CENNETİN KÖPRÜSÜ SELÂM
Prof. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com
BİR HADİS:
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ :
لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى تُؤْمِنُوا ، وَلَا تُؤْمِنُوا حَتّٰى تَحَابُّوا ،
أَوَلَا أَدُلُّكُمْ عَلٰى شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ ؟ أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ .
Ebû Hüreyre –radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, Îmân, 93)
BİR MESAJ:
“Ey mü’minler! Aranızda selâmı yayın!”
“Üç şey kardeşlik
duygusunu pekiştirir:
•Selâm vermek,
•Mecliste yer vermek,
•Sevdiği isimle onu çağırmak.”
(Hazret-i Ömer –radıyallâhu anh-)
Modern dünyanın insanı; o kadar ferdiyetçi ve o kadar yalnız yaşıyor ki, etrafında ne olup bittiğinden habersiz, hazzın peşinde bir oraya bir buraya sürüklenip duruyor. Üstelik bunu mutluluk arayışı adına yaptığını zannediyor ama her defasında hayal kırıklığına uğruyor. Günün sonunda, kalbine baktığında yine hüsran yine hüsran. Çünkü kalpte huzur yok…
Bizleri İslâm nimeti ile şereflendiren Rabbimiz’e sonsuz hamd ve senâ olsun ki, biz bu mübârek ve muazzez dîne girmekle insan olma şerefine nâil olduk. İnsan olmanın belki de en görünür özelliklerinden biri, içtimâî hayat içerisinde yaşamaktır. İslâm dîni tek başına yaşanan bir din değildir, İslâm’da ferdîlik yoktur, bilâkis İslâm dîni içtimâî bir dindir.
İnsanın içtimâî bir varlık olarak kendini gösterdiği en mühim alanlardan biri selâmlaşmadır. Hadîs-i şerifte geçtiğine göre; Allah Teâlâ, ilk insan Hazret-i Âdem’i yarattığında, meleklere gidip selâm vermesini emretmiş ve;
“–Sana ne cevap vereceklerini dinle. Çünkü bu, senin ve neslinin selâmı olacaktır.” buyurmuştur. Yüce Allâh’ın bu emri doğrultusunda;
“–es-Selâmü aleyküm!” diye selâm veren Hazret-i Âdem’e melekler;
“–es-Selâmü aleyke ve rahmetullah!” (Allâh’ın selâmı ve rahmeti senin üzerine olsun!) sözleriyle karşılık vermişlerdir. (Buhârî, İsti’zân, 1)
İşte bu şekilde ilk insana öğretilen selâmlaşma; insanlar arası münasebetin vazgeçilmez bir unsuru olarak, nesilden nesile aktarılan bir âdet olmuştur.
Bu bakımdan selâm, insanın insanla ilk iletişimidir. Tanıdık olsun tanımadık olsun; mü’min, mü’minle ilk olarak selâmla iletişime girer. Bir seferinde Sevgili Peygamberimiz’e bir adam gelip;
“–İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır.” diye sorduğunda Rasûl-i Ekrem Efendimiz;
“–Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir.” buyurmuştur. (Buhârî, Îmân, 20)
Selâm, kelâm binasının temelini oluşturur. Siz selâmla kelâmınıza başladığınızda, daha sonra söyleyeceklerinizin temelini sağlam bir şekilde atmış oluyorsunuz. Onun için büyüklerimiz; «önce selâm sonra kelâm» demişlerdir. Onun için selâm; kadın-erkek, zengin-fakir, genç-yaşlı ayırt etmeden bütün müslümanlar için âdeta bir paroladır.
Selâm, mü’minler arasında sevgi ve muhabbeti tesis eder. İnsanın insanla irtibatında söze selâm ile başlanması, mü’minler arasında sevgi ve saygının oluşması ve iletişimin olumlu seyretmesi bakımından tesirli bir davranıştır. Çünkü es-Selâmü aleyküm demek, Allâh’ın selâmı, esenliği, barışı, selâmeti üzerine olsun demektir. Selâm veren kişi, karşıdaki muhatabına;
“–Benden zarar gelmez, Allâh’ın barışı, güveni, esenliği senin üzerine olsun!” demek ister. Nitekim bir sözünde Hazret-i Ömer şöyle demiştir:
“Üç şey kardeşlik duygusunu pekiştirir:
•Selâm vermek,
•Mecliste yer vermek,
•Sevdiği isimle onu çağırmak.”
Selâm, cennete giden yolu kolaylaştıran hususlardan biridir. Serlevha hadîs-i şerîfimizde de yer aldığı üzere, Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz bir sözünde şöyle buyurmuşlardır:
“Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın!” (Müslim, Îmân, 93)
Bu nebevî hikmete göre, cennete giden yolun kavşak noktaları şu şekildedir:
Selâm – Mü’minlerin Birbirini Sevmesi – Îman – Cennet
Onun için selâm, mü’minlerin birbirlerine ülfet etmelerine, birbirlerini sevmelerine kapı aralar, vesile olur. Selâmla birlikte, mü’minler arasında sevgi tesis edilir. Îmânın en önemli tezâhürlerinden biri, mü’minlerin birbirlerini sevmeleridir. Îmân ise cennetin olmazsa olmaz anahtarıdır.
Selâm, mü’minin mü’min kardeşi üzerindeki bir hakkıdır. Bir hadîs-i şerifte bildirildiğine göre, Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz; müslümanın müslüman üzerinde hakları olduğunu bildirmiş;
“–Onlar nedir ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sorulunca ilk olarak;
“–Onunla karşılaştığın zaman selâm ver!” buyurmuştur. (Müslim, Selâm, 5)
Bu bakımdan mü’min; mü’min kardeşiyle karşılaştığı zaman, selâm verir. Ebû Ümâme Hazretleri’nin naklettiğine göre, Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“İnsanların yüce Allah katında en hayırlısı, önce selâm verenleridir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 132-133)
Selâm vermek, mü’minin mü’min üzerindeki bir hakkı olduğu gibi, selâm almak da bir haktır. Ebû Hüreyre –radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmuştur:
“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir:
•Selâmı almak,
•Hastayı ziyaret etmek,
•Cenâzeye iştirak etmek,
•Davete icâbet etmek,
•Aksırana «yerhamukellah» demek.” (Müslim, Selâm, 4)
Selâmlaşma sevaptır. Hadîs-i şerifte; Sevgili Peygamberimiz, selâmlaşan mü’minlere bir sadaka sevabı verileceğini müjdelemiştir. (Ebû Dâvûd, Tatavvû‘, 12)
Sadece dirilere değil ölülere de selâm verilir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz Bakî‘ mezarlığını ziyareti esnasında şöyle buyurmuştur:
“Selâm size ey mü’minler diyarı! Size yarın verileceği va‘dolunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmedesiniz, inşâallah biz de size katılacağız. Allâh’ım Bakî‘de yatanlara mağfiret et.” (Müslim, Cenâiz, 102)
Allah Teâlâ Hazretleri’nin;
“Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübârek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin.” (en–Nûr, 24/61) ilâhî emri mucibince; Rasûl-i Ekrem Efendimiz, mü’minlerin evlerine duâyla girmelerini ve ardından selâm vermeleri emir ve tavsiyesinde bulunmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103)
Selâmlaşmanın de bir âdâbı vardır. Hadîs-i şeriflerde; küçüğün büyüğe, bir vasıta üzerinde olanın yürüyene, yürüyenin de oturana selâm vermesi selâmlaşma âdâbı olarak bildirilmiştir. Yine sayı bakımından az olanın çok olana selâm vermesi, selâmlaşma âdâbındandır.
«es-Selâm», «Her türlü eksiklikten, kusurdan uzak olan, selâmetin kaynağı olan ve selâmet lutfeden» mânâlarında, Allah Teâlâ’nın güzel isimlerinden biridir. (Tirmizî, Deavât, 82) Dolayısıyla bir mü’min, bir mü’min kardeşine selâm verdiğinde;
“–Yüce Allâh’ın esenliği, selâmeti senin üzerine olsun kardeşim.” demiş olur.
Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz, namazlarının sonunda;
اَللّٰهُمَّ أَنْتَ السَّلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ تَبَارَكْتَ يا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
“Allâh’ım, selâm Sen’sin; selâmet de ancak Sen’dendir.” diyerek duâ etmiştir. (Müslim, Mesâcid, 135)
Bu bakımdan selâmla birlikte müminler, aynı zamanda birbirlerine hayır duâda ve iyilik temennîsinde bulunmuş olurlar.
Selâm aynı zamanda berekete vesiledir. Allah Rasûlü –sallâllâhu aleyhi ve sellem-; küçük yaşlarda kendisine hizmet için gönderilen Enes evlâdına, bir gün şu nasihatte bulunmuştu:
“Yavrucuğum! Ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver. Bu, senin ve ailen için bereket olur.” (Tirmizî, İsti’zân, 10)
Selâm; dünyada mü’minlerin selâmlaşması olduğu gibi, âhirette de meleklerin selâmlaşmasıdır. Yüce Allah âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“Onlar, meleklerin; «Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!» diyerek mutluluk içinde ruhlarını teslim alacağı kimselerdir.” (en–Nahl, 16/32)
Görüldüğü gibi selâm, meleklerin de dilindedir. Onun için bir eve girildiğinde; kimse yoksa bile, orada meleklerin de olduğu düşünülerek selâm verilir.
İçtimâî ilişkilerin zayıfladığı, ferdî hayatın ve ferdiyetçiliğin hâkim olduğu modern zamanlarda; selâmlaşmanın kıymeti daha da iyi anlaşılmaktadır.
Onun için iki müslüman birbiriyle karşılaştığında selâmlaşmalı, bütün bu selâmdan oluşan güzellikleri temin etmelidir. Dünya hayatında birbirlerine selâmet dileyen mü’minler, âhirette de selâm yurduna selâmet içerisinde girer.
Zira cennetin bir adı da «dâru’s-selâm»dır. (Bkz. el-En‘âm, 6/127)
Dâru’s-selâma selâmla girilir, selâmla karşılanır…
Ne mutlu dünya ve âhirette selâmla söze başlayıp selâmete erenlere!..
es–Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtühû.