RÂYETE MEYLEDERİZ -6-
Harun ÖĞMÜŞ harunogmus@gmail.com
İki yıldır tarihin en vahşî saldırılarına göğüs geren Hamas ve diğer direnişçilerle, medenî (!) dünyanın gözü önünde iğrenç bir soykırıma tâbî tutulan Gazze’nin asil insanlarına…
SEKİZİNCİ SAHNE (geçen sayıdan devam)
ŞAHISLAR:
Hoca Sa‘deddin Efendi (ö. 1008/1599): Gāzî Giray’ın mektuplaştığı dostlarından; Sultan III. Murad ve oğlu Sultan III. Mehmed’in hocası, sebat ve teşvikleriyle Haçova Meydan Muharebesi’nin kazanılmasını sağlayan, tarihçi şeyhülislâm.
Koca Sinan Paşa (ö. 1004/1596): 13 yıl süren ve bir haçlı ittifakına yol açan sonuçsuz Avusturya Seferi’nin (1593-1606) açılmasının baş âmillerinden olan sadrazam. Yemen ve Tunus fatihi olarak bilinir, ancak batıdaki seferlerinde akıncı sınıfının sönmesine sebep olmak gibi büyük fâcialara yol açmıştır.
Gāzî Giray (961-2/1554-1016/1607): Osmanlılara gönülden bağlı Kırım hanı. Onlarla birlikte birçok savaşa girmiş bir cengâver olup; aynı zamanda şair, münşî, mûsıkîşinas ve hattat bir hükümdardır.
Peçevî/Peçûyî İbrahim Efendi (982/1574-1059/1649): Nemçelilerle yapılan savaşlara katılıp, birçok hâdiseye bizzat şâhit olmuş Osmanlı tarihçisi. Memleketi olan Macaristan sınırları içerisindeki Peçuy şehrinde, Gāzî Giray’ın Osmanlılara yardım etmek üzere gelip hududu beklemek için kaldığı 1602-3 kışında onunla görüşüp dostluk etmiştir.
HOCA SA‘DEDDİN EFENDİ:
–Paşa Hazretleri, bu duâcınız Devlet-i Aliyye’nün gazevât u fütûhâtı târîhin ikmâle irişdirmek üzereyin. İnşâallāhu Teâlâ bununla ikmâl ideyüm ki; «Pâdişâhumuzun bir âciz kulu olan Ferhat Paşa, Acem şâhunun bu kadar ülkelerini alıp âkıbet nûr-i dîdesi olan şehzâdesini rehin alarak sulh u salâh oldu, kâfirin dahî iki yılluk harâcı geldi.» diye ağzımuz tadıyla târîhimüzü tamâma irdirelüm, aman lutfedin, yeni bir yırtık açılmasın!*
KOCA SİNAN PAŞA:
–Yok Efendi, öyle yazma, illâ inşâallāhu Teâlâ böyle yazasun ki; «Saâdetlü Pâdişâhumuzun bir âciz kulu, Acem diyarlarında bu kadar fütûhattan sonra oğlunu aldı getürdü, bir diğer âciz kulu olan fakir de Beç kralı üzerine varup memleketini gâret ü hasâretten sonra kralı eli bağlu çeke çeke pâdişâhun işiğine getirdi.» yazasun inşâallāhu Teâlâ!
HOCA SA‘DEDDİN EFENDİ:
–Estağfirullah Paşa Hazretleri! Bu söz, ziyâde gururdan ileri gelir; ben bu sözün âkıbetinden pek korkarım!
(Lokal ışık sönüp Hoca Sa‘deddin Efendi ve Koca Sinan Paşa çıkarlar, sahne aydınlanıp Gâzî Giray ve Peçevî İbrahim Efendi yine görünür.)
GĀZÎ GİRAY:
Tutmak isterdi velâkin Çasar’ı,
Geçti küffâra sınır kal‘aları!
O fecî Yerköy’ü bir başka hele!
Tüm akın kolları gark oldu sele!
Tergovişte’yle yitip bir nice il,
Kırdı İslâm’ı hep alçak Mihail!
Birçok er haşlanarak oldu azık!
Kiminin vardı nasîbinde kazık!
PEÇEVÎ:
O zaman girmeseniz Boğdan’a siz,
Daha pek çok kıyım olmuştu temiz!
Bir de mahdûmu olan Mehmed var!
Ne gazâdan ne de lâftan anlar!
GĀZÎ GİRAY: (Gülerek)
Ne diyorsun, o Macar serdârı!
PEÇEVÎ:
Kaçıyor görse fakat küffârı!
Bunu gördük apaçık Hatvan’da!
Denedik bir daha Estergon’da!
Buna Hatvan’da denilmiş ki “Aman,
Kaçacak taktiği îcâbı Hasan!”
Buna rağmen onu kaçkın görerek,
Yine kaçmaz mı peşinden sürerek?
Bir plân bozguna dönmüş derhâl!
Hayli müşkilleşivermiş ahvâl!
Neyse yetmiş kaleden Arslan Bey,
Şükür Allāh’a düzelmiş her şey!
Atılıp her tarafından düşman,
Bulmuş en sonra selâmet Hatvan!
Sadr-ı a‘zam ama n’etmiş de yine
Bunu yazmış oğulun hânesine!
Oğul olmuş bu vesîleyle vezîr,
Nice hil‘atle edilmiş takdîr!
GĀZÎ GİRAY: (kızgın)
Bu kadar kahpelik olmaz artık!
Sahtekârlık ve dahî alçaklık!
PEÇEVÎ:
Şimdi sensin diyelim Arslan Bey,
Ne yaparsın buna? Hiç, hiçbir şey!
Düştü -çok geçmedi- zâten Hatvan
Öldü halkıyla berâber Arslan!
Halka gösterdi gâvur tek gücünü,
Vâkıâ Eğri’de aldık öcünü!
Ama oğluyla Sinan aldı vebâl,
Torpilin hâsseten affı muhâl!
GĀZÎ GİRAY: (müessif)
Bu tutum mülkü sürükler derde,
Söndürür gayreti askerlerde!
PEÇEVÎ:
Ama dur anlatayım dîgerini,
Tâ ki öğren oğulun işlerini:
Gittik Estergon’u kurtarmak için,
Bir yığın hâdise gördük ki hazin!
Bu oğul, verdi hücûm emri fakat;
Paşalar etmedi tasvip, heyhât!
Ne plân söyleseler dinlemedi,
Bir güzel fırsat için beklemedi.
Dedi Osman Paşa; “Ölmek ehven,
Böyle nâdân ile söyleşmem ben!”
Durmayıp saldırarak oldu şehit,
Uydu elbet ona yüzlerce yiğit!
Lala Mehmed Paşamın emrinde,
Şehre girdik biz o müthiş günde,
Orda mahsurlara verdik destek
Nice küffârı şükür sindirerek…
Vâkıâ biz dahi kaldık mahsûr,
Şehri lâkin biraz ettik mesrûr!
Bunca gayretle ümit vardı yine
Düşmanın defolarak gitmesine
Ama heyhât o nâmert alçak,
Bunu söndürdü tamâmen kaçarak…
Bir panik başladı askerde hemen,
Kaçtı serdârı kaçar hâlde gören!
GĀZÎ GİRAY:
Deme!
PEÇEVÎ:
Perçinledi alçaklığını!
Biliyor kendi de korkaklığını,
Toplamak üzre birazcık cür’et
Rakı içmiş meğer erkenden, evet!
Bir de baktık ki at üstünde kusar…
Gören asker tabiî küfrü basar!
GĀZÎ GİRAY:
Ha ha, tam maskara maymun desene!
PEÇEVÎ:
Üstelik bundan utanmaz da yine!
GĀZÎ GİRAY:
Babasından mı bu arsızlık acep?
PEÇEVÎ:
İhtimâl öyle ki eksiktir edep!
_____________
* Dânişmend, İsmail Hâmî, age, III, 129; aslı Peçevî Tarihi’nde yer alan bu diyalog, daha kolay takip edilebilsin diye cüz’î bir tasarrufa tâbî tutulmuş ve bundan sonra gelecek iktibaslarda da aynı usûl gözetilmiştir.