«Ana» Sanatımızda; «ANNE KIYMETİ»
Hasan TOPBAŞ hasantopbas87@gmail.com
Şeytânî zihniyetin, yeryüzündeki bütün mukaddesâta karşı savaş açtığı bir devri yaşamaktayız.
Yine o malûm odakların; «Divide et impera!» yani; «Parçala ve yönet!» şeklinde, dünyanın başına boca ettikleri kirli emelleri neticesi;
Önce;
Üç kıtada, asırlar boyu huzur ve sükûnetin en zirve bir misâli olan devletimizi;
Ardından;
Dünya hayatının medcezirlerini , bünyesinde bulundurduğu; «diğergâmlık», «dayanışma» ve «paylaşma» gibi hasletlerle bertaraf edebilen «mahalle kültürümüzü», hemen akabinde ise; medeniyetimizin en kıymetli unsurlarından bir tanesi olan «geniş aileler»imizi, kaybettik.
Şimdi ise, elde avuçta bir kırıntı gibi kalmış son kalemize; «aile»ye taarruz ederek, bu son kalenin de can damarını ele geçirip, bizi teslim almak istedikleri nokta:
Yuvalarımızın baş tâcı; annelerimiz / hanımlarımız…
İmtihan edilmek üzere gönderildiğimiz bu âlemde; seneler boyu nice zahmetlere katlanarak, bizleri tıpkı şu an canlanmakta olan tabiat gibi filizlendirip hayata hazırlayan, bütün insanlığın ilk muallimleri olarak kabul edebileceğimiz annelerimizi / hanımlarımızı iğfal ettikleri takdirde, zafere(!) ulaşacaklarını düşünüyorlar.
Nitekim; onların «özgürlük» yaftası altında toplumlara zerk ettikleri zehirden asırlar evvel, dîn-i mübîn-i İslâm, hanımlara; hem helâl dairesi içerisinde «hakikî» bir hürriyet sağlamış hem de yüklendikleri annelik vazifesine istinâden, Âdem oğlunun yeniden öz vatanına, yani cennete dönebilmesinin anahtarı sayılabilecek yüce bir «mertebe» tahsis etmiştir.
Bu hususta Rasûl-i Ekrem –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz’in;
« الْجَنَّةُ تَحْتَ أَقْدَامِ الْأُمُّهَاتِ »
“Cennet annelerin ayaklarının altındadır.” (Nesâî, Cihad, 6) buyurarak, anneliğin ehemmiyetine yaptıkları vurgu da hepimizin malûmudur.
Dolayısı ile biz de bu ayki dosyamızda;
Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, Kur’ân-ı Kerîm’in güzel yazılmasını ashâbına tavsiye ederek açtığı güzel çığırın; ümmeti tarafından da canla başla devam ettirilerek, sanatımızın «ana/mihenk» mevkiine bi-hakkın konumlanan, İslâmî güzel yazı (hüsn-i hat) sanatında, söz konusu hadisten yansıyan bazı hoş akislere değinmek istiyoruz.
HAYIRSEVER VÂLİDEYE, SANATKÂR OĞLUNDAN BİR VEFÂ
Dünyevî mânâda eriştikleri muazzam seviyelerin büyüsüne kapılmadan, servetlerini İslâm beldelerine çil çil «vakıflar» serperek, asla zarar etmeyecek uhrevî bir ticarete dönüştüren hanım sultanlardan; Sultan IV. Mehmed’in zevcesi, Emetullah Râbia Gülnûş Sultan (v. 1127/1715) tarafından Üsküdar’da inşâ ettirilerek «Vâlide-i Cedîd» (Yeni Vâlide) ismi ile anılan şâheser külliyeye;
Tarihimizin mühim sîmâlarından, oğlu Sultan III. Ahmed’in (saltanatı: 1703-1730) yazdığı hat levhaları ile katkı verdiğini de belirtmek gerekir.
Yazımızın serlevha kısmında yer verdiğimiz eser, yine, sanat otoritelerince; hattat padişahlar içerisinde en kabiliyetli üç kişiden birisi olarak gösterilen Sultan III. Ahmed’e aittir.
Mevzubahis hadîs-i şerif, siyah zemin üzerine altın yaldız tekniği (zerendud) ve celî sülüs biçiminde yazılmış olup; devrinin yazı ölçülerine göre gayet olgun bir kıvamda icrâ edildiğini, temâşâ edenlere hissettirmektedir:
(h. 1136 / m. 1723-24 tarihli levhanın yakından görünüşü)
BİR SÜLÜS HATTI DEHÂSINDAN
Günümüzde Bulgaristan hudutları içerisinde kalmakla beraber, devr-i Osmânî’de «Rusçuk» ismiyle bilinen şehirde doğan Mehmed Nazif Bey
(v. 1331/1913); sülüs irisi sahasında meydana getirdiği metânetli eserler ile tanınmakta olup, gençlik yıllarında bazı mekteplerde hüsn-i hat muallimliğinde bulunması sebebiyle; «Çantalı hattat» ve «Çizmeli hattat» lakaplarıyla da anılmıştır.
Bilhassa harflerin keşîdesinde* sergilediği üstün başarı sayesinde, devrinin sanat muhiti arasında mûteber bir yere sahip olan Nazif Bey’in, mevzumuzla alâkalı bir eseri ise şöyledir:
(Vefâtının hemen öncesinde kaleme aldığı, h. 1331 / m. 1913 tarihli levhası)
BAĞDAT’TAN İSTANBUL’A UZANAN BİR DAVET
Sıradaki iki misâlimizin; Osmanlı Devleti’nin birçok müessesesinde vazife yapmakla birlikte, hat sanatına olan yoğun alâkası ile de yirminci asrın vasıflı sanatkârları arasına girmeye muvaffak olan Hüseyin Mâcid Bey (Ayral, 1891-1961) tarafından meydana getirildiğini söyleyebiliriz:
Harf inkılâbını takip eden yıllarda Ankara’ya yerleşip, bu şehirde çalışmaya devam eden Mâcid Bey; 1955 senesinde Bağdat Güzel Sanatlar Akademisi’nde hüsn-i hat dersleri vermek üzere Irak’a davet edilmiş ve burada dört yıl kaldıktan sonra, 1959 senesinde ülkemize avdet etmiştir.
Kendisinin, anneliğin kıymeti ile alâkalı hadîse dair eserlerine kısaca değinelim:
1. (h. 1360 / m. 1941 tarihli, altın cetvel ve ebrûlu eseri)
2. (h. 1380 / m. 1960 tarihli, klâsik usûlde tezhiplenmiş levhası.
Tezhip: Ayten TİRYÂKİ, m. 1997-1998)
YAZIMIZI / SANATIMIZI «ÖLÜMDEN» DÖNDÜRENLER
Son örneklerimizi; sosyal değişimlerin sert bir sûrette yaşandığı yirminci asrın ilk yarısında, hayat-memât mücadelesi veren bu kadîm sanatımıza, gerek yetiştirdikleri talebeler gerekse vücuda getirdikleri sayısız eserler ile âdeta yeniden bir can suyu olan Halim Bey (Özyazıcı, v. 1964) ve Hâmid Bey (Aytaç, v. 1982) üstadlarımızdan vermek istiyoruz:
(Halim Bey’in h. 1361 / m. 1942 tarihli levhası)
Bu kez, Hâmid Bey’in bilâ-tarih eserini inceleyelim:
Gelenekli bezeme usûlümüze de uygun bir biçimde, iki bölümden müteşekkil levhada; hadîs-i şerif yazılı olan üst kısmı sülüs hattı ile kaleme alınmış olup, alt kısımda ise;
On sekizinci asrın mühim ediplerinden Osmanzâde Ahmed Tâib’in (v. 1136/1724) «kırk hadis» sahasında neşrettiği meşhur eseri «Sıhhat-âbâd»da yer alan bir manzum hadîs-i şerîfin bu kez nesih hattı ile yazıldığı görülmektedir:
Baht ânın kim hemîşe vâlidesin,
Ola tatyîb etmeğe kādir.
Fahr-i Âlem buyurdu kim: Cennet,
Taht-ı akdâm-i ümmehâtdedir.
Günümüz Türkçesi ile söyleyelim:
“Annesinin gönlünü daima hoş tutabilen kişi bahtiyardır. Âlemin İftihârı Peygamberimiz buyurdu ki: Cennet annelerin ayakları altındadır.”
Cenâb-ı Hak, bu hadîs-i şerîfi hakkıyla idrâk ederek, anne rızâsına nâil olabilmeyi ve «ana yurdumuz» olan cennete dönebilmeyi hepimize nasîb ve müyesser eylesin!..
______________________________
* Keşîde: Hat sanatında, yazıya güzellik ve kompozisyona ferahlık vermek maksadıyla; bazı harflerin uzatılarak yazılması mânâsında bir ıstılahtır.