SESSİZ TEBLİĞ ZAMANI
Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com
İletişim çağındayız. Her gün, teknolojinin yeni imkânlarıyla muhatap oluyoruz. Muhatap olduğumuz birçok îcat, insanların birbiriyle daha hızlı sesli ve görüntülü olarak haberleşmesi için gayret ediyor. Yerimizden kalkmadan, elimizin altındaki cihazlarla, birçok işi yapar hâle geldik. Teknolojik yenilikler; özellikle insanların bir yerden başka bir yere giderken hızlı ulaşımı ve birbirleriyle hızlı haberleşme ihtiyaçlarına yönelik yoğunlaşıyor.
Bu imkânlardan, müslümanlar olarak ziyadesiyle faydalanıyoruz.
İlim ehli, sahip oldukları bilgiyi insanlara ulaştırma noktasında; televizyonları, radyoları, dijital ortamları ve internet kanallarını faal olarak kullanıyorlar.
Belli bir topluluğa hitap etme imkânı bulan herkes, bir ekran ile kendine göre insanlara tebliğ yapmaya çalışıyor.
Herkes, niyeti ölçüsünde amelinin karşılığını bulacak inşâallah.
Eskiden, insanların öğrenmek için aylarca yolculuk yaptığı hadisler mevzuunda; bir tuşa basınca konusuna, râvîsine veya istediğimiz farklı hususiyetine ânında ulaşabiliyoruz. Arzu ettiğimiz ilim meclislerine, evimizin bir odasından canlı olarak bağlanabiliyoruz. İstediğimiz âlimin; daha evvel yaptığı herhangi bir dersine, istediğimiz zaman ulaşabiliyoruz. İlim, artık kolay ulaşılabilen bir seviyeye geldi.
Lâkin, burada ters giden bir durumun ve sorulması gereken bir suâlin olduğu kanaatindeyim:
Bu kadar imkân, bu kadar ekran, bu kadar konuşan, anlatan, tebliğ yaptığını söyleyen insan varken; İslâm’ın hakikati, güzellikleri neden insanlara ulaşmıyor ve bu anlatılanlar insanlara neden tesir etmiyor? İslâm’ın lehine onca şey varken, neden aleyhine olan bilgiler ve bu bilgileri anlatanlar dikkate alınıyor?
Tebliğ; bir şeyi veya bir haberi başkalarına ulaştırmak olarak tabir ediliyor. İslâmî ıstılahta; İslâm’ın emir ve yasaklarını başka insanlara anlatmak, öğretmek ve bildirmek mânâlarına geliyor. Bu açıdan bakacak olursak; memleketimizin, tebliğci noktasında hayli imkâna sahip olduğunu söylemek mümkün. Ammâ ve lâkin herkesin ayrı bir tarzı, ayrı kitlesi, ayrı dünyası ve dâvâsı mevcut. Maalesef birlik ve bütünlük yok; söz birliği, gaye birliği yok. Ekranlar; din anlatan, her biri birbirini yalanlayan, birbirine reddiye yapan; «Onu dinlemeyin, beni dinleyin!» diyen insanların elinde, âdeta kavga arenası hâline geldi. Durum böyle olunca; «Kimi dinleyelim? Kime kulak verelim?» derdi, insanların ciddî mânâda gönüllerini ve zihinlerini meşgul eder hâle geldi.
Tebliğin çeşitlerine baktığımız zaman; söz ile tebliğin yanında, aslında sessiz, sözsüz bir tebliğin de mevcut olduğunu müşâhede ediyoruz. Hattâ bu sessiz tebliğin, daha müessir olduğunu söylemek mümkün. «Sessiz tebliğ»; İslâm inancında sözlü olmayan davranışlar ve örnek olmak yoluyla yapılan tebliğ türünü ifade ediyor. Bu kavram; kişinin inancını ve ahlâkî değerlerini sözle ifade etmek yerine, günlük hayatında sergilediği tavır ve davranışlarla başkalarına aktarmasını ihtivâ ediyor.
NEDEN SESSİZ TEBLİĞ?
•Sözlü tebliğin tesirli olmadığı durumlarda, sessiz tebliğ daha müessir olabilir. Özellikle farklı inanç ve kültürlere sahip insanlarla iletişimde, davranışlarla örnek olmak daha güçlü bir tesir bırakabilir.
•Sessiz tebliğ, İslâm’ın evrensel / cihanşümul mesajının daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlar. Ahlâkî değerler ve güzel davranışlar, her toplumda ve kültürde takdir edilir.
•Sessiz tebliğ, kişinin kendi iç dünyasında da bir dönüşüm sağlar. İnsan; inandığı değerleri yaşamaya çalıştıkça, kendi ahlâkî gelişimi de hızlanır.
SESSİZ TEBLİĞİN TEMEL UMDELERİ
Birincisi: Örnek hayat: Sessiz tebliğin en önemli unsuru; kişinin kendi yaşantısında, inandığı değerleri tutarlı bir şekilde yansıtmasıdır. Dürüstlük, adâlet, merhamet, hoşgörü gibi evrensel / cihanşümul ahlâkî değerler, sessiz tebliğde önemli bir rol oynar.
İkincisi: Güzel Ahlâk: İslâm’da güzel ahlâk (ahlâk-ı hamîde) kavramı, sessiz tebliğin temelini oluşturur. Kişinin; başkalarına karşı saygılı, nâzik ve yardımsever olması, onların kalplerinde olumlu bir tesir bırakır.
Üçüncüsü: Doğru Davranışlar: Sessiz tebliğ; sadece ahlâkî değerleri değil, aynı zamanda dînî vecîbeleri de yerine getirmeyi gerektirir. Namaz, oruç gibi ibâdetlerin yanı sıra; çevreyi korumak, hayvanlara iyi davranmak gibi sosyal sorumluluklar da sessiz tebliğin bir parçasıdır.
Dördüncüsü: Samimiyet: Sessiz tebliğin müessir olabilmesi için, samimiyet çok önemlidir. Kişinin davranışları ile iç dünyası arasında tutarlılık olması, başkalarının güvenini kazanmasını sağlar.
Tebliğ; belli bir müessesesi olmayan, İslâm’a inanmış bütün fertlerin üzerine vazife olan bir amel. Hem Kur’ân hem Sünnet’te teşvik ve tavsiye edilen bir amel. Peygamber –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz’in yaşantısına baktığımız zaman, sessiz tebliğin en güzel örneklerini görmemiz mümkün.
Günümüzde; medya ve haberleşme teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte, sessiz tebliğ daha da önem kazanmıştır. Sosyal medyada paylaşılan olumlu içerikler ve örnek davranışlar, geniş kitlelere ulaşarak olumlu bir tesir oluşturabilir. Sessiz tebliğ, kişinin inancını ve ahlâkî değerlerini hayat tarzıyla ifade etmesi ve çevresine örnek olmasıdır. Buna mukabil; olumsuz içerikler, birbirini nakzeden konuşmalar, hakikat bağlamından koparılmış hikâye ve menkıbeler, bu çağın insanına dîni anlatmak için kullanılmaması gereken bir metot hâline gelmiştir.
Son olarak, İslâm’ın büyük halîfelerinden, şehid Hazret-i Ömer –radıyallâhu anh– Efendimiz çevresindekilere;
“–Konuşmadan, halkın davetçileri olun!” buyurdu.
Kendisine;
“–Yâ Halîfe! Konuşmadan davetçi olmak nasıl olur?” suâli soruldu. Buyurdu ki:
“–Hâliniz ve ahlâkınızla…”
Onun bu tavsiyesini gönüllerimize ve zihinlerimize kazımak lâzım kanaatindeyim.
Allah Teâlâ; gönderdiği en son din olan İslâm’ın emir ve yasaklarını en hassas ölçülerde yaşamayı, hâlimizle ve ahlâkımızla başkalarına da örnek olmayı nasip eylesin. Âmîn.