SOSYAL MEDYA ve SOSYALLEŞME

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com

 

 

Tabiatı îcâbı tek başına yaşaması mümkün olmayan insan, sosyal bir yapıda yer alır. Biyolojik ihtiyaçlarının karşılanması, insânî özelliklerin kazanılması için yeterli değildir. Konuşma kabiliyetini kazanabilmesi, iletişim kurması, kendini gerçekleştirmesi gibi sosyolojik ve psikolojik ihtiyaçları için bir toplumda yer alması gerekir. İnsanın kemal yolunda ilerleyebilmesi için, yine içtimâî yapıya ihtiyaç vardır. Fert olarak dînî, ahlâkî ve kültürel olarak birinci derecede etkileyici unsur yine sosyal yapıdır.

 

Sosyalleşme en kısa tanımı ile sözlükte [toplumsallaşma] içtimâîleşme» demektir.

 

İçtimâîleşme de tarif olarak; ferdin kişilik kazanarak belli bir sosyal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci, sosyalleşmesi, kişinin, kendi kümesi ya da kültürü içinde yaşayanladır. Ferdin içtimâî yapıda kabul görmesi de bu süreci sağlıklı yaşaması ile sağlanır. Bir kültürel yapıya dâhil olmak, kabul görmek, bu yapıdaki normlara uymak ve görevlerini yerine getirmek yine bu yapıda sağlıklı bir fert olarak var olmakla mümkündür.

 

Ferdin şahsî tarihinde sosyalleşme, aile ile başlar, okul süreci ile devam eder ve yer aldığı toplum yapısında bir anlam kazanır. Radyo, televizyon ve internetin hayatımızda yer alması ile bu süreç, teknolojik olarak da etkileşim yaşamaktadır. Aile yapısı, sosyal yapı, kültürel değerler sosyalleşme sürecinde her ferdi farklı etkilerken, kitle iletişim araçları (radyo, televizyon, internet) farklı bir kulvara sürüklemiştir. Kişilik gelişiminde bizzat kitle iletişim araçları, kendisi değiştirici bir faktör olmaya başlamıştır ve hayatımızda yeni bir kavram yer almıştır; «sanal sosyalleşme».

 

Sosyalleşme, soyut bir bilgi aktarımı değildir. Fizîkî olarak insanlarla bir araya gelmeyi, ilişki kurmayı, gerekli kılmaktadır. Sanal sosyalleşmede ise; bilgi ve görüntü paylaşımı, teknolojik âletler üzerinden yapılmaktadır. Sosyal ilişkide; sevgi, saygı, merhamet, kıskançlık, öfke, sadâkat gibi psikolojik duygular yer alırken, sosyal medyada bu duyguların karşılığı çok daha farklı ifade edilmeye başlanmıştır. Sosyal medyada öz olarak tek taraflı bir duygu aktarımı yapılmakta; takipçilerin duygu durumu geri dönüşüm alınabildiği ölçüde, sanal olarak tecrübe edilmektedir. Kısaca sosyal medyada bir iletişim yaşanabilse de bir ilişkiden bahsetmek mümkün olmamaktadır.

 

İslâm dîni, toplum hâlinde beraber yaşamaya önem vermektedir. Allah Teâlâ, kullarının cemaat olmasını istemektedir. Kur’ân-ı Kerim’de;

 

“Topluca Allâh’ın ipine (Kur’ân ve Sünnet’e) sımsıkı sarılın, bölük pörçük olmayın.” (Âl-i İmrân, 102-103) buyurulmaktadır.

 

Peygamber Efendimiz hadîs-i şeriflerinde;

 

Allâh’ın eli (yardımı) cemaatle birliktedir. Cemaatten ayrılan, cehennem yoluna ayrılmış olur.” (Tirmizî, Fiten, 7/ 2167)

 

“Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır.” (Ahmed, IV, 278) buyurmaktadır.

 

İslâmî rûhun en güzel yaşanacağı, bu şuurun ve fazîletinin ferde en güzel kazandırılacağı ortam, aile yuvasından başlayarak cemaatle kılınan namazlarla cami etrafında kenetlenerek olacaktır. Çünkü Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiklerinde ilk yaptıkları iş, bir mescid inşâ etmek ve muhâcirle ensar arasında kardeşlik bağı tesis etmek idi. Kardeşlik rûhunun kazanıldığı, birlik ve beraberliğin pekiştiği yerler ve ferdin sosyalleşmesini sağlayan mekânlar, toplu ibâdet edilen yerler olarak çok ehemmiyetlidir.

 

20. asır sonlarında hayatımızın vazgeçilmezi olan internet ve sosyal medya, yeni bir kuşağı yetiştirmektedir. 2000 ve sonrası doğanlar Z kuşağı, milenyum kuşağı gibi isimlerle adlandırılmakta; yeni tavır ve davranışlarıyla bizi sosyalleşmenin dönüştüğü bir alana sürüklemektedir. Zaman, konum ve mekândan bağımsız tüketilebilir; çoğu zaman sınırsız ulaşılabilir, bir bilgi iletişim yapısı oluşturulmaktadır. Bu süreçte yaşanan bayram, bir araya gelme, ziyaretler vs. gibi sosyal hâdiselerde daha az konuşan, duygularını daha az ifade eden, mümkün olduğunca mobil internet üzerinden paylaşım yapan bir içtimâî yapı ile karşı karşıyayız.

 

Sosyal medyada ise yapılan her bildirime ânında geri dönüşüm yapılabilmesi; iletişim süreçlerinin daha kısa yaşanır olmasını sağlamış, lâkin bu sağlıklı ilişki kurulmasını da güçleştirmiştir. İnsanın etkilenme özelliğine sahip olan yapısından dolayı; toplumlar dînî, ahlâkî, siyâsî açıdan hızlı bir bilgilendirme yapılarak etki altına alınmaktadır. Lâkin sosyal medya sitelerinde bu kadar hızlı ve etkili kullanım, ferdin acılarını yalnız yaşamasına, mutluluklarını yalnız yaşamasına engel olamamıştır. Bildirimlere yapılan geri dönüşümler; anlık heyecan sağlamaktan öteye gidememiş, ferdin yalnızlaşmasına çözüm olamamıştır. Sıcak bir sohbetin verdiği hazzı, chatleşme dolduramamaktadır. Mevlânâ Hazretleri;

 

“Kendine gel, benlikten çık, uzak dur, / insanlara karıl, insanlara, / insanlarla bir ol. / İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz. / Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir tane.” derken insanın insana olan fizîkî ihtiyacını da gözler önüne sermektedir. Yeni dostluk ve arkadaşlıkların kurulduğu sosyal medya hesaplarında diğer bir problem ise, sanal kimliklerle yapılan bildirimler olmaktadır. Bu dostluk ve arkadaşlıklar ne kadar güvenilir ve tatmin edici olabilir ki? Gerçek hayatta iletişim ve ilişki kurmanın bir usûl ve âdâbı varken sosyal hesapların çoğu zaman, sınırsız şekilde açık olması ile hiç tanışmayan kişilerle bile dostluklar kurulmakta, arkadaşlıklar başlatılmaktadır.

 

Kısa sürede pek çok konuda, pek çok bilgiye sahip olmak, sohbet odalarında hararetli tartışmalar yapmak, güzel gibi görünse de mahremiyet algımız değişmeye başlamıştır. İnternet; evimizin ve ailemizin en ücrâ köşesine kadar girmiş, mahremiyet alanlarımız kaybolmaya başlamıştır. Sosyal paylaşım sitelerinde yer almamak ise, tuhaf bir şekilde yadırganır olmuştur.

 

Sosyal hayatta yüz yüze tecrübe ederek yaşadığımız hayat, hayat serüvenimizde bizi insan yapmaktadır. Belki sosyal medyada iletişim kurduğumuz kişiler olmakta, lâkin insânî özelliklerimize tecrübe ederek ilişki kurduğumuz bir yapı olmamaktadır. Aldatma ve aldanmanın yoğun yaşandığı sosyal medya, ferdin duygu dünyasını ciddî şekilde tehdit etmektedir. Gerçeklik sorgulanmakta, sanal dünya gerçek ile karıştırılmaktadır. Bir bayram sabahı, bütün bir ailenin kahvaltı yaptığı sofranın mânevî hazzını, sosyal medya ferde sunamamaktadır. Binlerce beğeni alan iletiler, yalnızlığa çare olamamakta, acılar ve mutluluklar tek başına yaşanmaktadır. Sanal arkadaşlıklar başladığı gibi kısa sürede bitmektedir. Duâ etmenin güzelliğini dahî ferde unutturmakta, ümmet olma şuurundan uzaklaştırmaktadır.

 

Duâlarımızı ümmet için yapabildiğimiz, ümmet olmanın güzelliğini yaşayabildiğimiz, güzel günlerin olması duâ ve niyazı ile. Biz de yazımızı Efendimiz –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ümmete duâsı ile bitirelim:

 

Allâh’ım! Ümmet-i Muhammed’e umûmî bir rahmet ile merhamet eyle…” (Ali el-Müttakî, no: 3212, 3702)