MECÂZÎ KÖLELER ve EFENDİLERİ

Melek E. AKTEMUR aktemurmelek@gmail.com

 

Hazret-i Ömer –radıyallâhu anh– şöyle rivâyet etmiştir:

 

Cebrâilaleyhisselâm-, Peygamber –sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz’e kıyâmetin ne zaman kopacağını sorduğunda, Efendimiz şöyle cevap vermişti:

 

“–Bu konuda; sorulan, sorandan daha bilgili değildir.”

 

Cebrâilaleyhisselâm-;

 

“–Bana kıyâmetin alâmetlerini söyle.” dedi. Rasûlullahsallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz şöyle buyurdu:

 

“–Câriyenin efendisini doğurması ve fakir çobanların yüksek bina yapmada birbirleriyle yarıştığını görmendir.” (Müslim, Îmân, 1, 5)

 

İslâm âlimleri arasında bu hadîs-i şerîfi yorumlamada görüş ayrılığı vardır. Birçoğu şu görüşü kabul etmiştir:

 

Câriyenin efendisini doğurmasının anlamı şudur:

 

“İslâm yayılır, câriyeler çoğalır ve insanlar câriyelerinden çocuk sahibi olurlar. Bir adamın câriyesinden olan çocuğu, kendi annesinin efendisi olur. Çünkü babanın mülkü çocuğa döner.”

 

İbn-i Hacer –rahmetullâhi aleyh- ise şöyle demiştir:

 

“Fakat Rasûlullahsallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu mânâyı kastediyor olmasında şüphe vardır. Câriyelerden çocuk edinmek Rasûlullâh’ın zamanında da vardı. Rasûl’ün buyurduğu; «kıyâmet alâmetleri» sözü henüz vukû bulmamış, kıyâmete yakın zamanda meydana gelecek hâdiselere işarettir.”

 

Konuyla ilgili diğer bir görüş ise şöyledir:

 

“Çocukların anne-babalarına âsî olup, kötü davranışlarının artmasıdır. Yani çocuk; annesine, efendinin kölesine davrandığı gibi davranır. Onu hakir görme; ona kızma, dövme ve hürmet etmeme gibi… Bu hâdiseye, mecâzen; câriyenin efendisini doğurması denilmiştir.”

 

İbn-i Hacer –rahmetullâhi aleyh-;

 

“Bana göre; şümullü oluşundan dolayı, bu görüş diğerlerinden daha isabetlidir. Çünkü böylesi bir durum; bu hâdisenin var olmasıyla birlikte, durumun alışılagelmemiş bir şekilde bozulacağına işaret ediyor.” demiştir.

 

Son yıllarda Türk aile yapısında; dînî-ahlâkî değerlerde çözülmeler başlamış, bizi biz yapan önemli yapı taşları yerlerinden oynamış durumdadır. Fertler bunu biraz geç fark etmekle beraber, aile içi münasebetlerde zayıflama görülmektedir.

 

Oysa müslüman-Türk aile yapısında; İslâmî kaidelere asırlarca hassâsiyetle uyulmuş, anne-babaya saygı ve hürmette kusur edilmemişti. Âyet ve hadislerdeki «Anneye ihsan / iyilik» emri kulaklarda yankılanırken, anneler âdeta baş tâcı edilmişti. Anneler; evlâtlarının iki dünyası da mâmur olsun düşüncesiyle, her zorluğa seve seve katlanmanın iftiharını yaşamıştı.

 

İçinde bulunduğumuz çağda; teknolojinin baş döndüren ilerleyişi bazı dengeleri değiştirdiği gibi, toplumu ve aileyi de etkilemektedir. İletişim araçlarının hayatın her alanına yayılmasının sayısız yararı olduğu gibi, idraksiz ve şuursuz kullanım sonucunda; sosyo-kültürel ve ahlâkî erozyon başlamıştır. Bu olumsuz durumdan en fazla etkilenen kesim ise, çocuk ve gençlerdir. Elinden hiç düşürmediği telefonu veya tabletiyle âdeta bir bütün hâline gelen nesil; sübliminal algılara maruz kaldığının farkına varamamakta, dolayısıyla inancına, tarihine ve öz benliğine yabancılaşmaktadır. Anne-babaya ve yaşlıya saygı ve hürmetin; Allah –celle celâlühû-’nun emri olduğunun idrâkine varamayan nesil, bize Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hadîs-i şerîfini tekrar hatırlatmakta.

 

Âhirzamanda, câriyeler efendilerini doğuracak.” beyanı, kısaca bugünkü hâlimize işaret etmekte değil mi?

 

Günümüzde ebeveynler, hayatlarını; çocuk odaklı yaşamakta, plân ve programlar hep çocuğa göre yapılmakta. Çocuğun her isteğinin yerine getirilmesi gerektiği, aksi hâlde anne ve babalığın tam olarak yapılamadığı düşünülmektedir. İmkânlar elvermediği hâlde; topluma uyma psikolojisiyle hareket eden ebeveynler; sıkıntıya düşmekte, çaresiz kalmaktalar. «Her şeyin en iyisi, en kalitelisi çocuğumun olsun!..», «Ben çektim, o çekmesin!..» düşüncesinin hâkim olduğu aileler, aslında çocuğuna iyilik değil kötülük yaptığının farkında değiller.

 

Her istediğini hiçbir sıkıntı ve zorluk çekmeden elde eden çocuk; mutlu olmadığı gibi, anne-babasının buna mecbur(!) olduğunu düşünerek, bir teşekkür bile etmiyor. Daha da ileri giderek; «Bakamayacaktın, niye doğurdun?» diye hesap soranlar oluyor maalesef. Çocukların bu sakat düşünceleri nereden edindiğiyse, herkesçe malûm.

 

İthal batı kültürü ve pedogojisinin beyinlere zerk ettiği talimatlardan biri de; «Çocuklarınızla arkadaş olun.» bilgisidir. Burada anne-baba gerçeği bir tarafa bırakılarak, arkadaş rolünün üstlenilmesi yanlış bir davranış olacaktır, düşüncesindeyim. Anne; çocuğu doğuran, emek veren bir büyüktür. Çocuğuyla arasında sevgi ve saygıya dayalı bir iletişim olmalı. Ama bu; «Arkadaşlık rolü» olmamalıdır.

 

Atalarımızın ne kadar anlamlı ve öğüt verici sözleri vardır değil mi? İşte bunlardan; «Söz büyüğün sus küçüğündür.» sözü de günümüzde farklı yorumlanmakta. Ecdâdın anneleri çocuklarına bunu öğretirken, -dinlemenin- bir erdem olduğunu da öğretmiştir. Bizler de annelerimizden bunu öğrendik ve hiç sorgulamadık…

 

“Hep siz konuşuyorsunuz, ben niye konuşmuyorum?” demeyi düşünmedik bile…

 

Önceden anneler; biriyle konuşurken, araya girilmemesi gerektiğini tembihlerdi çocuklarına. Onlar da buna uyardı. Şimdilerde ise; çocuklar gelip sohbetinizi bölüyor, anne buna müsamaha gösteriyor. Çocuk bu kadar müsamaha karşısında; «Ben her istediğimi yapabilirim.» düşüncesiyle şımarık ve fütursuz yetişiyor.

 

Belli bir aile terbiyesi görmüş, küçüğünü büyüğünü bilen edepli çocuklar ise günümüzde maalesef «ezik» diye nitelenmekte. Hattâ, psikolojik problemi olduğu kanaati hâsıl olmaktadır.

 

«Peki bu duruma nasıl geldik?» sorusunun muhatabı yine bizleriz. Eğitim sistemimizin çarpıklığı ile beraber, tarihimiz ve özümüzden uzaklaşıp başka kültürlere yelken açtığımızdan bu yana, sularımız hiç durulmadı. Yaban söylemler, hikâyeler bize kılavuzluk edemedi. Edemez de. Topyekûn savruluşumuza sebep olan bu vak‘alardan kurtulup, yeniden Allah –celle celâlühû-’nun ipine sımsıkı sarılma zamanıdır şimdi. Îmânımızın gerektirdiği şekilde yaşamak için; pörsüyen, iştiyakını yitiren gönüllerin yeniden dirilme vaktidir şimdi.

 

Anneler gerçek kimliklerine sahip çıkıp, aslî vazifelerini idrâk ettiklerinde; «mecâzî kölelik»ten âzâd olacaktır inşâallah. Bunun için çok okumak, bilgi sahibi olmak gerekiyor vesselâm…