NE ZAMAN?

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ) seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

Bakara 214’te geçen; “… Peygamber ve onunla beraber mü’minler: «Allâh’ın yardımı ne zaman?» dediler.” cümlesinden ilhamla…

Tevhîd Bâbında Şikâyet-i Firâk ve Tilâvet-i İştiyâk

NE ZAMAN?

Gönül, huzûrunu bekler, icâbetin ne zaman?
Bugün değilse ezelden muhabbetin ne zaman?..

Gözüm gözünde sözüm sözlerinde hapsoldu,
Garîbinim, mütebessim hitâbetin ne zaman?..

Sabır deyip reçetem, gizledim gönül selini,
Ölüm kapımda tabîbim, inâyetin ne zaman?!.

Bulunmuyor gece-gündüz Sen’inle baş başa ân,
Sıkıldı yerde içim, gökte halvetin ne zaman?!.

Bu ayrılıkta tesellî, gıdâ-yı aşkındır,
Oturdu sofraya rûhum, ziyâfetin ne zaman?!.

Yolunda damlalarım, sel kesildi aktıkça,
Sonunda bir çöle döndüm, ziyâretin ne zaman?!.

Felek ne denli dolaştırdı sağda solda beni,
Sen’in kudûmüne koştum, azîmetin ne zaman?!.

Çözüldü zambağımın cilve ikliminde dili,
Sükût eritti, bu mecnûna sohbetin ne zaman?!.

Dedim gülün gülü olsam, sarıldı boynuma hār,
Vefâya çattı cefâ, derde himmetin ne zaman?!.

Karıştı fesleğenin aklı fikri yâsemene,
Bahârı çaldı hazan, bâğa rahmetin ne zaman?!.

Tutar mı nergisi bâğında zemherî polisi?
Yabanda soldu çiçekler, himâyetin ne zaman?!.

Ne var ne yok süpürüp aldı bahçeden rüzgâr,
Toz oldu kısmeti aşkın, riâyetin ne zaman?!.

Bu zulmetin çilesinden ulaşsa hangi muma,
Kanat yakar kelebekler, sirâyetin ne zaman?!.

Benim de tâ ciğerim yandı, yandı ey Kevser,
Kebâb olanlara âmâde şerbetin ne zaman?!.

Kışın dahî oluyor sîne kardelen gibi kor,
Bahârı bahşedecek feyz-i cennetin ne zaman?!.

Şu iltifâtı vefânın, cihanda hep acı mı?
Ezelde tattığımız aşka lezzetin ne zaman?!.

Bu köhne perdede āmā olur, demem nerede,
Fakat bu âşığa mîrâc-ı uzletin ne zaman?!.

Duâ gelinciğimin alnı secdeden yaralı,
Rükûda kaldı menekşem, beşâretin ne zaman?!.

Gönülde sevgili Sen, dilde Sen’sin Allâh’ım,
Gülün özünde bu âşıkla ülfetin ne zaman?!.

Duyar mı hüsnüne mestâne, len-terânîyi?
Cemâle nâzır eden izn-i âyetin ne zaman?!.

Güzelliğinle Sen’in, var mı dönmeyen bir baş?
Güneş ve ay Sana pervâne, rağbetin ne zaman?!.

Şükûfe olsa sıfâtın, açar hayâl üstü,
Bu rûha, zâtına mahsûs icâzetin ne zaman?!.

Ehad inancı bunalmışsa bunca kesrette,
Demez mi: Perdeden âzâde vahdetin ne zaman?!.

Elif midir, o rakik kāmetin, ya lâle midir?
Şu serviden Sana râcî hidâyetin ne zaman?!.

Yegânesin, ne eşin var, ne benzerin, birsin,
Şu ayrı-gayrıya birlik delâletin ne zaman?!.

Sen’inle gerçi felekler, Sen’inledir devran,
Fakat gelir sonu… Sonsuz imâretin ne zaman?!.

Nakış nakış okurum, yerde-gökte tevhîdi,
Derim ki: Sevgili, tenhâ eyâletin ne zaman?!.

Eder çemen Sen’i tesbîh, zikreder reyhan,
Eyâ Samed, güle vuslat işâretin ne zaman?!.

Sabâ içimde ney üfler, akarsu nâle katar,
Bu özge meclise, Cânan, tilâvetin ne zaman?!.

Sen’inle şahdamarımdan yakınlığım var da,
Uzak mı vaslına, ey Dost izâfetin ne zaman?!.

Sevince ey ulu Leylâ, bir an şaşırdı akıl,
Yarın mı, şimdi mi, dîdâr-ı nîmetin ne zaman?!.

Yakıp kül eyleme gurbette iştiyâk içre,
Düğün gecem olacak özge dâvetin ne zaman?!.

Melek değil, bakışın alsa cânı, Seyrî şâd,
Göz ağlamaz ebedî, böyle hazretin ne zaman?!.

Vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün
(fa’lün)