AİLE ve GEÇİM
Yüzakı İhtisas
Toplumumuzda evlenenlerin sayısının geçmişe nisbetle azaldığı, evlenme yaşının da yükseldiği bu hususta dile getirilen şikâyetler arasında.
Diğer sosyal sebeplerin dışında, ekonomik endişelerin varlığına dikkat çekiliyor. Bir evi önce döşeyecek, sonra geçindirebilecek bir maddî güce erişmek, artan ihtiyaçlar paralelinde git gide zorlaşıyor. Bunun zorladığı neticelerden biri de, ailenin hanımının da çalışması olabiliyor. Zincirleme sonuçlar…
Elbette İslâm fıkhında da, evlenmek için, evvelâ bir ev geçindirme gücü aranır. Nafakaya gücü yetmeyecek bir gencin; evvelâ iş-güç sahibi olup, ekmeğini çıkarması beklenir. Tabiî bu ölçü, temel ev eşyasının yanında bir aylık maîşetten ibarettir.
Lâkin;
Dünyevîleşen, eşyaya ve maddeye çok fazla değer yükleyen toplum, gerek ev ve eşyası hususunda, gerekse geçim standartlarında, hedefleri yukarı doğru zorluyor. Netice geçim korkusu ve ertelenen evlilik plânları… Başka başka sıkıntılar…
Burada İslâm toplumu ve ahlâkı açısından baktığımızda, tevekkül ve rızâ duygularının pekiştirilmesine ihtiyaç var:
Yahya bin Muaz –rahimehullah– şöyle der:
“Ah zavallı insanoğlu! Fakirlikten korktuğu kadar cehennemden korksa cennete girer.”1
Cenâb-ı Hak, rızkımıza kefildir. Kuracağımız ailenin fertlerinin ve Allâh’ın nasip edeceği evlâtların rızkına da kefildir. Lâkin, biz rızık mı istiyoruz yoksa zenginlik mi?
Peygamber Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Rabbini unutturacak her şeyden Allah Teâlâ’ya sığınıp şöyle derdi:
“Allâh’ım! Muhammed ailesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsân eyle.”2
Yine hadîs-i şerifte buyurulur:
“…Rızkın hayırlısı yetecek miktarda olandır.”3
İbn-i Atâullah el-İskenderî –rahimehullah– bu hakikati şöyle ifade eder:
“Allah Teâlâ’nın sana yetecek kadar rızık vermesi ve seni azdıracak nimetten mahrum etmesi, üzerindeki nimetin tamamına ermesindendir.”4
“İnsanı azdıracak servet…” ifadesi mühimdir:
Ebû Süleyman ed-Dârânî –rahimehullah– daha da genişleterek şöyle der:
“Aile olsun, mal olsun, evlât olsun seni Allah’tan uzaklaştıran her şey, senin için bir uğursuzluktur.”5
Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:
“Ey îmân edenler! Mallarınız da çocuklarınız da sizi Allâh’ı anmaktan alıkoymasın. Bunu yapanlar mutlaka hüsrana uğramışlardır.”6
Dünya ile âhiret tercihi arasında insanlar üç yol tutarlar:
Yahya bin Muaz –rahmetullâhi aleyh- bu üç sınıfı şöyle anlatır:
“Üç sınıf insan vardır:
•Birinci sınıfı; âhiret için çalışmak, dünyadan alıkoyar. Bu, sâlihlerin derecesidir. (Onlar dünyaya hiç aldırmazlar.)
•İkinci sınıf, âhiretlerini kurtarmak için (helâl yoldan) dünya geçimiyle uğraşır. Bu, kurtulanların derecesidir.
•Üçüncü sınıfı ise; dünya geçimiyle uğraşması, (dünyalık hırsı) âhirete çalışmaktan alıkoyar. Bu da helâk olanların hâlidir!”7
Buraya kadar söylenenlerden, insanın geçinmek için çalışmasına gerek olmadığı mânâsı çıkarılmamalıdır. Bilâkis insanın ailesi için çalışması bir ibâdet hükmündedir. Ama bu ibâdet, aslî ibâdetleri ihmal etmemek şartıyla makbul olur. Asıl hedef ikisini beraber götürebilmektir:
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“O erler ki; ticaret de alışveriş de onları Allâh’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin hâlden hâle girip altüst olacağı ve gözlerin dehşetten donakalacağı bir günden korkarlar.”8
Huleyd bin Abdullah –rahimehullah– şöyle der:
“Mü’minle ancak şu üç hâl üzere (üç şeyi yaparken) karşılaşırsın:
•Mâmur ettiği bir mescidde, (âhirete çalışırken)
•Evinin geçimini sağlarken, (helâl yoldan maîşetini kazanırken)
•Mahzuru olmayan (akrabalık münasebetleri, komşuluk irtibatları gibi) dünya işlerinden birini hallederken.”9
Şunu da ifade etmek gerekir ki; insanın mânevî huzuru, dünyasını da ferahlatır.
Ömer bin Abdülaziz –rahimehullah-; «Bana bir tavsiyede bulun!» diyen kişiye şu nasihatte bulunur:
“Allâh’a karşı takvâlı olmanı ve O’nu her şeye tercih etmeni tavsiye ederim. Böylece sıkıntıların hafifler ve Allâh’ın yardımı gelir.”10
Bu sözün orijinalinde; sıkıntı için meûnet, yardım için de maûnet kelimeleri geçiyor. Hemze ile meûnet, bilhassa evlilik, ev geçimi vb. güçlükler için kullanılır. Hadîs-i şerifte buyurulur:
“En bereketli nikâh, meûneti (zorluğu ve külfeti) en az olanıdır.”11
Yani;
Nikâh için zorluk artırıldıkça, rahat artacak, saâdet çoğalacak zannetmemeliyiz. Belki de bereket azalacaktır.
Diğer taraftan;
Zorluk ve sıkıntılar azaltıldıkça; zevç, zevce ve aileleri birbirine kolaylık gösterdikçe, o hânede bereket artacaktır.
Tabiî bu geçim korkusu ve dünyalık endişesinden kurtulabilmek için; gönülde ibâdet ve tâatın, mâneviyâtın artması lâzımdır. Yani âhiretin dünyanın önüne geçmesi lâzımdır.
Yahya bin Muaz –rahimehullah– der ki:
“Allah’tan korktuğunuz kadar insanlar da sizden heybet duyar,
•Allâh’ı sevdiğiniz kadar insanlar da sizi sever,
•Allah ile meşgul olduğunuz kadar insanlar da sizin işlerinizle meşgul olur.”12
Tabiî ki biz geçimimiz iyi olsun, işlerimiz yoluna girsin diye ibâdet etmeyeceğiz. Asıl hedefimiz uhrevî olacak. Lâkin Allâh’ın lutfu olarak dünyada da bu lütuflar gelecek.
Ebûbekir el-Vâsıtî –rahimehullah– şöyle der:
“Yapılan ibâdetlere bir karşılık beklemek, nimetleri unutmak mânâsına gelir.”
Rızık ve dünyalık dışında da birçok aile problemleri var. Peki bunları çözmek için nereye başvurmalı?
Maalesef bu sahada da büyük hatalar yapılıyor. Çare batıdan, ehl-i küfürden ve bâtıl felsefelerden aranıyor. Böyle aranan çareler, çözüm olmuyor, daha da çetrefilli belâlar sarıyor ailemizin ve toplumumuzun başına…
Son söz olarak İbn-i Atâullah el-İskenderî –rahimehullâh–’ın şu sözü kâfîdir:
“Her şeyi ıslah eden Zât’tan yüz çeviren kimse, nasıl (hayatındaki problemlerin) kolaylaşıp düzelmesini umabilir?”13
Allah’tan, Kitâbı’ndan, Rasûlü’nden ve sünnetinden yüz çevirdiğimiz sürece, nasıl problemlerimizin çözülmesini bekleyebiliriz ki? Her şeyi ıslah eden O’dur. Rızkı da, saâdeti de, ailevî problemlerimize de çareyi sadece O’ndan bekleyelim…
______________
1 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 16/307.
2 Buhârî, Rikāk, 17; Müslim, Zühd, 18, 19.
3 Ahmed, 3/76: 1495.
4 İbn Atâullah el-İskenderî, el-Hikemü’l–Atâiyye, 118.
5 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, 9/264; Kuşeyrî, er-Risâletü’l–Kuşeyriyye, 1/61.
6 el-Münâfikûn, 9.
7 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, 10/56.
8 en-Nûr, 37.
9 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, 2/232.
10 Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, 5/267.
11 Ahmed, VI, 83. Ayr. Bkz. Ebû Dâvûd, Nikâh, 32.
12 Beyhakî, Şu‘abü’l-imân, 2/306; Sıfatü’s-safve, 2/290.
13 İbn-i Atâullah el-İskenderî, el-Hikemü’l–Atâiyye ve’l-münâcâtü’l-ilâhiyye, 130.