CENNETTE KIYILAN NİKÂH
Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com
İbn-i Abbas –radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edilir:
Cenâb-ı Hak, Havvâ Vâlidemiz’i, Hazret-i Âdem –aleyhisselâm-’ın sol kaburga kemiğinden yarattı. Âdem –aleyhisselâm– o esnada uyumaktaydı. Uyanıp yanında bir filiz gibi Havvâ Vâlidemiz’i görünce, kalbi ona aktı ve elini uzattı. Melekler;
“–Yâ Âdem, dokunma ona! Henüz nikâhın kıyılmadı!..” dediler.
Bundan sonra Hazret-i Âdem –aleyhisselâm– ile Hazret-i Havvâ Vâlidemiz’in nikâhları kıyıldı. Mehir olarak da, Hazret-i Muhammed Mustafâ –sallâllâhu aleyhi ve sellem–’e üç kere salevât-ı şerîfe getirildi. Bu, Allah huzûrunda ve Muhammedî hakikat önünde ilk nikâhın başlangıcı oldu.*
Peygamber Efendimiz, nesebinin nezih ve tertemiz oluşu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ben; câhiliyye devrinin kötülüklerinden hiçbir şey bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim. Ben, tâ Âdem’den babama ve anneme gelinceye kadar hep nikâh mahsûlü olarak meydana geldim, asla zinâdan meydana gelmedim!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 260)
Peygamber Efendimiz’in bir ism-i şerîfi de Mustafâ’dır. Bu isim; ıstıfâyı, yani seçilip süzülmeyi, bulanıklık şâibesi olmayan özü ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyet-i kerîmesinde, peygamberlerin Allâh’ın seçkin kulları olduklarını belirten ifadeler vardır.
Âl-i İmrân Sûresi’nin 33. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmuştur:
“Allah; birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip âlemlere (bütün yaratılmışlara) üstün kıldı. Allah, işiten ve bilendir.”
Peygamber Efendimiz’in nübüvvet nûru, Hazret-i Âdem –aleyhisselâm-’dan beri en temiz anne ve babalardan aktarılarak kendisinde vücut bulmuştur. İbn-i Haldun, Peygamber Efendimiz’in nesebinin saf ve temiz olması hususunu eserinde şöyle ifade etmektedir.
“Hazret-i Muhammed –sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den başka hiçbir kulun; ne nesebi bu derece mazbuttur ne de Âdem –aleyhisselâm-’dan kendilerine gelinceye kadar, soy asâleti kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Bu, Allah Teâlâ’nın Habîb-i Edîbi’ne hususî bir ikrâmıdır.” (İbn-i Haldun, I, 115)
Varlık Nûru’nun hayatında bu kadar önemli olan nikâh, öyle bir akittir ki; evlenmelerine engel teşkil etmeyen kadın ve erkeğin ortak paylaşım alanı oluşturmaları, neslin devamı, maddî-mânevî ihtiyaçların karşılanması için, İslâm hukukuna göre ailenin bir sözleşme ile meydana gelmesi lâzımdır. Daha önce birbirine yabancı olan kadın ve erkek, nikâh ile kendine mahsus bir mahremiyet ile birleşir ve meşrû dairede en yakın iki insan olur.
Her sözleşmenin belli kaideleri olduğu gibi, nikâh akdinin de belli kaideleri vardır. Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de; bu birleşmenin şartlarını, engel teşkil eden hususları, farzları, karşılıklı hak ve sorumlulukları özellikle belirtmiştir. Nikâh, şer‘î hükümleri ve teklifleri ihtivâ etmektedir. Rabbinden sakınan iffet sahibi kadın ve erkekler için bu hükümler, Rabbin koruması altına girmektir.
İnsanın yaratılışı, sosyal hayat, insan ilişkileri ve aile hayatının temelini anlatan Nisâ Sûresi’nde Rabbânî terbiye anlatılmaktadır:
“Ey insanlar!” hitâbı ile başlayan ilk âyet-i kerîmede; kadın ve erkek için hayatın temelinin, sakınma ve dönülecek yerin Allâh’ın huzûru olduğu ifade edilmektedir. Dönülecek yerin özellikle belirtilmesi; hayatı Rabbin istediği istikamette ve yaratılışa uygun olarak yaşamanın gerekli olduğunu belirtmek içindir. Biri diğerinin canından kopmuş bir çift olarak kadın ve erkek, ailenin temelini teşkil etmektedir. Aralarında bir tek nefisten yaratılmaktan kaynaklanan kök birliği vardır. Gerek genel, gerekse özel hukukumuzda Allâh’a isyandan sakınmamızı emreden eden sûre; evlenme, boşanma, mîras gibi konuları âyetler ile açıklamaktadır.
Özellikle nikâh akdi yasak olan kişiler tek tek sayılmaktadır. Bunlarla; mahremiyetin önemi belirtilerek, fazîlet ve erdem timsâli insan olmanın yolu gösterilmektedir. Birbirine libas olan eşlerin ortak gayesi; takvâ üzere, muhabbetle dolu bir ömür sürmek ve bunun meyvesi temiz evlâtlar yetiştirmektir.
Tevhid akîdesini yeryüzünde kāim kılmak için dâvâmızı devredeceğimiz bu evlâtlar; dünyada sevincimiz, âhirette yüz akı amellerimiz olacaktır.
Nikâh; Allâh’ın kelâmı ile helâl yoldan birleşen eşlerin, sâlih ve sâliha evlâtlar yetiştirmesinde ilk basamaktır. Allah; zinâyı, lûtîliği ve diğer gayr-i meşrû münasebetleri Kur’ân-ı Kerim’de yasaklamıştır. Yasaklanan ilişkileri temel alan toplumlar, dünya ve âhiret hayatlarını helâk etmişlerdir.
“Zinâya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” (el–İsrâ, 32)
Temiz aile yuvasında; sâlih erkeklerin aile için en önemli özellikleri kavvâm olmalarıdır. Kavvâm; kāimin mübalâğası olup bir işi yerli yerince yapmak ifadesinden alınmıştır. Erkek için; kadının işine bakan, koruyan, gözeten, işlerini idare eden anlamında kullanılmıştır. Kadına gerçek değeri ve önemi bu anlamda İslâm dîni vermektedir. Buna mukabil sâliha kadından beklenen de; Allâh’a itaat ve eşine iffetini koruyarak sadâkat göstermesidir. Nisâ Sûresi’nin 34. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulur:
“Allâh’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle; erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar, Allâh’a itaatkârdırlar. Allâh’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar…”
Aile hayatı; cennette, nikâh ile başlayan bir birlikteliktir. Aile hayatının âhirette de devam edeceğine dair âyet-i kerîmeler mevcuttur. Eşler birlikte cennete girmişler ise evlilikleri cennette de devam edecektir inşâallah. Toplumumuzda evlilik merasimlerinde; “Allah iki cihan saâdeti versin!” duâsı ile bu birliktelik arzusu ifade edilmektedir. Bu yüzden nikâh çok kıymetlidir.
Peygamber Efendimiz’in de buyurduğu üzere;
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)
“Îmân edip makbul ve güzel işler yapanları müjdele! Onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Öyle cennetler ki, ne zaman meyvelerinden kendilerine bir şey ikrâm edilirse;
«–Bu, daha önce de dünyada yediğimiz şey!» diyecekler.
Oysa bu; onların aynısı olmayıp, benzeri olarak kendilerine sunulacaktır. Orada onların tertemiz eşleri de olacak ve onlar orada devamlı kalacaklardır.” (el-Bakara, 25)
Erkeğin ve kadının ortak sorumluluğu, beraber temiz nesil yetiştirmektir. Leylâ’dan Mevlâ’ya gönül yolculuğumuzda, yalnızlık Allâh’a mahsustur. Dünya sahnesinde yer alması kader plânında yer alan insanın, gönlüne huzur ve sükûnu âyet-i kerîmede de buyurulduğu üzere eşler ve aile yuvası sağlar:
“Sizi tek bir nefisten (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşi (Havvâ’yı) yaratan O’dur…” (el-A‘râf, 189)
Dünya ve âhiret sürûrumuz evlâtların yetiştiği huzurlu aile yuvalarının çoğalması ve Efendimiz’in de aşağıdaki hadîs-i şerîfinde bildirdiği üzere, sâliha hanımlar olabilmemiz duâsı ile…
“Kadınların hayırlısı o kadındır ki;
•Baktığın zaman seni sevindirir,
•Emredersen itaat eder,
•Gıyâbında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde korur.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 32; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)
_____________________________
* Kastallânî, el-Mevâhibü’l–Ledünniyye, İstanbul 1984, I, 24; İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, VIII, 430, (Duhân, 54); M. Sâmi RAMAZANOĞLU, Musâhabe, I.