DÜNDEN BUGÜNE KADIN ve SÜSLENME KONUSU
Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com
Kadınlar fıtratları gereği; latif, zarif ve nâzik bir yapıdadır. Bu sebeple, onların fıtratlarına en uygun bir hâlde yaşamaları önemlidir. Eş olarak, anne olarak yaşamaları, yaratılışları gereğidir. Bu da ancak Kur’ânî hükümler ve sünnet-i seniyyelerle mümkündür. Kadınlar ruh ve duygu dünyalarını Kur’ân ile bütünleştirip, güzelleştirirlerse, etraflarını da güzelleştirirler. Bilindiği üzere kadının hem eş hem annelik rolü vardır. Buna en çok onda var olan şefkat ve merhamet ile icrâ ettiği, konumu sebep olur. Kadın ancak İslâmî hükümleri yaşadığında kendini değerli hisseder ve o bu hâliyle cihanı titretecek nesiller yetiştirebilir. Anne yüzünü nereye dönerse, dünyanın yüzü oraya döner. O âdeta kâinâtı aydınlatan ve güzelleştiren bir ışık şahsiyettir. Bunu sağlamak, onun fıtratına uygun davranmasından geçer.
Kadının fıtratının bozulması, hem dünyasının hem ukbâsının târumâr olması demektir. Dolayısıyla farklı cephelerin, kadının fıtratıyla oynamasına müsaade edilmemesi gerekir. Haramlarla kol kola gezmek, açılıp-saçılmak, haram bakışlara muhatap kalmak, haram yemek-içmek, dövme yaptırmak, kaş almak, piercingler takmak… fıtratı bozan hâllerdir. Kadını bir metâ gibi kullanmak adına fıtratını bozmak için gayret sarf edenler, kadına ve kadın haklarına önem veriyor değildir. Tam tersine bunlar onun fıtratına aykırı davranışlardır. Kadınlar ancak tesettür içinde fıtratlarını yaşayabilirler.
Ancak şurası bilinen bir hakikattir ki; kadınların geçmişten bu yana süslenme istekleri olmuştur, etraflarına hoş görünme hisleri öteden beri onlarda hep vardır. Hattâ asr-ı saâdet devrinde dahî kadınlar; geleneklerinden gelen ve mahallî olarak bulunan süslenme şekillerini tercih ederek, kendilerini bakımlı ve güzel hissetmek istemişlerdir. Aslında bu duygu fıtrîdir; kadına yönelik bir histir, ama tabiî meşrû çerçevede. İslâm geldikten sonra; tesettür emri, kadının ziynetlerinin gösterilmemesi, teşhir edilmemesi, dikkat isteyen ehemmiyetli bir husustur. Efendim biz bu yazımızda, önce günümüz çerçevesinde kadını değerlendirerek, yazımıza başlamak isteriz.
Dün kadının kıyafeti için Kur’ân referans alınıyordu, bugün ise içinde yaşadığımız hayatın geçerli kuralları baz alınıyor. Hâlbuki müslüman kadının İslâmî giysilerle izzetli ve haysiyetli bir duruşu vardır. Müslüman kadının zihninde ve yaşantısında kendine has bir hayat tarzı olmalıdır. Yoksa çağın hızlı akışına karşı koyacak gücü kendinizde bulamaz, kendi değerleriniz varken onları yaşamazsanız, kararlılıkla değerlerinizi hayatınıza koymazsanız, mâruz kaldığınız menfîlikleri, gönüllü olarak yaşamaya mecbur kalırsınız. Bunun için zihnî uyanıklık şarttır. Müslüman hanımlar, bugün büyüklerimizin dediği gibi; «Sokakta yürürken âdeta cam kırıklarının üzerinde yürüyorlar.» Nasıl böyle bir yerde yürürken âzamî gayret sarf ediliyorsa; işte böylesi menfî ortamlarda, dik durabilmek için bilhassa kadınların kendilerini iyi eğitmeleri şarttır. Hâkezâ, sâliha bir eş ve iyi bir anne olabilmek için de kadının zihnî ve rûhî donanımı elzemdir.
Bugün yaşadığımız dünyada kadının kafasını karıştıracak, zihnini bulandıracak o kadar çok şey var ki; kadın evvelâ önceliklerini tespit etmeli. Sonra ona uygun çevre geliştirmeli, arayıp bulmalıdır. Her zaman için kendi değerlerine uygun bir çevre tercih etmeli; sâliha arkadaşlar edinmelidir, zira herkes nefis taşıyor, onu menhiyâta götürecek arkadaşlıklardan kaçınmalıdır. Aynı zamanda bilgi akışını ve kalbî gelişimini hızlandıracak âdeta bir seferberlik içinde olmalıdır. Yoksa içinde yaşadığımız her türlü menfîliğin kol gezdiği ortamlar, bırakın kendi değerlerimizi yaşamamızı, maalesef kendi tercihlerimizi gözden geçirmemize dahî fırsat vermiyor. Bugün insanlık ve dahî kadınlar, yoğun bir îman problemiyle karşı karşıyadır. Kadının fıtratından gelen takma-takıştırma, süslenme yani her yerde görünme merakı, maalesef, hanımlar âleminde bir gösteriş ve şov toplumu görüntüsü temin etmiştir. Bu durum; kadının günah dolu yanlış kulvarlarda gezinmesine sebebiyet vermiş, aynı zamanda bu durumdan hem aile bütçeleri zarar görmüş hem de kardeşlik şuurumuz zayıflamıştır. Bu istenmeyen durumların gerçekleşmesinde pek çok sebep var, bunlara temas etmekte yarar var. Şöyle ki:
Daha küçük yaştan itibaren; kız çocuklarının dış güzelliğe önem verilerek yetiştirilmesi, iç güzelliklerin önemsenmediği gerçeğini ortaya koyuyor. Bugün estetik merakı, medyanın etkisi, bilhassa kadınları içine almış vaziyettedir. Gençlere doğru rol modeller gösterilmediğinden onlar da önlerine konan güncel örneklere takılarak kayıyorlar. Hâlbuki örnek hayatların, model şahsiyetlerin -hususen sohbet ortamlarında- gençlere yakınları tarafından tanıtılması, benimsetilmesi lâzımdır.
Uzun bir süredir müslüman kadınlar; çevrede kendilerine revâ görülen imajı değiştirelim derken, maalesef kendileri değiştiler. Süsler-püsler, allanıp-pullanıp-boyanmalar, bedenleri üzerinde -İslâm’da yasaklanan- dövme gibi oynamalar, yüzler üzerindeki değişimler… fıtrata ters uygulamalar yaygınlaştı. Bunlar nedir? Bunlar kadının fark edilmek isteğinden kaynaklı yanlış davranışlardır. Her şey bir yana, müslüman kadın bunlara uyarak, kendi kimliğini zedelemiştir. Müslümanın kimliği durumunda olan başörtüsü; «Bak bana!» dedirtmeyecek şekilde sade, süssüz, yalnızca «Allah rızâsı» gayesi taşıyacak tarzda olmalıdır. Rûhun beslendiği kaynakların gün geçtikçe içleri boşaltıldığından; müslüman görünümlü bayanlar, herkesten farklı olmak için adına «moda» denilen çılgınlıkla, kendilerine hiç yakışmayan şeyleri takıp-takıştırarak, kimliğine hiç uygun olmayan yerlere girip çıkıyorlar. Böylece başörtülüler ne yazık ki, kafalarına esen her alanda arz-ı endam ederek, İslâmî olmayan kesimin icrâ ettiklerinin aynılarını rahatlıkla yapabiliyorlar.
Bu menfîlikler yaşanırken, bu arada başörtü ve aksesuar reklâmları bu tür hanımları gösterişe ve şov merakına iterek, onları korkunç bir israfa sürüklemiştir. Pek tabiî bu şekilde giyinenler, girdikleri ortama uygun serbestiyet içerisinde davranmışlardır. Hâlbuki şov merakından çok; hakikî anlamda tesettür, kadın için en nezih, en seçkin bir davranıştır. Gerçek tesettür; kadının tanınmasına, görünmesine değil, onun güzelliğinin anlaşılmayıp kendisine kötülük yapılmamasına sebep olur. Kadın güzelliklerini gizleyerek kendini muhafaza eder; değerini artırır, bu şekliyle toplumda saygıya lâyık hâle gelir. Güzelliklerini ulu orta ortaya koyana itibar edilmez, değerli görülmez. Yüce İslâm’ın kadın için koyduğu kaideler, hem onun itibarını yükseltir hem de toplum ahlâkını tesis eder. Gerçek bir tesettür, etrafına ahlâksızlık telkin etmez. Unutulmasın ki, kadınlar kıyafetleri ve ona yaraşır davranışlarıyla diğer insanlar nazarında hürmete lâyık olur.
Dünden bugüne «hürriyet=
özgürlük» adı altında, başörtülü kişilere; «yasakçılıktan kurtulma» telkin edilerek, onların ahlâkî vasıflarla bağdaşmayan ortamlarda bulunmaları, hakikaten başörtülü kadını sefil durumlara düşürmüştür. Bu durum; «inandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlarlar.» sözünün tam da gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir. İşte bu özde değil sözde başörtülü kesim; âdeta büyük bir yangına, -yanmak için- çılgınca koşan delilere benzetilebilir. İnsan; Cenâb-ı Hak tarafından verilen iradeyle, kendisine yakışmayan arzu ve isteklerine set çekmesini bilmelidir. Müslüman hanımlar; içlerindeki taşkın duyguları, İslâmî misyona yaraşan hayırlı faaliyetlere kanalize etmelidir. Ancak bu şekilde, devrin sapkınlık batağına düşmekten kurtulabilirler. Yoksa istek ve hazların sonu yoktur. Tâbî olursan; devamlı yanlışı arzulayan nefis, insanı dünyada hüsrana, âhirette ise azâba götürür. Sonuçta müslüman kadın; kendisine helâl olan bazı süslenmeleri, kendisine haram olanlara sergilediğinde, dünya ve âhirette iflâs etmiş derekesine düşer.
Aslında kadın, İslâm’ın kendisi için çizdiği hudutları şahsında sergilerse, bu özellikler onun için ahlâkî güzellikler ve dahî fazîlet birikimleri olur. Fakat bunun tam tersi hayvânî zevklerin peşinden gidenler ise günah deryâsına dalmaktan kurtulamazlar. Bunun neticesi, acıklı bir hüsrandır. Şu kesin ki; İslâm’a teslim olmayanlar, kendi hevâ ve heveslerine teslim olmuş kölelerden ibarettir. Aynı zamanda bunlar, moda denen çılgınlığın da kölesidirler. Oysaki hakikî hürriyet ve adâlet İslâm’da ve onun mümtaz emirlerindedir.
Günümüzde «İslâm» deyip İslâmî olmayan kıyafetlerle gezinenler; çok açık ki, bir kimlik bunalımı içindedir. Onlar modern ve çağdaş olma adına; allanıp-pullanıp, takıp-takıştırarak, boyanarak-süslenerek kendilerinin örtündüğünü sanmasınlar. Bu kişiler kimliklerini yitirmiş, nefislerine râm olmuş, şeytanın aldatıcı tuzaklarına kanmış zavallılardır. Kendilerini güzelleştirmek adına bozdukları fıtratları, onların ruhlarını derin bir şekilde yaralamıştır. Hâlbuki o beden kadına emânettir. Bu can da tende misafirdir. Bedenin misafire zarar vermemesi gerekir. Dolayısıyla konuya bu açıdan bakıldığında; kişi dövme yaptırmak sûretiyle, iğnelerle nasıl da bedenine zarar veriyor! Hayret, ibret!
Bugün süs-püs unsurlarıyla erkeklerin gözünde görünür ve bakılır olmak hedefleniyor, ama bu kesinlikle dînen uygun değildir. Bu çok açık ve net söyleyelim ki, şahsiyet zayıflığıdır. Oysa müslüman kadın zarûretleri yaparken dahî, «takvâ»yı hedeflemelidir. Takvâ, kadını kendisine baktıracak erkek nazarlarından korur. Böylece kadın kendini günahlardan kurtarır. Ne yazık ki, günümüzde takvâ unutturuldu. Hâlbuki takvâ, kadını yüce Yaratıcı’nın beğenebileceği konuma yükseltir. Ama bugün insanlar; «Allah Teâlâ’nın gözünde nasılım?»ın değil; «Başkalarının gözünde nasılım?»ın derdindeler.
Önceki seneler zihinler daha sade, tesettür kıyafetleri de aynı sadelikteydi. Şimdi ise kafalar gibi kıyafetler de karışık. Bu durumda; ekranlar, çeşitli kolları ve dalları ile medya çok etkili. Ancak onlarca yanlış arasından kadının müstakîm bir çizgiye ulaşması gerçekten zor, nefis ve şeytan ve dahî türevlerinin etkileri de varken, insanın «takvâ»yı düşlemesi hayal gibi. Müslüman hanımlar dahî, ciddî bir tesettür kavramında bile uzlaşamıyorken… İlâ nihâye kadının kendine ait fikirlerinde sâdık olması, kendine uygun ve doğru ortamlarda yetişmesi, sâliha arkadaş ve müspet bir çevre içinde bulunması şarttır.
Geçmişten bu güne batılı hayat tarzları; dînî değerlerimizi, giyim-kuşam tarzlarımızı, ahlâkî biçimlerimizi menfî etkilemiştir. Moda adı altında başörtülü kadınlar, dînî kaideleri hiçe sayarak günümüzde her türlü mahremiyet sınırlarını zorlamıştır. Kadınlar; kendi keyiflerine göre sergiledikleri giyim tarzlarıyla sokaklarda gezmekteler. Tamamıyla karşı cinsin göz zevkine uygun olarak tasarlanmış olan bu giysiler, kesinlikle tesettür değildir ve İslâmî de değildir. Modern dünyada; güzel olmak, güzel görünmek, kadının kendisine saygı duyması olarak takdim ediliyor. Bu işler için; güzellik salonları, jimnastik mekânları tesis ediliyor. Başörtülü kadınların giyim tarzları tesettürden çok, moda esâreti altındadır. Pantolon-ceketler, döpiyes, yırtmaçlı etekler, topuklu ayakkabılar, makyajlar, kokulanmalar, yüz üzerindeki ve vücudun değişik yerlerindeki dövmeler hep erkeklerin dikkatini çekmek içindir. Kadın bunlarla; «Güzel olacağım.» diye güzelliklerini ortaya dökerek ancak kendi itibarını ve değerini yitirir. Herkesin bakacağı bir nesne hâline gelir. Değerlerimizin bu şekilde ters yüz edilmiş olması, kadının kendisini böylesine ucuzlatması, ailenin geleceği adına hepimizi derinden endişelendiriyor. Her değişim rüzgârına göre kadının savrulması, doğrusu kadını bayağılaştırıyor. Sadece «fetvâ»ya göre amel etmek, «takvâ»yı boşa çıkarıyor. Gerçekten üzülesi hâller bizleri de üzüyor.
MÜSLÜMAN KADININ SÜSLENME ÖLÇÜLERİ
Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de;
“Allâh’ın kulları için yarattığı süsü ve helâl rızıkları kim haram kıldı?” (el-A‘râf, 32) âyeti gereğince elbette süslenmenin helâlliği vurgulanır. Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- da;
“Allah güzeldir, güzeli sever.” (Müslim, Îmân, 147) sözleriyle, güzel giyinmeye işaret vardır. Buradan hareketle İslâm âlimleri; övünmek, kibirlenmek için değil de kusurunu gidermek, vakarlı olmak ve meşrû olmak şartıyla ve aynı zamanda şükür için nimeti izhar etmek maksadı ile güzelleşmenin makbul olduğunu belirtmişlerdir. Bunların hâricindeki süslenmeyi, nefsin zaafı olarak değerlendirmişlerdir.
Yüce İslâm’ın ölçüleri; her meselede olduğu gibi süslenme işinde de, ifrat ve tefrite kaçmadan orta yolu tavsiye etmiştir. Kadının süslenmesinin fıtratı gereği olduğunu söylemiştik; asıl önemli olan, kadının nerede ve kimlere karşı süslenmesi meselesidir. Aynı zamanda kadının süslenmek için kullandıklarının helâl olup olmadığı hususu, bugün çok önemlidir. Dolayısıyla, kadın kendisine helâl olan süslenmeyi yalnızca helâl malzemelerle ve dînen kendisine meşrû olan yerlerde yapabilir.
Âlimler bu konuda şu ölçüleri vermişlerdir:
1. Dînî vazifelere mâni olacak şekilde süslenilemez. Altına su geçirmeyen oje, saç boyası, hacimli rujlar kullanılamaz.
2. Kadının süslenmesi onun câzibesini artıracağı için, dînen kocası hâriç süslerini mahremlere gösteremez. (Bkz. en-Nûr, 31)
3. Ziynetlerle süslenmek helâldir ama asıl ziynet, takvâ ve güzel ahlâktır:
“Unutmayın ki, en güzel elbise, takvâ elbisesidir.” (el-A‘râf, 26)
4. Kadınlar altın ve ipek kullanabilirler ama bunlar erkeklere haramdır.
5. Kadın haram maddeyle yapılan kozmetikler kullanamaz. Bunlar; domuz ürünleri ve alkol gibi dînen câiz olmayan maddelerdir.
6. Allah Teâlâ’nın yarattığı fıtratı bozucu şekildeki estetik ameliyatlar, dövmeler sûretiyle yapılan süslemeler, aslında Cenâb-ı Hakk’ın yarattığını beğenmemek ve fıtratı bozmak anlamına gelir.
7. Güzelleşmek adına yapılan süs-püs, gösteriş için değil; şükür için olmalı, kibir ve gurura sebebiyet vermemelidir.
Makyaj ve Ölçüleri: Kadının süslenmek ve bilhassa da erkeklerin dikkatini çekmek gayesiyle yapılan makyaj, yüzü güzelleştirmek için boyama faaliyetidir. Kadın bu tür süslenme çabasıyla az veya çok, güzel görünme isteğini ortaya koymuş olur. Kadının süslenme isteği vardır ama neye ve kime karşı süslenebilir? El-cevap; kadın ev içinde, kendi kocasına karşı süslenebilir. Onu da günahlardan alıkoymak içindir. Kadın ev dışına makyajla çıktığında başkalarını günaha sokar; aynı zamanda kendini olduğundan başka göstererek insanları aldatmış olur, Cenâb-ı Hakk’ın verdiğini beğenmemiş olur.
Dışarıda Koku Kullanmak: Kadının koku sürerek dışarıya çıkmasına dair ölçüyü Peygamberimiz -aleyhisselâm- haber vermiştir:
“Her göz zinâ eder. Kadın koku sürünür sonra da erkeklerin bulunduğu bir topluluğa uğrarsa, o da zinâ işlemiş olur.” (Müslim, Salât, 143)
Bir kadın; “Ben güzel görünmeyi seviyorum, başkasından bana ne?!.” diyemez. Günaha sebep olan, günahı işlemiş gibi olur.
Estetik Yaptırma Ölçüsü: Kadının; sırf başkalarına daha güzel görünmek maksadıyla, estetik ameliyatı yaptırması haramdır. İnsanın doğuştan gelen fıtrî yapısını, tabiî güzelliğini değiştirmeye hakkı yoktur. Bize emânet olarak lutfedilen vücudumuza, ancak Rabbimiz’in gösterdiği doğrultuda tasarrufta bulunulabilir. İntihar etmek, bir organımızı imhâ etmek, kanımızı satmak nasıl câiz değilse, aynen bunun gibi bir organımızın şeklini beğenmeyip değiştirmemiz veya küçültmemiz de haramdır. Bu maksatla harcanan paralar da israftır. Ancak herhangi bir kaza sebebiyle yahut ya doğuştan ya da daha sonra oluşan fizîkî bir bozukluğu düzeltmek gayesiyle veya sağlıktan kaynaklanan sebeplerle böyle bir ameliyat yapılabilir. O da organı aslî fıtrata döndürmek içindir. Son günlerde çok revaçtaki bir konu olan cinsiyet değiştirmek de fıtrata yapılan büyük bir müdahaledir, haramdır. Bu iş şeytanın vesvesesine tâbî olmaktır. Hazret-i Kur’ân’da buyurulur:
“… Muhakkak onlara emredeceğim de onlar da Allâh’ın yarattığını değiştirecekler.” (en-Nisâ, 119) Erkekleri kadınlaştırmaya, kadınları da erkekleştirmeye çalışanlara dair Peygamberimiz -aleyhisselâm-;
“Allah; erkeklere benzeyen kadınlara, kadınlara benzeyen erkeklere lânet etsin (rahmetinden uzaklaştırsın)!” buyurdu. (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 16/385)
Burna veya göbeğe hızma (piercing) taktırmak yani burnu ve göbeği deldirmek de fıtrî hâli değiştirmek olduğundan câiz değildir. (Bkz. en-Nisâ, 119)
Kaş İnceltmek, Dövme Yaptırmadaki Ölçü: Her hususta bizim ölçümüz Peygamberimiz’dir. Rasûlullah -aleyhissalâtü vesselâm- buyurur ki:
“Tedavi maksatlı olmaksızın; iğreti saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşları incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lânetlenmiştir.” (Ebû Dâvûd, Tereccül, 5) Kadınların sunî müdahalelerle kirpiklerini uzatmaları da fıtrata müdahale olup câiz değildir.
Tırnak Uzatmak: Tırnakları kesip temiz tutmak, İslâm fıtratındandır. Dolayısıyla kadın-erkek tırnak uzatmak mekruhtur. Tırnak uzatmak kadın için süs alâmeti sayılmaz. (Bkz. Buhârî, Libâs, 63)
Tırnakları uzatmak; sağlık açısından, tırnakların altında biriken mikroplar, yemek yerken ağza girebileceği için veya elin temas ettiği her yer mikrop deposu olabileceği için uygun değildir. Ayrıca uzun tırnaklar abdest alırken de, suyun ulaşmasına engel olur. Tırnaklara süsleme maksatlı sürülen ojeler de câiz değildir. Bunlar da suyu geçirmez.
Saç Kestirmek: Kadının saçını erkeğe benzetecek şekilde tıraş ettirmesi, yani ensesi görünecek şekilde kestirmesi Peygamberimiz -aleyhisselâm- tarafından haram kılınmış ve lânetlenmiştir. (İbn-i Hâcer, Fethu’l-Bârî, 1/316) Ama erkeklere benzemeyecek tarzda, hayatı zorlaştırmamak için kısaltabilir.
Duâyla kalınız efendim, günleriniz aydın olsun inşâallah.