi- her yönüyle bozmayı plânladılar. Bunun için yıllarca bıkmadan çalıştılar. Çağdaşlık, modernlik, medenî değerler, evrensel (cihanşumül) kültür adı altında, insanımızın ruh dünyasını tahrif ettiler. «İlerlemeye İslâm mânidir.» anlayışını halkımızın, gençlerimizin zihinlerine eğitim yoluyla kazıdılar. Peki, iyi mi oldu?

 

Batı menşeli, nefse hitap eden, etrafı yaldızlı fikir ve uygulamalar, çabuk kabul gördü. Böylece insanlarımız, bir bir modernitenin kurbanı oldu. Bilhassa gençler… Ne yazık ki memleketimizin eğitim sisteminde, senelerdir gençlerimize kendi mükemmel «değerlerimizi verme» yerine, «değerlerimizi yerme» anlayışıyla ile hareket edildi. Yeni nesle; ileride iş bulabilmek için en iyi yerlerde okuma, geçerli bir diploma sahibi olabilmek için yoğun çalışma hedefleri kondu. Tamam, bu olsundu. Ama inançsız bir eğitim rûha güzellik katmadığından, yıllar içinde; ruhsuz, hissiz, duyarsız, saygısız bir nesil yetişti. Bazı gafil gençler diyor ki:

 

“–Dinle bir ilgim yok, dîne ihtiyaç duymuyorum. Her şeyim temin ediliyor. Böyle safsatalara inanmıyorum.”

 

Tabiî şimdi hayatının baharında; ama yarın başı sıkıştığında, inançsız insanın hemen alkole, uyuşturucuya ya da intihara yöneldiği görülecektir. Sadece haz ve hız ekseninde büyüyen, yokluk görmeyen bir neslin geldiği bu nokta, bizi de, idarecilerimizi de düşündürmelidir.

 

Menfî fikir ve ideolojileri yerleştiren, türlü olumsuzlukları, ahlâksızlıkları ahlâk diye yaygınlaştıran, nice yanlışları göz göre göre doğru diye yutturanların bir medya var ki, evlere şenlik… Yıllardır her pisliği, bilhassa halkı müslüman olan ülkelerin insanlarına; «Nefistir buyurun!» diye yedirdiler. Bu hususta epey bir sermaye harcadılar. Gazete ve basın yayın yoluyla insanların zihinlerini, yanlış haberlerle doldurdular. Televizyon dizileriyle lüks hayat hayranlığını, ahlâksız ilişkileri yaydılar. Medya; bu yanlı mihrakların elinde olduğundan, istedikleri çirkinlikleri yaymakta hızla mesafe katettiler. Yüksek rantlar devşiren bu insanlar, sanat ve edebiyat çevrelerini de istedikleri doğrultuda yönlendirdiler. Kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımayan bu utanmazların; her iş, kendi tekellerindeydi.

 

İşte bugün gelinen durum ortada!

 

Hâlbuki bugüne kadar gençler doğru misallerle; kendi değerlerimize yönelik bir anlayışla icrâ edilen eğitim sistemi içerisinde yetiştirilseydi, şimdi daha iyi bir konumda olabilirdik. Sanat; gençleri meşgul edecek, yanlışa kaydırmayacak en önemli, câzibeli bir alandır. Bu alan müslümanlar tarafından; bugüne kadar, hep ihmal edildi. Oysaki bizim kendimize göre mükemmel sanat tercihlerimiz var. Bunlar derhâl, hem de derhâl işleme konmalıdır. Hamdolsun bunları verebilecek güzel insanlarımız da yetişti artık.

 

Mâzîden bugüne yaşadıklarımızın fotoğrafını böylece ortaya koyduktan sonra;

 

«–Acaba biz bu menfîlikleri gidermek adına ne yapabiliriz? Çocuklarımızı bu bahsedilen batağın içinden çıkarmak için ne gibi adımlar atabiliriz?»in cevabı olsun bu yazımız inşâallah. İşte önümüzde bir fırsat var; o da, yaz tatili. Bu uzunca tatil süresince, evlâtlarımıza biz de;

 

«–Kendi değerlerimizi sıkmadan nasıl verebiliriz?»in derdindeyiz.

 

Bilinen en ehemmiyetli gerçek şu ki, inanç denen erdem çok değerlidir. Bir insan hayatını devam ettirdiği sürece, kendisine en çok gerekli olan şey inançtır. Zira kişi karşılaştığı her zorluğa inancı kadar karşı koyar, inancı yoksa çabuk yıkılır. O hâlde; neslimize her ebeveynin mutlaka ama mutlaka vermesi gereken şey, en temelde îman ve inanç kavramıdır. İnanmak, fıtrî bir ihtiyaçtır. Ancak bilhassa gençlerde pekiştirmek, sağlamlaştırmak gerekiyor. Bu duygunun temeli; evvelâ aile ocağında atılır, sonra ilerleyen senelerde, çocuğun kendi yaşıtlarıyla birlikte bulundukları ortamlarda, âdeta sağlaması ve pratik uygulaması yapılır. İşte yaz Kur’ân kursları, bu iş için en güzel ve verimli mekânlardır.

 

Bu sebeple her yaz; tatil süresince, önce çocuklar biraz ders ortamından çıkarılarak farklı mekânlara, meselâ varsa memleketlerine, akrabalarına, büyüklerine, eş-dost ziyaretlerine götürülmeli. Sonrasında ise eğlenerek, zevkle, isteyerek kendilerine hayat boyu lâzım olacak, aslında hayat bilgisi adına verilecek bilgilerin dercedildiği ortamlarda, güle-oynaya ahlâkî erdemlerin pratik uygulamasının yapıldığı kurslara çocukları akranlarıyla birlikte göndermek, güzel bir karar olacaktır. Bilhassa okullarda bir-iki saatlik «din dersleri» ile geçiştirilecek kadar önemsiz olmayan, hayatın en önemli dersini, detaylarıyla çocuklarımıza öğreten güzel faaliyetlerin yapıldığı Kur’ân kurslarına, yavrularımızı göndermek en akıllıca davranıştır. Anne-baba hayatlarının kargaşasından, çocuklarının dînî eğitimlerini ihmal ediyorlar. Çocuklarını İmam hatip okullarına gönderen veliler de, okullarındaki bilgileri pekiştirmeleri ve geliştirmeleri açısından, Kur’ân kurslarına evlâtlarını göndermelidir.

 

Hayattaki en kaliteli, en kalıcı ve en lüzumlu bilgi; «Kur’ân bilgisi»dir. Eğer çocuk Kur’ân’ı biliyorsa; daha detaylı, tecvîdiyle öğrenmeli. Onu da biliyorsa, daha serî okumalı; onu da biliyorsa ezber yapmalı… Her öğrenci, nev‘i şahsına özel yetişmeli.

 

Elbette bu bahsettiğimiz eğitimler; kimseye zorla, baskıyla yaptırılamaz, hele şu devirde… Zira günümüzde neredeyse, çocuklar hocalardan daha baskınlar maalesef.

 

Bununla birlikte; örnek insan, kâmil ahlâk timsâli yüce Nebî, –aleyhissalâtü vesselâm-’ın hayatı, tüm detaylarıyla siyer derslerinde işlenmeli, hadisleri ezberletilmeli, peygamberler tarihi okutulmalı. İslâm ahlâkı verilmeli. Tabiî bunlar sadece derslerde; sevdirerek anlatılmalı, kavratılmalı, ödev ve imtihan olmamalı. Ders saatlerini çok îtinayla, özenle kullanmalıdır. Hocalarımıza çok vazife düşüyor. Onların ellerinden geleni yaptıklarını düşünüyor ve inanıyoruz. Bu iş fedâkârlık istiyor. Ancak bunlar adanmışlık rûhu ile yapılabilir. Bu bahsettiğimiz dersler; fazlasıyla, yaz Kur’ân kurslarında veriliyor. Fakat şu hususlar da var:

 

Bazı veliler yaz kurslarını; çocuklarımızı çevreleyen moda, internet, kötü arkadaş gibi menfî unsurlara karşı bir kalkan ya da kurtarıcı olarak görüyorlar. İki ayda büyük değişim bekliyorlar.

 

Kaldı ki kurslar beş-altı haftalık iki ayrı dönem hâlinde yapılıyor. Yılların tahribatı bu kadar kısa zamanda düzelebilir mi? Ama çocuğun hayatına o zaman zarfında, pozitif davranışlar bırakmak güzel bir kazançtır.

 

Veliler; kız çocuklarının tesettüre girmesini, namaza başlamasını, kılıyorsa aksatmamasını, büyüklerine daha saygılı ve itaatli olmasını, internet ortamlarında fazla dolaşmamasını istiyorlar. Aynı zamanda, -özellikle son zamanlarda- gençlerin bozulan, nezâketten uzak dilleri de kurslarda düzelsin isteniyor.

 

Ayrıca; temizlik âdâbı, tahâret, gusül alma, banyo yapma edepleri de öğrenilsin isteniyor. Ancak bilhassa gençlerin; kısa bir sürede, asrın yanlışlıklarından kurtulmaları gerçekten zor. Hakikat şu ki, aileden dolu bir temelle gelenler, bu menfîliklerden uzak kalabilir yoksa gerisi hayal. Küçükler kurs ortamına daha çabuk adapte oluyorlar. Gençlerin kimi istekli kimileri de isteksiz geliyor.

 

Aslında yaz kursları çok değişik aile profillerinden gelen gençlerden oluşuyor. Kimileri buralardan aldığı bilgilerle, hayat boyu idare etmek zorunda kalıyor. Kurslarda dersler; sıkmadan, bunaltmadan, öğretici ve öğrenici bir şekilde veriliyor. Hocalar hakikaten; çok fedâkâr, cefâkâr, güler yüzlü, pek çok farklı konularda bilgi ve beceriye sahip, yetenekli, değerli kişiler. Her eğitmen, kendi kurumunun müfredâtındaki bilgileri en güzel bir şekilde öğrencilerine veriyor. Bilgilerin yanı sıra her yaşın kendine mahsus el becerisi dersleri, hobi ve atölye faaliyetleri, sanat-kültür faaliyetleri, yarışmalar, geziler, piknikler, sportif aktiviteler… kurslarda yapılan eğlendirici çalışmalardan.

 

Ne mutlu böylesi faydalı ortamlarda bulunan öğrencilere!

 

Ancak lütfen şu gerçekleri unutmayalım:

 

Anne-babaların, çocuklarının okul hayatı için yaptıklarından daha fazlasını, onların mânevî eğitimleri için de yapması şarttır. «Kim, oturup Kur’ân kursuna yolladığı çocuğunun ders takibini yapıyor?» Yasak savar kabîlinden; «Sırf evden çıksın, hayırlı bir yere gitsin, o yeter!» şeklinde gönderilen kurslardan, çok iyi bir netice çıkmıyor. Yazın alınan Kur’ân eğitiminin kışın ve hayat boyu sürmesi için ciddî katkı verilmesi, desteklenmesi gereklidir. Hattâ hiç olmazsa bir sene bir Kur’ân kursu çatısı altında yatılı veya gündüzlü dînî eğitim almalı, evlâtlarımız.

 

Sorarım size; bugün, çocuklarımızın, gençlerimizin, ahlâkî yönlerinin her biçimde gelişmesi ve doğru değerlerin gençlerimizde kalıcı hâle gelmesi için, yaz kurslarına aynı okul eğitimi gibi 7-8 saat katkı yapılıyor mu? Veliler olarak hiç olmazsa okul vaktinin yarısı kadar zaman ve emek harcıyor muyuz? Mazbut bir genç yetiştirmek, kesinlikle bir emek işidir. Şikâyetlenmek çözüm mü? Emeksiz yemek olmaz. Emek harcanmadan, yalandan yapılan dövünmeler inandırıcı değildir.

 

Önce ebeveynler bu hususta kendilerini bir hesaba çekmelidir:

 

«–Acaba ben şikâyetçi olduğum çocuğumun ahlâkî yönünün gelişmesi için ne kadar çaba gösterdim?» demelidir. Lütfen vakit geçmeden, zamanında gerekli tedbirleri alalım. Son pişmanlıklar fayda etmez. Genç yetiştirmek emek ister. Sizlere bu hususta kolaylıklar diliyorum.