ŞAHSÎ BAKIM ve SÜSLENME
Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM
İnsanoğlu; güzelliğe, temizliğe ve bakımlı olmaya meclûptur. Bu, insanın mükerrem fıtratının da bir yansımasıdır, diyebiliriz. Peygamberimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem– de;
“Bana dünyanızdan güzel koku sevdirildi.” buyuruyor.1
Yani Efendimiz, dünya nimetleri içinde; yeme-içmeye, güzel evler, kıymetli eşyalar sahibi olmaya hiç iltifat etmedi. Ama güzel kokuyu; dünya nimetleri içinde, alâka gösterdiği bir husus olarak ayırıyor.
Çünkü, Âlemlere Rahmet Efendimiz, meleklerle görüşüyor. Meleklerin kötü kokudan eziyet gördüğünü bildiriyor.2
Ayrıca İslâm’ı tebliğ ederken, üsve-i hasene / en güzel örnek olmaya da dikkat gösteriyor. İnsanların; mesaj kadar, mesajı ileten kişinin şahsî bakımından, kılık-kıyafet vb. hususiyetlerinden de etkilendiğini biliyor ve bize de bildiriyor. Saçı başı dağınık gördüğü ashâbını îkaz buyuruyor.3
Hâsılı;
Bir müslüman; bakımlı, temiz olmalı. Kötü kokmamalı.
ALKOLLÜ KOZMETİK
İnsan vücudu, belirli aralıklarla yıkanmaz, temizlenmezse kokmaya yüz tutar. Hepimiz duymuşuzdur:
Orta Çağ Avrupa’sında yobaz hıristiyanların yıkanmaya karşı bir tavır aldıklarını biliyoruz. Tahrif ettikleri dinlerinde; yegâne Hak din yüce İslâm’ın eşsiz prensipleri de yok edildiği için, necâsetten tahâret prensiplerinden de mahrumdurlar. Doğru düzgün tahâret yok, yıkanma yok!.. Bu sebeple, vücutlarının kötü kokusuyla ancak dışarıdan sürülecek bastırıcı kokularla mücadele edebiliyorlar. Parfüm vb. şeylerin en çok üretildiği yerler Paris vb. yerler oluyor.
Bu mantıkla gelişen kozmetik endüstrisi, ürettiği malzemelerde sıklıkla alkol bulunduruyor. Alkol, kimyevî bir formül hâlinde, esansları içerisinde çözüp, mikroorganizmaları öldürdüğü için; kokuya sebebiyet veren bakterileri de bertaraf etmesi hedefleniyor. Lâkin, aynı öldürücü etki, insan cildine de aslında iyi gelmiyor.4 Aynı mikrop kırıcı etkinin; tuz, beyaz sirke gibi alkol hâricindeki tabiî maddelerle de elde edilebileceği bildiriliyor.
Diğer taraftan hiç unutulmamalı ki;
Vücuttan kaynaklanacak kötü kokularla en iyi mücadele şekli, sık sık yıkanmaktır. Kötü koku bertaraf edilmeden; onu bastırmaya çalışmak, hem de bunu sağlığa zararlı olabilecek maddelerle yapmak, sıkıntılıdır.
Buradan ilk sual grubunun cevabına geçelim:
“Alkol içeren kozmetik ürünleri kullanmak, satmak câiz midir? Bunların sürüldüğü vücut ve elbise ile namaz kılınır mı?”
Rabbimiz, hamr adlı alkollü içeceği yani şarabı haram kılmış ve onu «rics / pislik» olarak vasfetmiştir.5 Dolayısıyla şarap hem haramdır, hem de necistir. Dolayısıyla, necâset-i galîza olan şarap, insanın vücuduna değmiş ve yıkanmamış temizlenmemişse, elbisesine bulaşmışsa, namaz kıldığı yere dökülmüş olsa, namaz kılan kişinin cebinde şişede bulunsa, bütün bu durumlarda necâset namaza mâni olur. Aynı zamanda alınıp satılması, ticareti de meşrû değildir.6
Fıkıhla iştigal edenler bilirler ki; şarabın dışındaki alkollü içecek ve uyuşturucuların hükmüne, kıyas yoluyla ulaşıyoruz. Sarhoş edici, aklı giderici (müskir) özelliği taşıyan diğer maddeleri içmek, tüketmek de haramdır. Peki bu maddeler, aynı zamanda necis midir?
Bu soru; özellikle de, alkolün damıtılıp saf hâlinde elde edilmesinden sonra, tıp ve eczacılık alanında mikrop öldürücü temizlik malzemesi olarak kullanılmaya başlamasından itibaren daha da ehemmiyet kazandı.
Buradaki alkol; içilse sarhoşluk verici olsa da, artık içilmek için üretilmemiştir.7 Hattâ çoğu kez, istense bile içilemez vaziyettedir.
Burada mezhepler arasında bir ihtilâftan bahsetmeliyiz:
Şâfiî mezhebi, şaraba kıyasla haram olan bütün alkolleri de necis kabul eder.
Hanefîler ise; şarabın necis olduğunu, ama ona kıyaslanan diğer alkollerin necis kabul edilmesi için, ayrı bir delil bulunmadığını ifade ederler. Aslında bu görüşün temellendirilmesi için, başka misaller de verebiliriz:
Meselâ; sigara içmenin haram olduğunu söylüyoruz. «Cebinde sigara olan bir kişinin namazı makbul değildir.» demiyoruz.
Fare zehrini içmek insanı öldürür, bu sebeple insanlar tarafından tüketilmesi haramdır. Fakat adam; evde lâzım olduğu için satın alıp cebine koydu ve camiye girip, cebinde bu zehir varken namaz kıldı. Namazı makbuldür.
Yani haram olan her şey necis değildir. Farklı haram türleri vardır. Aynıyla, özüyle, fizîkî varlığıyla haram olanlar; nass ile sâbit olanlardır.
Bu yaklaşımla Hanefîler; kolonya, dezenfektan vb. kozmetik alkollerin necis olmadığını ifade ederler. Bu noktada, alkolün uçucu olması da göz önünde bulundurulur.
Bu fetvâ; bilhassa tıp sahasında çalışan hemşire, doktor vb. meslek sahiplerinin, her namaz vaktinde kıyafet değişimine zorlanmamaları için istifadeye medardır.
Yine bu maddelerin alınıp satılmasının helâl olması da bu bakış açısıyla mümkündür.
Ancak, Hanefîlerin de, kolonya, dezenfektan gibi bir madde kullandıktan sonra; namaza durmadan önce ellerini yıkamaları, takvâya daha uygun, ihtiyatlı bir davranış olacaktır.
Alkolün hem bu necâset olma ihtimali, hem de sağlığa, cilde zararlı olma durumu sebebiyle; alkol içeren kozmetik ürünlerden uzak durulması, güzel bir tercih olur. Lâkin Hanefî fetvâsı da; böyle bir durumla karşılaşıldığında, vehim yapılmaması için faydalı olabilir.
Müslüman sanayicilerimiz; deodorant, esans, şampuan vb. kozmetik ürünlerin alkolsüzlerini üretmeli; müslüman tüccarlarımız da alkolsüz olanların ticaretini tercih etmelidir.
Hanefî fetvâsı, alkolün hâricen kullanılmasıyla alâkalıdır. Fakat içiliyorsa, ağza alınıyorsa, o zaman Şâfiî’den farkı yoktur. Meselâ; ağız çalkalama suları, diş macunu, öksürük şurubu ve İsveç şurubu gibi içilen veya ağza alınan maddelerdeki alkolü tüketmeye cevaz yoktur. Bu noktada dikkatli olunması gerekir. Çünkü müskirâtın azı da çoğu da haramdır.
İlâçlardaki alkole ancak; zarûret varsa, başka türlü tedavi imkânı yoksa ve bu tedavi, keyfe keder değil, mühim bir tedavi ise cevaz verilebilmektedir. Meselâ; başka türlü de diş temizliği yapılabileceğine göre, alkol içeren bir ağız çalkalama suyunu kullanmaya cevaz verilemez.
KADINLARIN DIŞARIDA PARFÜM KULLANMASI
Kozmetik ve güzel kokmak demişken; meselenin bir başka noktası ise, erkek ve kadınların, iç mekânlarda ve dışarıda kullanmasına göre değişen durumlarıdır.
Kadınlar, evlerinin hâkimidir. Sokaklarda, dışarıda ise, âdeta hâkimiyetleri dışında bir mekâna çıkmış gibi olurlar. Yani bir ceylânın; kurtların, çakalların cirit attığı bir ormanda nasıl temkinli davranması gerekirse, bir müslüman hanım da dış mekâna çıktığında ihtiyatlı olur. Tesettürüne bürünür, ziynetlerini göstermez, aynı cümleden olarak; dışarıya yayılan bir parfüm, bir koku sürünmez. Bu hususta Peygamberimiz, ağır îkazda bulunmuştur:
“Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse, zinâya bir adım atmış olur.”8
Bu ağır îkaz, kokunun dışarıda kullanılmasıyla alâkalıdır. Evinde, kocasıyla beraberken bu kokuları kullanması ise; sevgi ve ilgiyi artıracağı için, tavsiye edilecek bir husus olur. Kocası için böyle bir koku sürmüşse, bakın Efendimiz ne buyuruyor:
“Bir kadın koku (buhur) sürünürse, yatsı namazında bizimle birlikte bulunmasın.”9
FITRATI DEĞİŞTİRME!
Bakım ve güzellik demişken, insanların türlü türlü arayışlara girdiğini görüyoruz. Botokslar, estetik ameliyatlar, kaş aldırmalar vs.
Bütün bunlarda ölçü, yaratılışı tağyir etmemektir. Allâh’ın yarattığı burnu beğenmeyip; «Filân kişinin burnu gibi olsun!» diye ameliyatlara girmek dînimizde câiz görülmez.
Allâh’ın yarattığı dudağı daha kalın göstermek için ne idüğü belirsiz sıvıları vücuda enjekte ettirmek, yine asla doğru olmaz.
Mensubu bulunduğu toplumun, akraba ve arkadaşlarının ortalaması bir kaş şekline sahipken; onu inceltmeye, kazıtıp değiştirmeye çalışmak câiz değildir.
Peygamberimiz; kendi zamanında, saça saç ekleyen ve ekleten, yüzden kıl yolan ve yolduran kişilere lânet etmiştir. Onları, ilâhî rahmetten uzak kalacakları istikametinde uyarmıştır.10
Burada ancak doğuştan gelen bir anormallik, bir kaza neticesinde oluşan ciddî kusur, eğiklik, bozukluk gibi bir durum varsa, kişi bu hâliyle insanlar içinde hayatını sürdürmekte güçlük çekiyorsa, o zaman bu tür müdahaleler câiz olur.
Saç boyamak hususunda da kadınlar, eşlerine güzel görünmek için saçlarını boyayabilirler. Bu noktada, saç üzerinde bir tabaka oluşturan boya kullanılmaması gerekir, zira bu abdest ve gusle mâni olur. Saça işleyen, belli bir süre sonunda yıkana yıkana izâle olan boyalardan olmalıdır. Kına ise, tabiî olması ve asr-ı saâdette bulunup onaylanmış olması cihetiyle, tercihe şâyandır.
Erkeklerin saç ve sakal boyamasında ise, kadınlardan biraz daha farklı bir durum vardır. Sadece genç görünmeye çalışmak, yaşlanmanın izlerini silip, tamamen genç hâline dönmeye uğraşmak için saç-sakal boyamak mekruh addedilmiştir. Ancak, kına ile boyamak bu kerâhete girmez. Zira kınanın şifâ taşıyan bir yönü vardır.
Kozmetik ürünlerin gayr-i meşrû olanlarını, gayr-i meşrû kullanılacağı açık olanlarını, satmak da uygun değildir. Meselâ; oje, tabaka oluşturan saç boyası gibi gusle mâni kozmetik ürünlerini satmak câiz değildir. Lâkin; sattığı parfümü, kadın müşterisinin, ev içinde mi, sokakta mı kullanacağını bilemeyeceği durumlarda satıcının mes’ul olmayacağını söyleyebiliriz.
KİME BENZER?
Bütün kozmetik ve süslenme hususlarında, göz önünde bulundurulması gereken bir husus da, kültür kodlarımızın muhafazası meselesidir. Bir müslümanın; fıtratını, İslâm karakter ve şahsiyetini koruması lâzımdır. Bu noktada;
•Erkek olsun kadın olsun bir müslüman; gayr-i müslime benzemeye asla çalışmaz.
•Bir erkek kadına, bir kadın da erkeğe benzemeye çalışmaz.
Son 20-30 senedir, batı kaynaklı içtimâî cinsiyet tartışmalarına şâhit oluyoruz. Bu şeytânî anlayışa göre; erkeklerin erkekçe davranması, kadınların kadınca davranması, toplumun dayattığı bir husustur. Bu noktada insanları özgür bırakmak gerektiğini savunurlar. Bu şeytânî özgürlüğün sonunda; karşı cins gibi görünmeye, giyinmeye ve davranmaya çalışanlardan; birtakım hormonal müdahaleler ve ameliyatlarla cinsiyetini değiştirmeye uğraşanlara kadar iş çığırından çıkmaktadır.
Hâlbuki cinsiyet, fıtrîdir. Yaratılıştandır. Hayvanat âleminde bile cinslerin kendi fıtratları içinde kaldıkları görülür.
Yüce dînimiz İslâmiyet, şeytânî ve nefsânî müdahalelerle bu fıtratın tahrif edilmesine müsaade etmez.11 Çünkü insan neslinin, güzîde aile müessesesinde, fıtrî vazifelerini deruhte eden kadın ve erkeklerle sıhhat ve afiyet içinde yaşatılması hedeflenmiştir.
İslâm nazarında;
Erkek, cihâd ile memurdur. Celâl vasfı galiptir. Aile, vatan ve dînini korumak; bu uğurda gerekirse canı pahasına huşûnet ve sertlik de gösterebilmek onun vazifesidir. Bu çizgide, erkek aile reisidir. İmâmette, şâhitlikte, nafaka temininde ön plândadır. Mes’ûliyet yükü ağırdır.
Kadın ise, ev ve aile sahasında sâliha bir hanım, sâliha bir anne vasfıyla vazifeler deruhte eder. Letâfet ve cemal vasfı galiptir. Şefkat, merhamet ve hissîlik içinde evlâtlarını rikkatle yetiştirir.
Görüyoruz ki;
Dînimiz, altın ve ipeği erkeğe haram kılarken, kadına bunları yasaklamamıştır.12 Hattâ bilâkis, kadınların süslenmelerini teşvik etmiştir.13
Bazı kadîm telâkkîlerde, altının dişil bir enerjiye sahip olduğu bildiriliyor. Yani altın taşıyan erkekte, gitgide dişil duygular gelişebileceği söyleniyor. İslâm’ın, altını erkeğe yasaklamasının hikmeti budur, deniliyor. Bu tesir ispatlanamasa da, süslenip ziynetleriyle meşgul olmanın; bir erkeği, yukarıda zikrettiğimiz racüliyet ve yiğitlik vasıflarından uzaklaştıracağında şüphe yoktur.
Fıkıh kitaplarımızda; erkeklerin, sadece altın değil, bir gümüş yüzük dışında, kadınlarda mukabili bulunan hiçbir süs eşyası kullanmasına sıcak bakılmamıştır.14 Küpe, bilezik, gerdanlık gibi ziynet eşyası kadınlara mahsustur. Erkekler bunları kullanamaz. Demir, bakır veya tenekeden de olsa takamaz.15
Son zamanlarda batıdan esen rüzgârla ve yukarıda zikrettiğimiz art niyetli içtimâî cinsiyet çalışmalarının tesiriyle; erkeklerin, bir miktar da kadınsı olacak şekilde süslenmesi, saç uzatıp tokalar takması, kaş yaptırması, birtakım boyun zinciri, bileklik adı altında takılar takması, hattâ küpe takması gibi uygulamalar yayılıyor.
Bunlar bir müslüman erkeğin tamamen uzak durması gereken şeylerdir. Bir müslüman erkek; bir elinde cımbız, bir elinde ayna, kadın gibi kaşıyla, kirpiğiyle, saçının âhenkle dans etmesiyle meşgul olamaz.
Tarihimizdeki yiğit erkeklerin yegâne ziynetleri, kılıç kemer ve kabzalarıdır, yay kirişleridir!.. Belki en kıymetli ziynetleri, cihad meydanında aldıkları yaralardır.
Bugün Gazze yanarken, etrafımızdaki çember daralırken; İslâm düşmanlarının, ezelî, tarihî hasımlarımızın tehditleri yükselirken, erkek evlâtlarımızın; “Hint kınasıyla koluma, bacağıma dövme taklidi şekiller çizebilir miyim?”, “Kaşlarımı aldırabilir miyim?” gibi suallerle meşgul olması, çok büyük bir gaflettir, çok büyük bir aymazlıktır.
Şeytanın telkinleri öyle ki; kadınlar tarafında da, tam tersi empoze ediliyor. Saçlarını erkek gibi kısa kestirmiş; elinde sigara, kadınsı süslere ve ziynetlere karşı duran, şefkat ve rikkat duyguları azalmış, içtiği sigarayla sesi de kalınlaşmış, erkekleşen, kariyer peşinde kadınlar! Anneliği alaya alan, evliliği, kocaya itaati esâret gören, evlenmeyi düşünmeyen bir kadın profili, gelecek nesli inşâ edebilir mi?
Bunlar; aileyi içeriden çökertmek için, ortaya atılmış şablonlardır.
Bir müslümanın rol modeli, Peygamber Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir, sahâbe-i kiramdır, İslâm büyükleridir.
Evlâtların da erkekse erkek gibi, kız ise kız gibi yetiştirilmesinde, sorumluluk anne-babalara düşmektedir.
Süslenme ve ziynet bahsinde; orta yolu tutmak, kibir ve tefâhurdan uzak durmak, mütevâzı davranmak gibi ahlâkî esaslara da riâyet etmek gerekir.
Ne yazık, Hakk’ın hediyesi olan güzelliğini beğenmeyip, sefâlet çarşılarında, güzellik arayanlara!..
Ne mutlu, sîret güzelliğini sûretine de en güzel şekilde yansıtabilenlere!..
________________
1 Nesâî, İşretü’n-Nisâ, 1; İbn-i Hanbel, III, 128, 199, 245, 255, 285, 296.
2 Buhârî, Et‘ime, 49; Müslim, Eşribe, 31; Tirmizî, Et’ime 13; İbn-i Mâce, Et‘ime, 59.
3 Ebû Dâvûd, Libâs, 25. Ayrıca bkz. Ahmed, IV, 179-180.
4 Alkolün cildi tahriş ettiği ve kuruttuğu bilinmektedir. Ancak belli ölçülerde yağlı alkoller dermatolojide kullanılmaktadır.
5 Bkz. el-Mâide, 90-91.
6 Mevsılî, İhtiyâr, Eşribe, IV, 99.
7 Kozmetik için üretilen alkollerin içki yapılmaması için, içine hususen acılaştırıcı katıldığı bilinmektedir.
8 Tirmizî, Edeb, 35; Nesâî, Zine, 35.
9 Müslim, Salât, 143; Ebû Dâvûd, Tereccül, 7; Nesâî, Zîne, 37, 38, 74; Ahmed, II, 304.
10 Buhârî, Libâs, 84; Müslim, Libâs, 120. Buhârî, Tefsîru sûre (59), 4; Libâs, 82, 84, 85, 87; Müslim, Libâs, 120. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Tereccül, 5; Tirmizî, Edeb, 33; Nesâî, Zînet, 24, 26, 71; İbn-i Mâce, Nikâh, 52.
11 Bkz. en-Nisâ, 118-119.
12 Ebû Dâvûd, Libâs, 11. Ayrıca bkz. Nesâî, Zînet, 40; İbn-i Mâce, Libâs, 19.
13 Bkz. ez-Zuhruf, 18.
14 Mevsılî, İhtiyâr, Kerâhiyye, IV, 159. Mevsılî; bir miskalin altındaki gümüş yüzüğün bile, erkeklerden sadece sultan ve kadı gibi mühre ihtiyaç duyanlar için sünnet olduğunu bildirir. Gerisi için «terki efdaldir.» der. Demir ve bakırın mekruh olduğunu bildirir.
15 Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslâm İlmihâli, s. 838. Bunun tek istisnâsı, bazı taşların tedavi maksatlı kullanılması olabilir. Bu da gümüş yüzüğe kaş yaptırılıp kullanılabilir. Yahut tesbih gibi değerlendirilebilir.