YARINA HAZIR MIYIM?

M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

 

“Ey îmân edenler! 

 

Allah’tan korkun! / Karşı gelmekten sakının! / Takvâlı olun!

 

Herkes, 

 

Yarın için ne hazırladığına baksın! 

 

Allah’tan korkun! / Karşı gelmekten sakının! / Takvâlı olun!

 

Elbette ki Allah;

 

–Bütün yaptıklarınızdan haberdardır / Neler yaptığınızı tümüyle bilmektedir. (el-Haşr, 18)

 

Uzun yola çıkacak insan;

 

İğneden ipliğe tedarikte bulunur. Yapacağı yolculukta lâzım olan tüm hazırlıkları yerine getirir. Gerekli yolluğu hiç ihmal etmez. Heybesini iyice doldurur. Seyahat esnasında ihtiyaç duyulması muhtemel olan her şeyi alır. Sonra hepsini pür dikkat kontrol eder.

 

Zira;

 

Mühim bir şey noksan olursa, meselâ çöl yolculuğuna çıkarken su almayı unutursa, yanına hiçbir şey almamış gibi olur. 

 

Yine bir kimse;

 

Filân yere uçakla gidecek. Bilet ve kimlik belgeleri var, fakat yanında değil. Uçağa binemez. 

 

Çünkü hazırlık, bir bütündür.

 

O da;

 

Kişinin usûlen sahip oldukları değil, esâsen yanına aldıklarıdır.

 

Bunlar, maksadı hâsıl eden doğru şartlara muvâfıksa, gerçek bir hazırlıktır bu. Nitekim her ebediyet yolcusu evvelemirde cennet ve cehenneme götüren şartlara göre hazırlık yaptığı takdirde kârlı çıkar. 

 

Çünkü Allah;

 

–Ey kulum, şu, şu, şu hazırlıklarla gel, diyor.

 

Çünkü bunlar;

 

•Hayatı Allah rızâsı üzere yaşamak içindir…

 

•Dîn-i İslâm’ı güzel yaşayıp kötülükleri bertaraf ve iyilikleri ihyâ içindir…

 

•Son nefeste îmân ile müslüman olarak göçebilmek içindir…

 

•Kabir azâbından kurtulup mezarımızı cehennem çukuru değil bir cennet penceresine dönüştürebilmek içindir…

 

Cehennem üzerine kurulmuş olan ve Sırât denilen kıldan ince ve kılıçtan keskin köprüyü nâr-ı cahîme düşmeden geçebilmek içindir…

 

•Korkunç kıyâmet gününde dehşetli hüzün ve korkudan âzâde olabilmek içindir…

 

•Ömrün hayırlarını ve şerlerini zerre zerre tartan âhiret terazisinin başında beraatimiz içindir…

 

•Mahşerin en ümitsiz vaktinde tüm ehl-i îmâna ve hattâ peygamberlere de yegâne umut olan Muhammed Mustafâ j’in «şefâat-i uzmâ»sına mazhar olabilmek içindir…

 

•Cennet kapısında meleklerin; «Selâm olsun sana!» hitapları arasında; «Elhamdülillâh!» diyerek içeri girebilmek içindir…

 

•Cennetin yüksek makamlarına erişebilmek ve Peygamberler Peygamberi’ne komşu olabilmek içindir…

 

Tabiî;

 

Hepsinin merkezinde;

 

•En temel hazırlık, candan îmandır.

 

•En mükemmel hazırlık, ihlâslı namazdır. 

 

•En müstesnâ hazırlık, edebince oruçtur. 

 

•En ihmal edilemez hazırlık; tertemiz bir zekâttır, infaktır.

 

•En kuşatıcı hazırlık, coşkuyla haccetmektir.

 

Demek ki;

 

–Sade şunu yapsam yeter, aldanışına düşmemeli.

 

Bilâkis;

 

–Sade şunu yapmasam, her şey sıfırlanır, çerçevesinde bir hikmet ve basîrete yükselmeli.

 

Unutmamalı:

 

Bir diploma için yıllarca okunuyor. Sayısız imtihanlardan geçiliyor. En sonda tek ders kalsa, onu da halletmeden diplomayı vermiyorlar. Kimse;

 

–Yahu yapmadığım şey kalmadı, yetmez mi?

 

–Onca imtihanlara girdim, yetmez mi?

 

–Bu da noksan kalsın, ne çıkar, diyemiyor.

 

Çünkü şartı esnetmiyorlar:

 

–Bu dersi de geçmedikçe diploma yok!

 

Ne olursa olsun;

 

Tam olmayan bir hazırlık belgeye dönüşmüyor.

 

Öyle ki;

 

Mantıksız şartlara bile dünyevî işlerde böyle bir riâyet mecburiyeti var. Lâkin sadece uhrevî meselelerde şartların tamamı mantıklı olduğu hâlde, sanki hiçbir mecburiyet yok!

 

Unutuyoruz:

 

Ömrünün hesabını vermeye gidiyor insan. Fânî hayata kullandığı sağlam matematiğin binde birini bile sonsuz hayata kullansa ihyâ olur. 

 

Tam tersi;

 

Fânî işleyişlerde daima söz sahibinin şartlarını gözetip ona göre hazırlık yapan, aksi hâlde mahrum kalacağını bilen insanoğlu, ebedî işleyişte gerçek söz ve hüküm sahibinin şartlarını buhar ediyor. Yerine kendi keyfini, kendi anlayışını ve kendi menfaatini koyuyor. Neredeyse hazırlık bile yapmaya gerek görmüyor. Her şekilde ebedî mükâfatlara ve kurtuluşa mazhar olacağını zannediyor. Sonra bunu kuvvetli bir hayat felsefesi hâline getiriyor. Kuvvetli mantıklarla süslüyor. İspatlı bir delil bu diyor. Başlıyor konuşmaya:

 

–O kadar uğraşamam, bu yeter!

 

–Nasılsa îmânım var, her türlü kurtulurum.

 

Nefsinin matematiğine göre böyle. Ama âhiretteki hesabın sahibi: Hazret-i Allah. 

 

Acaba O, hangi kuluna;

 

–Benim dediğim gibi değil senin dediğin gibi, demiş?

 

Kime;

 

–Yaptığın kâfî, demiş?

 

Kime;

 

–Sen namazdan muafsın, demiş?

 

Kime;

 

–Zorlanırsan farzı da sünneti de boş ver, demiş? 

 

Kime;

 

–İlim ve tecrüben var. Çekilmez zahmetleri; «Bunlar yanlış şeylerdir!» diyerek istediğin gibi yorumla ve seni hiç sınırlamayan kolaylıklar üretip de; «İşte gerçekler!» diye pazarla, demiş?

 

Kime;

 

–Nasıl yaşayacağına ben karışmam, sen karar ver, demiş?

 

Kime;

 

–Onca mes’ûliyetler ve emânetler, sırtında yara oluşturabilir. Tıkandığın noktada onları yere bırak. Zaten sonrasından sen sorumlu değilsin, demiş?

 

Kime;

 

–Bunca vazifeler ve ağır yükler, elbette seni bıktırıp usandırabilir. Çatlayacak ve patlayacak gibi olursan, artık hiç umursama, bırak akışına, kafan rahat olsun, demiş?

 

Kime;

 

–Ne yapsan işe yaramıyor, sen de yapma bari, demiş?

 

Kısacası kime;

 

–Ey kulum, şartları artık ben değil sen belirle, demiş?

 

Bu ifadeler, hiç tuhaf gelmesin.

 

Hıristiyanlığın da Yahudiliğin de bozulmaları ve kendilerini de kitaplarını da tahrif etmeleri, tam da böyle hezeyanlar ve mantıklar etrafında gerçekleşti. Sırf yarın için hazırlıklardan bunaldıklarından dolayı. Hem de ebedî geleceklerini sonsuz hüsrana çevirme pahasına.

 

Âkıbet;

 

Yarın için yaptıkları hazırlıklar;

 

•Selâmet değil,

 

•Felâket rotasına çevrildi.

 

Bu yüzden tarihten bugüne onların ve o rotaya kapılan tüm gafillerin hazırlık dağarcıklarında harman olan şeyler:

 

•İnkâr ve isyanlar,

 

•Düşmanlık ve kötülükler,

 

•Cehâlet ve rezâletler,

 

•Ahlâksızlık ve mel‘anetler,

 

•Haksızlıklar, zulümler ve vahşetler,

 

•Vampirlikler, kuduzluklar ve canavarlıklar,

 

•Hâinlikler, aldatmacalar, sahtekârlıklar, sömürgecilikler, saldırganlıklar ve bitmeyen katliâmlar…

 

Daha neler neler…

 

Bugün dünya tablosunda seyredilen bütün berbat hâdiseler. Hepsi de elbette yarınlar için bir hazırlık çeşidi. Hepsinin de elbette güzel güzel yığınla senaryoları var.

 

Heyhât;

 

Yüce bir irade ve idrakleri yok.

 

Yüce bir şefkat ve merhametleri yok.

 

Yüce bir insaniyetleri yok.

 

Olması için;

 

Nasıl bir hazırlık yâ Rabbî? îmânı lâzım.

 

Lebbeyke Allâh’ım! aşkı ve teslîmiyeti lâzım.

 

Değilse; 

 

Derin bir gaflet girdabında cüce diller her türlü işliyor:

 

–Yahu bu, peygamberlerin yapabileceği bir şey, beni geç!

 

–Yahu bu, ancak sâlihlere göre, bana değil.

 

–Yahu bu, sadece hikmet ehlini kapsıyor, beni değil.

 

–Yahu bu, çok akıllı kimselerin harcı, nerde bende o akıl!

 

–Yahu bu, tam ehl-i takvânın işi, bende o takvâ yok ki!

 

–Yahu bu, âlimlerin meselesi, ben âlim değilim ki!

 

–Yahu bu, âriflerin inceliği, ben kimim ki!

 

–Yahu bu, güçlü idrakleri bağlar, beni değil ki!

 

Yani;

 

–O şunun, bu onun… derken, kendini boşa çıkarıyor.

 

Böylece;

 

Yapması gerekenler karşısında mahir olmadığını söylediği aklıyla, her şeye karşı harika bir muâfiyet  üretebiliyor. Tutmadığı yerde de;

 

–Benim buna gücüm yetmez!

 

–Tâkatim yok, 

 

–Ben beceremiyorum, yalanlarını söylüyor.

 

Ancak;

 

İşine geldiği için azmettiği nefsânî ve dünyevî her hususta öyle tâkatler ve başarılar sergiliyor ki, imkânsız! En kopmaz dalları bile öyle kopartıyor ki, hayret!

 

İşte bir de bunun için âyette;

 

“Elbette ki Allah, 

 

•Bütün yaptıklarınızdan haberdardır / 

 

Neler yaptığınızı tümüyle bilmektedir.” buyuruluyor.

 

Yani;

 

Keyfine uygunsa dağları deviren bir kimsenin bir tozu bile yerinden oynatamadığından dem vurması ve bunu çok baskın söylemesi, belki insanları yanıltabilir. Lâkin o kimsenin her hâlini bilen yüce Allâh’ı yanıltması ne mümkün!

 

İşte;

 

Yarın için hazırlık, bu gerçeklerin ışığında yapılması gereken ve tüm faydası da zaten bize yönelik olan bir hakikat.

 

Bu yüzden Cenâb-ı Hak;

 

Allah korkusu ekseninde bu hazırlığı emrediyor.

 

Çünkü;

 

Sadece Allah korkusu, ancak Allâh’ı râzı etmeye yönelik işler yaptırır.

 

Yoksa nefsin, aklın, çevrenin ve daha nice şeylerin tesiri altında kolayca savrulan insanın hayat deverânı; bin bir yönde cirit atmaya müsait. Üstelik gaflet erbâbının hâli; Allah hâriç, her şeyi râzı edecek zebunluğa âşık.

 

Şu hâlde:

 

Önce kendimize sormalı:

 

Yarına hazır mıyım?

 

Önce kendimizi uyandırmalı:

 

Ne demektir yat uyu, haydi az daha kestir,

Aldığım şu bir nefes, belki en son nefestir! (Seyrî)

 

Önce kendimize hatırlatmalı:

 

•Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. 

 

•Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. (ez-Zilzâl, 7-8)

 

Hâsılı:

 

Yarın ne, hazırlık ne?

Anladın mı nedir şart?

Cennet olsun son karne,

Her zerreyi doğru tart! (Seyrî)

 

Yâ Rab,

 

Nasîb et!

 

Âmîn!