GÖNÜL MUHASEBESİ

Mehmet MENCET

Benim gibi 80 yaşlarına merdiven dayayan bir insan; devamlı geçmişini, mevcut hâlini ve âhiret hayatını düşünmek ve muhasebe etmek sûretiyle kendini Hak katında sorgulamak durumundadır.

 

Yaşayıp gidiyorum. Ömür denen meçhulü; getireceklerini, götürdüklerini beklemekten gayrı ne yapabilirim? Tek tesellî; rızâ, teslîmiyet ve sabırdan istifade ederek yaşamaya gayret edip, gönül kazanacak işler yapabilmek.

 

Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmemiz lâzım… Yâdımıza güzel şeyler çıkarsa, nasîb eylediği için Allâh’a hamd etmeliyiz. Hatırlamak istemediğimiz şeyler çıkarsa da istiğfâr etmeli, telâfisi için elimizden geleni son nefese kadar yapmaya çalışmalıyız.

 

Mâzîye daldığınızda, gönlünüzü ferahlatan hâtıralar gelir yâdınıza…

 

Çocukluğumda; İslâm dedem âmâ olduğu için, onu her cuma namazına camiye götürürdüm. Lisedeyken de bir âmâ sınıf arkadaşıma, her hafta sonu Ortaköy’den Üsküdar’a giderken eşlik ederdim. Bunlar güzel birer hâtıra olarak kaldı. Rabbimiz’in bize verdiği göz nimetini bir nebze idrâk edebilmenin en güzel yolu, bir âmânın elini tutmanız, koluna girmenizdir. Hele onların teslîmiyet ve sabırlarına, rızâlarına şâhitlik edince, o nimetin şükrünü edâ etmenin ne kadar zor olduğunu da anlarsınız.

 

Askerlik günlerim geliyor hatırıma…

 

İnsanın hayatında, insanları tanıma, bayrak, vatan, disiplin ve vatan sevgisi gibi konularda askerlik çok mühim dersler verir, tecrübeler kazandırır. Asteğmen olarak yaptığım askerlikte, elimden geldiğince askerlerin eğitimi ve haksızlığa uğramamalarına hizmet etmeyi Mevlâ bana lutfetti.

 

Ve hâkimlik yıllarım…

 

Kanunlarımız hep başkalarından alındığı için; üzerimize uymayan elbiseler gibidir. Bu kanunların geldiği batı ile, ne dil, ne görenek, ne kültür ve ne de din, hiçbir konuda ortak olmadığımız için, mevcut mevzuatla adâleti tam temin etmek çok zor. Vazife yıllarımızda, karınca kararınca hakkı yerine getirmeye çalıştık, ama ne dereceye kadar bilmem!..

 

Kanunların bizim tarihimizden yeniden inşası mümkün değil miydi? Buna bir nebze uğraşanların başına ne geldiğine bir misal vereyim:

 

Fakültede okurken, hukuk başlangıcı hocamız; sırf Mecelle’yi anlattığı, sürekli İslâm hukuku ve millî değerleri öğrencilere anlattığı için, profesör yapılmadı. Üniversiteden uzaklaşıp, hayatını biraz da perişan, haysiyeti ezilerek yaşamak zorunda kaldı.

 

Âmme hizmeti yapanlar (kamu yöneticileri); ülkesini sevecek, insanları sevecek. Muhatabına bakacak: Kastı ne topluma ve ne diğer insanlara zararlı mı? Değerlendirmesini yapacak. İyi niyetlilere hoşgörülü ve sabırlı davranacak.

 

Topluma ve ülkesine zararlı olanların da üstüne giderek disiplini sağlayacak.

 

İyi niyetli insanların kusurlarına elimden geldiğince gösterdiğim yardım ve müsamahaya bir iki misal vermek isterim:

 

Yıllar önce Çankırı sınırlarına yakın bir dağ köyüne keşif için gitmiştim. Namaz kılmak gayesiyle gittiğim camiye hayran kaldım. Temiz, zevkli bir döşeme… Cami sayesinde, çevre güzel bir konuma dönüşmüş. İlçeye döndüm; bir süre sonra bu camiyi yaptıran dernek görevlileri, suç isnâdıyla geldiler. Cami yaptırma derneğinin îcaplarına uymadılar diye cezalandırılmaları istenmiş. 5-6 üye gelmiş, boyunlarını bükmüş, sanki suç işlemişler gibi yere bakıyorlar;

 

«–Kaldırın başınızı! Devletin yapmadığını siz yapmışsınız. Bu ortamda, -45-50 sene önce- bu eseri yapmak kolay mı? Size madalya vermek lâzım.» diyerek yollamanın sevincini yaşadım.

 

1977 yıllarında; Ankara’nın Sulakyurt ilçesinde, Kırıkkale’ye günde bir defa araba vardı. O da araba dolarsa kalkardı. Zamanı belli olmazdı.

 

Vazifeye başladım, bir yaş düzeltme dâvâsı geldi. Kırıkkale’den gelmişler, bahsettiğim üzere, aracın gidiş geliş saatleri kesin olmadığı için geç kalmışlar.

 

Diğer hâkim;

 

“–Vaktinde gelmediğiniz için dâvâ düştü!” demiş.

 

Onlar da boynu bükük tekrar Kırıkkale’ye dönecekler. Hemen araba bulamayacakları için ben peşlerinden vazifeliyi gönderdim. Durağa gelmişler. O günlerde gidip gelmek çok zor olduğu için, moralleri çok bozulmuş.

 

Hâlbuki işleri karışık, zor bir şey değil. Ölen yakınları için verâset îlâmı almaya gelmişler. Zaten karşılarında hasım yok. Kolay bir iş. Verdik, sevindiler gittiler.

 

Hamd ve şükür ile andığımız hâtıraların yanında, elbette keşke dediğimiz hâtıralar da var. Rabbim gönül muhasebemizi, güzelce yapabilmemizi nasip buyursun.

 

Unutmamalıyız ki;

 

Buradaki hesaplar bitse bile, yarın Hakk’ın huzûrunda en ufak bir taviz verilmeden, adâlet yerine getirilecek.

 

Osmanlı’yı 600 yıl ayakta tutan husûsun adâlet ve otorite olduğunu unutmayalım. Dilimize doladığımız sosyal ve hukuk devleti olma idealini gerçekleştirmek için, gerek yerli bir anayasayı ve örfümüze uygun kanunları çıkarmak, gerekse uygulamada insaf ve hakkaniyet ölçüleri bakımından yapacak çok iş var.

 

Allah hepimizi yanlış yapmaktan, başkalarına zarar vermekten muhafaza eylesin. Doğru yoldan ayırmasın.