Havf ve Recâ Dengesinde Bir Hayat SAÂDET veya HÜSRAN
Şükrüllah YALIN sukrullahyalin@gmail.com

Biz insanoğlu, hatırlanmaya değer bir varlık değilken, Rabbimiz bizleri eşref-i mahlûkat olarak yaratmış, kendisini lâyıkıyla tanıyabilmemiz için de ebedî bir hayat olan âhiret hayatını kazanacağımız, beşikle tabut arasında geçen bir dünya hayatı bahşetmiştir.
Îmân ettiğimiz âhiret hayatının, ebedî bir saâdet mi yoksa ebedî bir hüsran mı olacağını; şeytan, nefis, dünya hayatının câzibesi ve benzeri büyük imtihanlar karşısındaki mücadelemiz belirleyecektir.
Rabbimiz bizleri uyararak;
“Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allâh’ın va‘di muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın.” (Fâtır, 5) buyurmaktadır.
Dünya hayatı bir dershâne ise; elbetteki bunun dersleri, okunacak kitapları, sonunda da okunup başarılı olup olmadığını anlamaya dair yazılı, sözlü ve ödev şeklinde imtihanları olacak; bunun neticesinde, yanlışlar doğruları götürerek eldeki netlere göre âhiretteki yerlerimiz belli olacaktır.
Rabbimiz’in sonsuz rahmeti ve bağışlaması vardır; dilediği kulunu affeder, fakat bu affetmelerini de adâlet üzere yapar; yeter ki kul olarak biz sa‘y ü gayretimizi gösterebilelim. Tıpkı bir okulda durumu zayıf olan öğrencinin gayretini gören bir öğretmenin, onun durumunu düzeltmek için yazılı, sözlü ve ödevler vererek puanını yükseltmesi gibi; Rabbimiz de bizleri, emir ve yasaklara, helâl ve haramlara karşı gösterdiğimiz hassâsiyetlerle ya da belâ, musîbet ve hastalıklarla imtihan ederek, rahmetini kazanarak affetmeyi murâd etmektedir.
İslâm ahlâk ve ibâdet anlayışında kalbin iki temel hâli vardır:
•Havf (Allah’tan korkmak)
•Recâ (Allah’tan ümitli olmak)
Mü’minin ruh dünyasında bu iki duygunun dengeli şekilde bulunması önemlidir. Çünkü sadece korku insanı ümitsizliğe, sadece ümit ise gaflete sürükleyebilir. Cenâb-ı Hak;
“Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümit içinde Rablerine duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayra sarf ederler.” (es-Secde, 32/16) buyurarak kullarının bu duygularla kendisine duâ etmelerini istemektedir.
•Havf (korku): Kulun Allâh’ın azâbından, gazabından ve cezalandırmasından korkmasıdır. Bu korku; kulun günahlardan sakınmasına, nefsini terbiye etmesine ve kulluk vazifelerine daha fazla dikkat etmesine vesile olur. Havf; insanı Allâh’a yaklaştıran, sorumluluk şuuru kazandıran bir duygudur.
•Recâ (ümit): Allâh’ın rahmetinin sonsuzluğuna, bağışlayıcılığına sığınmak ve O’ndan hayırlar beklemektir. Recâ, kulun ümidini yitirmemesini sağlar. Özellikle günahkâr bir kul için Allâh’ın affediciliğine olan güveni; tövbe, istiğfar ve dönüş için bir kapı aralar.
Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor ve;
“De ki: Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O; çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (ez–Zümer, 39/53) müjdesini vererek ümitvar hâlde yaşamamızı istiyor.
Korku ve ümit dengesinde bir hayat yaşamak neden önemlidir? Allah’tan korkan kul; büyük-küçük ne kadar günah varsa onlardan yüz çevirir. Eli-ayağı, gözü-kulağı, hulâsa bütün âzâları ile günaha düşmekten kaçar. Bu kaçışların, kendisini helâle ve sevâba yönlendireceğini, Allâh’ın rızâsını kazanacağını ümit eder, ebedî saâdete kavuşacağını umar. Bu şekilde yaşamanın, âhiret hayatında hesapların görüleceği, herkesin endişe ile beklediği mîzânın başında nasıl bir fayda sağlayacağını tasavvur ederek, şöyle düşünelim:
Yaşadığımız hayatın her ânında Allah korkusuyla uzaklaştığımız, zerre miktarı da olsa haramlar ve cümle günahlar ile Allah’tan ümit kesmeyerek yapmış olduğumuz helâller ve sevapların mîzanda tartıldığı ve sonucunu endişe, korku aynı zamanda ümitle beklediğimiz âna geldik.
Dünyada Allâh’ın rızâsını kazanmak niyetiyle korku ve ümitle yaşadık. Aynı korku ve ümidi şimdi amellerin tartılacağı hesap gününde de yaşıyoruz. Sevaplarımız ve günahlarımız tartıldı; günahların ağır geldiği ve zerre miktarı bir sevâba ihtiyaç duyduğumuz bir anda, korku ve ümit içinde beklerken, birdenbire belki bizim de unuttuğumuz bir sevap veya iyilik ya da günahlardan kaçtığımız amellerimiz sevap kefesine konuyor ve cenneti hak ettiğimiz veya tam tersi cennete gidecekken cehenneme gideceğimiz ilân ediliyor. Havf ve recâ hâlinde yaşadığımız bir hayat, bizi ebedî bir âhiret saâdetine veya hüsranına ulaştırıyor.
Hak dostları bu sebeple iki şeyi unutmamızı tavsiye ediyor: Sana yapılan kötülükler ve senin yaptığın hayır ve iyilikler. Senin bile unuttuğun bu güzel hasletler en zor zaman olan mîzanda cennet mi, cehennem mi korkusu yaşarken, ebedî kurtuluşa vesile olacaktır. Bu vesile ile bizi cennet ve Cemâline ulaştırarak, sonsuz saâdeti kazanacağımız iyilikleri, sevapları, hayır ve hasenâtları çoğaltmaya gayret edelim ki, birinin sevâbı yetmezse diğerinin sevâbı inşâallah yetecektir.
Hulâsa dînimizde havf ve recâ, mü’minin iç dünyasında sürekli bir denge hâlinde bulunması gereken iki temel duygudur. Allah’tan korkmak, insanı sorumlu ve dikkatli bir hayat sürmeye yönlendirirken; Allah’tan ümitli olmak ise, onu tövbe ve bağışlanma kapısına taşıyarak, ebedî saâdeti kazanmasına vesile olur.
Rabbimiz; bizlere bu şuurla yaşayıp, ebedî saâdeti kazananlardan olmayı nasip ve müyesser eylesin.
Âmîn…