Yalnızca Hak Rızâsı İçin
HALKA HİZMET

YAZAR : M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

İnsanlık can çekişiyorsa ne lâzım?

Zulümler ortalığı kasıp kavuruyorsa ne lâzım?

Haklı kim, suçlu kim, hak nedir, bâtıl nedir, ilâç nedir, mikrop nedir, hepsi birbirine karışmışsa ne lâzım?

Milletler rotasını kaybetmişse ne lâzım?

Güçlüler gittikçe vahşîleşiyorsa, ne lâzım?

Onların keyfine gölge düşürebilir ya da artık kendi zenginliklerine kendileri sahip çıkabilir, hazinelerini artık düşmanlarına kaptırmaz ihtimali üzerine ehl-i îmân olan milletler gece-gündüz kitleler hâlinde öldürülüyorsa ne lâzım?

O ölüm makinalarına rağmen her şeyden habersiz yine sayısız bebecikler, o küçücük yavrucağızlar, böyle bir dünyaya peş peşe adım atıyorsa, ne lâzım?

Çok şey gerek, ama;

Öyle bir şey lâzım ki, içinde yalnızca Hak rızâsı olsun.

Öyle bir şey lâzım ki, sadra şifâ olsun.

Öyle bir şey lâzım ki; rotalar düzelsin, her şey doğrulsun.

Öyle bir şey lâzım ki; insanlığı diriltsin, nesilleri ihyâ etsin.

Öyle bir şey lâzım ki; sisli bulutlar dağılsın, her şey berraklaşsın ve hak yerini bulsun.

İnsanlığın gerçek ihtiyacı bu.

Halka yapılacak en büyük gerçek bir hizmet bu!

Şeytana uşaklıktan, düşmana kölelikten ve sonsuz felâketten kurtaracak bir hakikat bu! İnsanlık içinde şeytâniyet ajanlığı olarak değil isyan ve ihânetin, gaflet ve cehâletin bütün kapılarını kapalı tutabilen bir melekiyet kahramanlığı bu! Halka lâzım olan hizmet bu! Bunda elzem olan;

•Rahmân ile idrak,

•Kur’ân ile yaşamak ve;

•Hazret-i Peygamber’le; aynı îmanda, aynı ahlâkta, aynı ihlâsta, aynı istikamette, aynı müjdede, aynı gayede ve her hayırda beraber olmak. Ebediyyen.

Çünkü;

Yıkmak değil, îmar etmek elzem. Elbette; nefsâniyet ve rezâletleri değil, ancak mâneviyat ve fazîletleri îmar etmek. Kezâ; harap değil, inşâ etmek elzem. Elbette; kötülük, acımasızlık, vahşet ve fesat yuvalarını değil, ancak iyilik, rahmet, şefkat, merhamet ve hidâyet âbidelerini, yani İslâm şâheserlerini inşâ etmek. Kezâ; öldürmek değil, ihyâ etmek elzem. Elbette; zalimleri değil, ancak mazlumları ve masumları ihyâ etmek. Kezâ kavgalara boğulmak değil, kardeşlikleri tesis etmek elzem. Elbette; ezelî düşmanlarımız olan haçlı kâfirlerle ve mikroplarla kaynaşmayı değil, ancak ebedî dostlarımız vasfındaki mü’minlerle îman birliğini ve gönül şifâları ile de sağlam bir şahsiyet medeniyetini tesis etmek. Kezâ; boş ve cüce felsefelerle evlâtları küçültmek değil, ancak onları yüce fikir ve idrak ile büyütmek elzem. Elbette; kibirli hamâsetlerle değil, onları ancak ulvî müjdelere mazhar mütevâzı fatihler misâli illâ Hazret-i Peygamber ve Hazret-i Kur’ân’daki hasletlerle büyütmek.

Cenâb-ı Hak zira bunun için Muhammed Mustafâ j’i her hususta yegâne rahmet olarak bahşetti. O’nu her ıstırap, problem ve meselede yegâne şifâ olarak gönderdi. Açıkça;

O Rasûl’e buyurdu ve insanlığa duyurdu:

‒Ey Peygamber!

‒Biz;

‒Sen’i;

•Bir şahit,

•Bir müjdeleyici,

•Bir uyarıcı,

•Bir davetçi ki, Allah yoluna O’nun izniyle çağıran,

•Bir kandil ki, nurlar saçıcı (bir peygamber) olarak gönderdik!

‒(Bunu idrâk ile Sen’i dinleyen bütün gerçek) mü’minlere müjdele;

‒Onlara Allah’tan büyük bir lütuf vardır! (el-Ahzab, 45-47)

Âyette geçen;

Şahitlik; Allâh’a ve O’nun emir ile yasaklarına en doğru şekilde ayna oluş ve bunları bir sonsuzluk reçetesi olarak uygulamada rehberlik. Görüp de gösteren şahsiyet.

Müjdeci; sonsuzluk yolcularını hedefe varana kadar kesintisiz gayrete getirecek enerjinin kaynağı.

Uyarıcı; yol kenarlarında gönülleri çeken sapmaların nereye çıktığını fark ettirici olarak hayat kurtaran bir zarûret.

Davetçi; fânî ve gelgeç merkezlere çelen sesleri bastırıp da ancak ebedî selâmet yurduna çağıran bir ilâhî sadâ.

Aydınlatan kandil; sırât-ı müstakîm üzere yürütürken bastıran karanlıklara karşı Hak yolcularının ebedî rotalarını şaşırmamaları bakımından onları zâhir ve bâtın aydınlatıcı büyük nimet.

Yani;

Hazret-i Peygamber.

O’nu insanlığa yüce hakikatler ile gönderen Hazret-i Allah, bize de şöyle buyurdu:

‒Ey insanlar!

‒Siz de,

•Allâh’a ve Rasûlü’ne îmân edesiniz!

•O’na yardım edesiniz!

•O’na saygı gösteresiniz!

•Allâh’ı da sabah-akşam tesbih edesiniz! (el-Fetih, 9)

Demek ki;

Îman nasıl bir farz ise; Hazret-i Peygamber’e yardım, yani aynı safta, aynı rotada, aynı muhabbette ve aynı gayrette olmak da farz. Ayrıca O’na karşı saygı ve hürmet içinde olmak da farz. Çünkü her câhiliyye devrini bertaraf edip de İslâm’ın fazîletler medeniyetini devam ettirebilmek, bunlara riâyetle mümkün. Hunhar haçlı saldırılarını püskürtebilmek de buna bağlı.

Haçlılar ki, asırlardan beri İslâm topraklarına daima hücum ettiler. Hep en nihayet geri döndüler. Fakat şimdi her koldan hücum hâlindeler. Artık sadece topraklara değil; bilhassa gönüllere, akıllara, fikirlere, ailelere ve nesillere hücum ediyorlar. Şuurlara ve idraklere saldırıyorlar. Ruhlara ve anlayışlara bombalar yağdırıyorlar.

Yangın büyük.

Elzem olan şey, şunu bunu kurtarmaktan öte ateşlerin ortasında kalan nice kundakları kurtarmak. Lâkin yangın öyle bir noktaya geldi ki, hiçbir çare yok! Her zaman olduğu gibi yine;

Sadece O Rahmet var!

Yâ Rab!

Nasîb et!

Âmîn!..