Yalanın, Yalan Olduğunu Söylemek Ne Zamandan Beri Suç?

Hadi ÖNAL

Eğer bir soykırım söz konusu ise bu Ermenilerin Türk ve Müslüman

çoluk çocuk, kadın ve yaşlı insanları toplayarak camilere doldurulup

diri diri yakmasıdır.

Yalanın yalan olduğunu söylemek ne zamandan beri suç? Hukukta elbette ki böyle bir tanım yok. Olması da mümkün değil. Ama gel gelelim bir realite olarak şimdi gündemde. Gündemin neresinde mi? Geldi oturdu tâ tepesine. Doğrusu batı ile yatıp batı ile kalkanların gözlerini şu Avrupa’nın demokrasi havarisi Fransa’nın aldığı sözde «Ermeni Soykırımı İnkâr Yasa Tasarısı»nın kabulü de açmadıysa bırak hepten şaşı kalsınlar. Allah ıslah etsin de demiyorum. Artık iflâh olmazlar.

Evet, 1915 öncesi Anadolu’da birtakım acılar yaşanmış. Ama el insaf yaşayan kim? Yaşatan kim? 19’uncu yüzyılın sonlarına gelinceye kadar dünyanın hiçbir milletine nasip olmayan refah, mutluluk, zenginlik ve ihtişam içerisinde yaşayan Ermenileri ne olmuş da Osmanlı tehcire tâbî tutmuş?

Yıl 1914, I. Dünya Savaşı, bütün acımasızlığı ve vahşeti ile devam ediyor. Osmanlı yedi cephede topraklarını ve varlığını korumak için bir milyon elli bin askerinin yok olması pahasına amansız bir mücadele veriyor. Peki, Osmanlı’nın: “Millet-i Sâdıka” olarak isimlendirdiği Ermeniler ne yapıyor? İngilizlerin ve Rusların kışkırtmaları ile sekiz yüz yıl kendilerine din, dil, kültür, ekonomik alanlarda her türlü özgürlüğü tanıyan, onların refah ve mutluluk içerisinde yaşamalarını temin eden Devlet-i Aliyye’yi arkadan hançerliyor. Fırsat bu fırsat ya Taşnak ve Hınçak çeteleri devlet içerisinde devlet kurmaya çalışıyorlar. Erzurum, Sivas, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Van’da akıllara durgunluk veren cinayetler işleyip, toplu katliamlar yapıyorlar. Elazığ’ın Palu ilçesinin köylerinden Murat Nehri’ne ulaşan dereciklerin kan rengi aktığını bizzat o devirde yaşayan kişilerden öğreniyoruz. Yine Elazığ-Ağın ilçesinde Ermeni komitecilerin, çoluk çocuk ve yaşlı kişilerden meydana gelen Müslüman tebaayı -ki eli silah tutan erkek nüfus cephede çarpışıyor- sallara bindirerek Fırat’ın azgın sularına bıraktıkları yine yaşayan kişilerce ifade ediliyor. Evet, yukarıda ismini verdiğimiz illerde tarihin belki de en büyük katliamları Türk ve Müslüman halkına karşı bizzat Ermeniler tarafından işleniyor.

Peki, siz devletsiniz; bu durumda ne yaparsınız?

Ne yapmış Devlet-i Aliyye?

Dönemin yöneticilerinden Talat Paşa milletlerarası hukuka dayanarak çıkarttığı «Tehcir Yasası» ile Doğu Anadolu’da yaşayan ve problem çıkaran Ermenileri savaştan uzak, yine Osmanlı toprakları içerisinde yer alan Suriye’de mecburî ikametgâha tâbî tutmuş. Ne yapmış Osmanlı? Anadolu’daki mal varlıklarına karşılık olarak Ermenilere Suriye’de ev, arsa ve arazi tahsis etmiş.

Eğer bir soykırım söz konusu ise bu Ermenilerin Türk ve Müslüman çoluk çocuk, kadın ve yaşlı insanları toplayarak camilere doldurulup diri diri yakmasıdır. Doğu Anadolu’da Ermeni mezâliminden kalan onlarca toplu mezar vardır. Soykırım ha! Bu millet: Ermenilerin; Erzurum’un Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy, Merkezde; Yanık Dere, Kars Kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yakutiye Kışla Hamamı, Yeşil Yayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan’da yaptıkları insanlık dışı katliamları nasıl unutur? Bu katliamlarda aktif rol alan, binlerce insanın hayatına acımasızca son veren vahşî Taşnak Generali Antranik’in yaptıklarını nasıl unutur? Türk soykırımında Fransız asıllı Ermeni Albay Morel’i, Dîvân-ı Harp üyesi Sohumyan’ı, Muratyan’ı, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan’ı nasıl hâfızasından siler?

Ben, Fransa’nın; Cezayir’de, 1918 sonrasında Türkiye’de, Suriye’de, Fas’ta, Madagaskar’da yaptığı hesabı sorulmamış katliamlardan bahsetmeyeceğim. Ben, 1918’de, 31 Mart gecesinde 12 bin Azerî Türk’ünün nasıl Ermeni cânîlerince katledildiğini de anlatmayacağım. Ben, daha dün gibi hâfızalarda sıcaklığını koruyan Ermenilerin Azerbaycan topraklarını nasıl işgal ettiklerini ve orada yaptıkları katliam ve sürgünlerden de bahsetmeyeceğim. Ben sadece bir yalanın tarih olamayacağını haykırıyorum. Birtakım siyasî mülâhazalarla yola çıkan tarih bilgisinden mahrum, ne yapmak istediklerini kendileri de bilmeyen 106 Fransız milletvekilinin kendilerini tarihçi yerine koyarak verdikleri kararın ne kadar yanlış, hatalı ve sakat olduğunu söylüyorum. Millet olarak Allah’a şükürler olsun ki verilmeyecek hiçbir hesabımız yok. Alnımız açık. Buyurun, deyin ki:

“Ey Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlı arşivlerini aç; sen de aç ey Ermeni Devleti. Bir araya gelsin dünya milletlerinden seçilecek tarihçiler inceleyip karar versinler!” Doğrusu da bu değil mi? Ama siz ne yaptınız? Tarihe yüzkarası olarak geçecek bir teklifi oyladınız. Parlamentonuzda kanunla tarih yazmaya çalıştınız. Sizin için bir utanç vesikası olan metne imza attınız.

Ha bir de: “Türkler, bir milyon Ermeni’yi ve 30 bin Kürt’ü öldürdü.” diyerek batıya şirin görünmek için kendi milletini işlemediği bir suçla itham eden; iftira atan bir Türk yazara Nobel Edebiyat Ödülü verdirdiniz. Öyle ya sıkışınca tutunacak biri lâzım size. “Bak işte Nobel edebiyat ödülü alan ünlü Türk yazarı Orhan PAMUK ne diyor?” diye yalanlarınıza kalkan olabilecek bir kişinin hezeyanlarıyla haklılığınızı ispatlamaya çalışacaksınız.

Hocalı katliamı sanığı Koçaryan’ın oyununa gelerek kanun çıkarmanın Fransa’yı büyütmeyeceği bir gerçek. Olsa olsa 70 milyonluk Anadolu Türk’ü ile birlikte bugün toprakları Ermenilerce ellerinden alınan Azerbaycan Türk’ü ve onlarla kardeş iki yüz milyonluk büyük Türk milletinin gönlünden silinirsiniz. Değeriniz ve cismaniyetiniz küçülür.

Bizim; sizin, demokrasiyi kendine yontma çabalarınıza, mızrağı çuvala sokma gayretlerinize, güneşi balçıkla sıvama işgüzârlığınıza karşı söyleyecek sözümüz yok.

Varsın yalan yılana, yılan da yalana sarılsın; Hakk’a ve hakikate yürüyenlere bu görüntü sadece tiksinti verir.