«EN CÖMERT»TEN CÖMERTLİK DERSLERİ

Sami GÖKSÜN

 

 

İlâhî dinlerin sonuncusu, dînimiz İslâm’dır. İslâm’a göre, insan hayatında en büyük değer îmandır. Îmânı olmayan insanın, dünya ve âhirette, yeri hüsrandır. İnsan; İslâm’ın îman sarayına girdiği zaman, müslümandır. Dünyada huzur, âhirette sürur isteyen her müslüman da, İslâm’ın kendisine yüklediği mükellefiyetleri yerine getirmek zorundadır.

 

İşte, İslâm’ın müslümanlara emrettiği vazifelerden biri de; başkalarına yardım ve ikramda bulunmak, yani cömertliktir. Cömertlik, müslümanın önemli vasıflarından biridir. Müslüman, cimri olamaz.

 

Yüce Mevlâ’mız Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyet-i kerîmesinde; mü’minleri ikrâm etmeye ve cömertlik yapmaya, sâlih amel işlemeye teşvik etmektedir. İsrâ Sûresi’nin dokuzuncu âyetinde de şöyle buyurmaktadır:

 

“Şüphesiz bu Kur’ân, insanları en doğru yola iletir. Ve sâlih amel işleyen mü’minlere, büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” Başka bir âyet-i kerîmesinde ise Rabbimiz;

 

“Siz sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, iyiliğe ulaşamazsınız. Her ne harcarsanız, şüphesiz Allah onu bilir.” (Âl-i İmrân, 92) buyurmaktadır.

 

Diğer bir âyet-i kerîmede ise şöyle buyurulur:

 

(Habîbim!) O îmân eden kullarıma söyle; namazı dosdoğru kılsınlar, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâk etsinler. Öyle bir gün gelmeden önce ki, o günde ne alışveriş var ne de bir dostluk.” (İbrâhîm, 31)

 

Bu mevzuda başka bir âyet-i kerîmede ise Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 

“O kimseler ki; mallarını gece-gündüz, gizli-açık infâk ederler. Onların mükâfatlarını Rableri verecektir. Onlara korku yoktur, mahzun da olmazlar.” (el-Bakara, 274)

 

Âyet-i kerîmelerde de görüldüğü gibi, İslâm dîni cömertçe infâka büyük önem vermektedir. Zekât, sadaka ve yardımlaşmalar; mü’minleri ikram ve cömertliğe alıştıran ilâhî emirlerdir. Bu sebeple müslüman, infâk ehli ve cömert olmalıdır. Bunu yaparken de gösterişten, riyâdan uzak kalmalı ve yaptığı ikrâmı başa kakmamalıdır. Yardım ettiği kişinin veya müessesenin izzet-i nefsini rencide etmemeli, hele hele minnet duygusuyla onu ağır bir yükün altına sokmamalıdır. Verdiği şeyin iyisini vermeli ve bu infâkından karşılık beklememelidir. Zira, iyilik ve yardımlar, ancak Allah rızâsı için yapıldığı takdirde makbuldür.

 

Cömertlik ve infak; mal ve servette olduğu gibi, ilimde, mes’ûliyette, canda, kanaat ve niyette de olabilir.

 

Bu noktayı açacak olursak, daha iyi anlaşılmış olur. Şöyle ki:

 

Elimizde bulunan mal ve servetin bir kısmı ile; fakirlere, yoksullara yardım etmek; zekât ve sadakalarımızı dağıtmak; ihtiyacı olan kardeşlerimize ödünç vermek; cami, çeşme, köprü, mektep ve yol yapımı gibi hizmetlere yardımda bulunmak; fakir talebeleri okutmak; genç nesillerimize din ve vatan sevgisi verecek mekânlar oluşturmak, mal ve servette cömertliktir.

 

Bir müslümanın, bu ve benzeri konularda cimriliğe kaçması, kelimenin tam anlamıyla şeytanın emrine girmesi demektir. Zira, Cenâb-ı Hak bu noktada mü’minleri şöyle îkaz ediyor:

 

“Şeytan sizi fakirlikle korkutarak, size cimriliği emreder. Allah ise, kendisinden size bir mağfiret ve bol nimet va‘dediyor. Allah (ihsânı) geniş olan, (her şeyi) hakkıyla bilendir.” (el-Bakara, 268)

 

Sevgili Peygamberimiz ise bu hususta şöyle buyurur:

 

“İnsanların geçirdikleri her sabah iki melek iner.

 

Birisi;

 

«–Ey Allâh’ım, infâk edenin malına halef (karşılık) ver.» der.

 

Diğeri ise;

 

«–Ey Allâh’ım, cimrilik edenin malını telef et (azalt, yok et!)» der.. (Buhârî, Zekât, 27; Müslim, Zekât, 57)

 

Yine, elde ettiğimiz ilim ve bilgi ile; gücümüz nisbetinde iyilikleri emretmek, kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmak; insanlara doğruyu, güzeli göstermek; bildiklerimizi başkalarına öğretmek, ilim adamları yetiştirmek, ilim ve bilgide cömertliktir. Peygamberimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi şiddetle emreder. Bu ilim; maddî ve mânevî alanda insanı yücelten, fazîletli kılan bir ilimdir. Allâh’ın elçisi Efendimiz bu mevzuda şöyle buyururlar:

 

“İki haslet sahibinden başkasına gıpta edilmez.

 

•Biri, Allâh’ın kendisine verdiği malı hak yolunda infâk eden kimse.

 

•Diğeri ise, Allâh’ın kendisine verdiği ilim ve hikmetle hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimsedir.” (Buhârî, Temennî, 5, Tevhîd, 45; Müslim, Müsâfirîn, 266, 267)

 

Üzerimize aldığımız vazifeleri tam olarak yerine getirmek, herkese aynı muameleyi yapmak, işlerimizi savsaklamamak, mes’ûliyette cömertliktir.

 

İslâm dâvâmız için, vatan ve millet sevdamız için; gerektiğinde din, vatan, bayrak ve mukaddesat uğrunda seve seve can vermek ise; canda cömertliktir.

 

Peygamberimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-; insanların en cömerdi idi. O; her hususta olduğu gibi, cömertlikte de müslümanlara örnek olmuştur. Hayatında hiç kimseye; «Yok!» dememiş, ikrâm etmenin ve cömertliğin fazîletlerini, çok net bir şekilde beyan buyurmuştur.

 

Hazret-i Câbirradıyallâhu anh– haber veriyor:

 

Rasûlullahsallâllâhu aleyhi ve sellem-’den bir şey istendiği zaman; «Yok!» dediği vâkî olmamıştır.” (Müslim, Fedâil, 56)

 

Bir hadîs-i şerîfinde Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

 

Cömert kimse; Allâh’a yakın, cennete yakın, insanlara yakın, cehennemden uzaktır.

 

Cimri kimse; Allah’tan uzak, cennetten uzak, insanlardan uzak, cehenneme yakındır.” (Tirmizî, Birr, 40) buyurmuştur.

 

Hulâsa, Allâh’a ve O’nun Rasûlü’ne gönül vermiş olan mü’minler; kendileri muhtaç oldukları zaman bile yardım ve ikramdan geri kalmamışlar, cömertlik örnekleri vermişlerdir. Sahâbe-i kiram efendilerimiz ve özellikle de Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Osman efendilerimiz bu noktada önde gidenlerdendir. Öyleyse, îmanda kemâle ermiş, mü’min büyüklerimizin bu hâllerinden ibretler almalıyız. Cimrilikten sakınmalıyız, ikram ve cömertliğimiz ise, sadece Allâh’ın rızâsını kazanmak için olmalıdır.

 

Yüce Rabbimiz; bizleri, kendi yolunda cömert ve ehl-i infâk olan bahtiyar kullarından eylesin inşâallah. Âmîn