«GÖNÜL» DENEN BU DERGÂHTA!..

Rıfat ARAZ rifat_araz@yahoo.com

 

Mevlâ’m, bir aşk saldı câna;

«Gönül» denen bu dergâhta!..

Düştüm, ince bir mîzâna;

«Gönül» denen bu dergâhta!..

 

Dört kapıdan, girdim ize;1

Her menzilim, çıktı öze!..

Nefsim şâhit, o ilk söze;2

«Gönül» denen bu dergâhta!..

 

Aşk çarkında, can süzülür;

Derim, tenimden yüzülür!..

Hâl incelir, dil çözülür;

«Gönül» denen bu dergâhta!..

 

Bu ne şevktir, bu ne devran?

Seyre girmiş zaman, mekân!..

Gâh gizliyim, gâhi ayân;

«Gönül» denen bu dergâhta!..

 

Tevhid deryâm derin, duru;

«Hakk’ı» söyler, yaş ve kuru!..

Aşk sesimdir, her tazarrû;

«Gönül» denen bu dergâhta!..

 

Pervâne tek, daldım nûra;

Yandım, o ilk tasavvura!..

Ruh, yol alır, son «huzura»;3

«Gönül» denen bu dergâhta!..

 

 

1 Müslüman Türk milletinin irfânî geleneğinde, ilk defa Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’ye isnâd edilen Fakrnâme adlı eserde zikredilen; «Dört Kapı» mefhumu, Hazret-i Ali –radıyallâhu anh’ten gelen bir buyruğa dayandırılmıştır. (Bkz. Kemal ERASLAN, Yesevî’nin Fakrnâmesi, Hoca Ahmed Yesevî Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2016, s. 52; Ayrıca bkz. Ali Rıza ÖZDEMİR, Dört Kapı Kavramının Kaynakları, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Derneği, Bahar 2021, sa. 97, s. 84-85)

İlk büyük mutasavvıflarımızdan olan Yûnus Emre, meşhur Dîvân’ında Dört Kapı’yı bizzat; «Şerîat, Tarîkat, Hakikat, Marîfet» gibi bilinen isimleriyle anmıştır.
(Bkz. Prof. Dr. Abdullah KAHRAMAN, «Yûnus Emre Dîvân’ında Şerîat, Tarîkat, Hakikat ve Marîfet (Dört Kapı)», Kocaeli İlâhiyat Dergisi 1 [1], Mayıs 2017, 1-18; Mustafa TATCI, Yûnus Emre Dîvânı Tenkitli Metin, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, s. 285)

Yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de; «Dört Kapı» mefhumu, isim olarak doğrudan geçmez. Ancak, adı geçen bu mefhuma kaynaklık eden bir kısım âyet-i kerîmeler söz konusu edilmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de yer alan; “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’ân) geldi.” (Yûnus, 10/57) âyet-i kerîmesinde, Kur’ân-ı Kerim kitâbı için ifade edilen; «öğüt, şifâ, rehber ve rahmet» gibi dört temel hususiyet, bir kısım müfessirler tarafından; «Dört Kapı»nın kaynağı, olarak gösterilmiştir. Meselâ Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210), Tefsîr-i Kebîr (Mefâtîhu’l-Ğayb) adlı eserinde, bu âyet-i kerîmenin tefsirini yaparken «Dört Kapı»dan üçünün adını kullanmıştır. (Bkz. Fahruddîn er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr (Mefâtîhu’l-Ğayb). Huzur Yayın Dağıtım, İstanbul 2002, c. 12; Ayrıca bkz. Ali Rıza ÖZDEMİR, Dört Kapı Kavramının Kaynakları, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Derneği, Bahar 2021, sa. 97, s. 86)

Süleyman ULUDAĞ, «Dört Kapı» mefhumu üzerine şu açıklamalarda bulunur: Dört kapı: Şerîat, tarîkat, mârifet, hakikattir. Hazret-i Peygamber’in sözü şerîat, fiili tarîkat, hâli mârifet, sırrı hakikattir. Şerîat farz, tarîkat vâcip, mârifet sünnet, hakikat nâfiledir. Şerîat baba, tarîkat ana, mârifet oğul, hakikat torundur.” (Süleyman ULUDAĞ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yayınları, İstanbul, 1991, s. 144)

2 “Hani o vakit Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini (bütün insanların rûhâniyetlerini huzûruna) almış ve onları kendi nefislerine karşı şâhitler kılmıştı:

«–Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» (‘Size vücutlar, çeşitli imkân ve fırsatlar verip dünyaya gönderirsem, Bana îman ve itaat eder misiniz?’ demişti de) onlar;

«–Evet (Rabbimiz’sin), biz şâhit olduk» (ve söz veriyoruz) demişlerdi. (Bu,) kıyâmet günü;

«–Biz bundan habersizdik.» dememeniz içindir.” (elA‘râf, 172)

3 Huzur: “Halktan gāib olan sâlikin Hakk’ı kalbinde hazır bulması anlamında tasavvuf terimi.” (bkz. GAYBET, TDV İslâm Ansiklopedisi; Erişim Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/huzur–tasavvuf)