SEN, SENİ BİL, «O» SENDEDİR!..
Rıfat ARAZ rifat_araz@yahoo.com
Tevekkül et, Hakk’a yönel;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
«O’nu» ister, sonsuz emel;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
Aşk ile giy, bu ihrâmı;
Aç, dile dök hak ilhâmı!..
Ölmeden öl, gör makamı;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
Gönül; uyan, aç gözünü;
Nefsinde bul, saf özünü!..1
Çöz bu sırrın içyüzünü;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
Bir emânet aldı bu cân;2
Can seyrine, girdi cihân!..
Kasıt sensin, kul ol, dayan;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
Dil ol edep, ar, hayâya;
Vecd ile gir, nur deryâya!..
Aşkla yol al, bir dünyaya;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
Âlem fânî, O’dur mutlak;
«O’nu» söyler, bu istiğrak!..
Ne engel var, ne bir durak;
Sen, seni bil, «O» sendedir!..
1 Mukaddes Kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım âyetlerinde, nefsin yedi ayrı merhalesi şu şekilde zikredilir:
1. Nefs-i Emmâre: “Muhakkak ki nefs, kötülüğü şiddetle emreder.” (Yûsuf, 53) âyet-i kerîmesinde geçen nefs beyânı, bu mertebedeki nefisle alâkalıdır.
2. Nefs-i Levvâme: Nefsin vâsıl olduğu bu merhalenin adı, Kur’ân-ı Kerim’de geçen; “Levvâme (pişmankâr) nefse kasem ederim…” (el-Kıyâme, 2) âyet-i kerîmesinden gelmektedir. Âyet-i kerîmede; “Andolsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını da biliriz. (Zira) Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kāf, 16) buyurulmaktadır.
3. Nefs-i Mülheme: Nefsin bu mertebesinin «mülheme» tabiriyle ifade edilmesi, Kur’ân-ı Kerim’de geçen; “Nefse ve onu yaratılış maksadına uygun olarak şekillendirip, ona fücûr ve takvâsını ilhâm edene andolsun!” (eş-Şems, 7-8) âyet-i kerîmelerinden kaynaklanır. Cenâb-ı Hakk’ın; “(Rasûlüm!) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır.” (en–Nahl, 125) âyet-i kerîmesi de yine nefsin bu mertebesine işaret eder.
4. Nefs-i Mutmainne: “Ey itmi’nâna ermiş (itaatkâr) nefs!” (el–Fecr, 27) âyet-i kerîmesi, bu nefse dairdir.
5. Nefs-i Râdıye: Kur’ân-ı Kerim’deki; “Sen O’ndan, O da senden râzı olarak Rabbine dön!” (el–Fecr, 28) âyet-i kerîmesinde geçen; “Sen O’ndan râzı olarak” hükmünün, Râdıye makamına işaret ettiği beyân olunmaktadır.
6. Nefs-i Merdıyye: Yukarıda zikredilen; “Sen O’ndan, O da senden râzı olarak Rabbine dön!” (el–Fecr, 28) âyet-i kerîmesindeki; “Rabbin de senden râzı olarak” hükmü, nefsin bu hâlini ifade eder. Kezâ, Beyyine Sûresi’nin 8. âyet-i kerimesindeki; “Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır…” beyânı da yine bu hakikatin diğer bir ifadesidir.
7. Nefs-i Kâmile / Nefs-i Sâfiye: Bu nefs, «tezkiye neticesinde arınmış, saf, berrak, ulvî ve olgun nefstir. Bütün mârifet sırlarının tahsil edildiği ve ancak Cenâb-ı Hak tarafından vehbî olarak lutfedilen bir makamdır; Hak vergisidir, sırf çalışmakla elde edilmez. Kader sırrına mebnî, ilâhî bir ihsandır. (Geniş bilgi için bkz. Osman Nûri TOPBAŞ, Îmândan İhsâna Tasavvuf, Erkam Yayınları, Erkam Yayın No:16, İst. 2016, s. 182-208)
2 “Gerçek şu ki, Biz emâneti (İslâmiyet’i ve Allâh’a hilâfet görevini) göklere, yer küreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkāta) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) onu (yeryüzünde Allâh’a halîfelik ve adâletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zâlim ve çok câhildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mes’ûliyetin altına girmiş ve bir nevi çok tehlikeli kahramanlık göstermiştir).” (el–Ahzâb, 72) “Bu âyet-i kerîmede, insanın «Allah ile sözleşmesi» demek olan elest bezmindeki muâhedesi anlatılmaktadır. Çünkü Cenâb-ı Hak, ilâhî nefhayı ve rabbânî aşkı göklere, yere ve dağlara sunmuş, fakat onlar bu ağır mes’ûliyeti yüklenmekten çekinmişlerdir. Aslında bu âyet-i kerîmeyle ilâhî rûhu yüklenmeye, rabbânî kokuyu koklamaya insandan başkasının istîdâdı olmadığı anlatılmaktadır.” (Geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ, «Emânet ve Ehliyet», Altınoluk Dergisi, 2004 – Mart, sa. 217, s. 6)
4 Nisan 2025, Ankara