VEREN DE O! ALAN DA…

YAZAR : Fatih GARCAN fatihgarcan@hotmail.com

fatih_garcan_yuzakidergisi_kasım2015

Özel kalemi kapıyı üç kere tıklattıktan sonra cevap gelmeyince elinde imzalanacak dosyalarla içeri girdi. İçeri girer girmez Cüneyt Beyi başını masasına koymuş bir şekilde hareketsiz görünce birden telâşla yanına koştu:

–Cüneyt Bey! Cüneyt Bey!

Bu sırada Yakup’un telâşını fark eden Cüneyt Bey, usulca başını kaldırdı ve Yakup’u buyur etti:

–Yakup’um otur hele…

Cüneyt Beyin gözleri kan çanağına dönmüştü. O yine kendine has tebessümünü eksik etmedi.

Yakup dayanamadı:

–Cüneyt Bey, hiç iyi görünmüyorsunuz! Bir problem var galiba. Haddime değil belki; ama yardımcı olabileceğim bir şey varsa…

–Bilirim Yakup’um. Allah râzı olsun. Şu an beni biraz yalnız bırakıverseniz yetecek. Kusura bakma evlât, âcil bir şey varsa halledelim…

–Estağfirullah, ne kusuru efendim! Siz nasıl isterseniz… Bir şey olursa…

Bu sırada Cüneyt Beyin telefonu çaldı. Arayan, rehberde kayıtlı olmayan bir numara idi:

–Yakup’um şu telefona bir bakıversen. Sesini dışarı ver de kimmiş bir bakalım?

–Efendim! Buyurun Cüneyt Beyin telefonu!

–Yakup sen misin? Ben Ahmet!

–Evet de hangi Ahmet? Bilemedim kusura bakmayın. Numaranız da kayıtlı olmayınca…

–Ben bankadan arıyorum. Cüneyt Beyin yatırım danışmanı Ahmet. Âcil kendisi ile görüşmem lazım!

–Bir saniye. Kendisine veriyorum telefonu.

–Ahmet Bey, buyurun.

–Ben bugünkü işleminiz için aradım Cüneyt Bey. Bu numara bir başkasına ait. Şimdi beni iyi dinleyin. Ben sizin işleminizi askıda bekletiyordum. Yani şu an o işlemi geri çekebilirim. Böylece siz de bu zararı etmemiş olursunuz.

–Nasıl yani Ahmet? Ne demek askıda işlem bekletmek?

–Şimdi sistemin bazı küçük açıkları veya kolaylıkları var, diyelim. Ben de bunu değerlendirebileceğimizi söylüyorum.

–Ne demek şimdi o? Biz o işlemi bitirdik. Söz ağzımızdan çıktı artık. Bir de bu zararı ben etmeyeceksem kim edecek?

–Siz orasını bana bırakın!

–Nasıl sana bırakayım efendi? Bahsettiğimiz miktar yarım milyon! Bu para beni nasıl sarstı biliyor musun?

–Evet, durumun farkındayım! Ben de bu yüzden size yardımcı olmaya çalışıyorum. Bahsettiğimiz rakam, bazıları için bir servet. İyi düşünün bence… Hem şirketinizin itibarı da söz konusu!

–Peki, bunu senin patronların öğrendiğinde ne olacak!

–Ben işimden olacağım!

–Sonra?!.

–Sonrası; siz de bu iyiliğimi unutmazsınız herhâlde!

–Bana bak efendi! İtibar dediğin benim kitabımda dürüstlükle müsâvîdir. Dürüst olmayan adamın itibarı olsa ne olur? Hem bu serveti bana lâyık gören Rabbim, bu zararı da bana uygun gördü ise denecek başka söz yok. Her şey yolunda iken iyiydi de işler bozulunca adamlık rafa mı kalktı? Bu olacaktı ve oldu… Lütfen beni bir daha bu şekilde aramayın. Bu görüşmeyi de olmamış sayıyorum.

–Cüneyt Bey, durumunuzu çok iyi biliyorum. Hem şu an ülke olarak da bir nevî ekonomik krizdeyiz. Bu, belki de sizin iflâsınızın başlangıcı demek! Yanlış anlamayın; ama bu delikanlılığı yapacak pozisyonda değilsiniz!

–Sana ne be adam! Para benim değil mi? Ben bu işe, bu riski göze alarak girmiş miyim? Girmişim! Ticaret bu yahu! Şimdi yarın-bir gün benden daha zengin bir müşteri ile ben aynı pozisyona düşersem o zaman ne yapacaksın? Efendi! Bana daha fazla kalp kırdırma! Ben tarhana-bulgur ile büyüdüm. Tekrar tarhana-bulgura tâlim etmem icap ederse, hiç gözümü kırpmam bunu bilesin! Mal O’nun! Veren de O! Alan da!

–Peki Cüneyt Bey! Benden günah gitti! İşlemi devreye sokuyorum.

–Geç bile kaldın! İyi günler!

Cüneyt Beyin gözlerinden âdeta ateş fışkırıyordu. Bu sırada dâhilî hattından bir telefon geldi:

–Cüneyt Bey, karşı tarafın şirket yetkilisi sizinle görüşmek istiyor.

–Bağla!

–Alo Cüneyt Bey! Rahatsız etmiyorum ya!

–Estağfirullah, buyurun Ali Bey!

–Cüneyt Bey aslında benim sizi aradığım mevzunun şimdi hallolduğu bilgisi geldi.

–Mesele neydi?

–Yeterli süre geçmesine rağmen, anlaştığımız miktar hesabımızda görünmemişti. Acaba bir vazgeçiş veya bir başka arayış mı devreye girdi diye aramıştık!

–Eğer bu görüşmeyi 5-10 dakika önce yapsa idik, ne dediğinizi anlamayacaktım; ama bu süre zarfında yapmış olduğum bir görüşme, kaygılarınızda ne denli haklı olduğunuzu bana gösterdi. Müsterih olunuz, vazgeçiş de yok, başka bir arayış da… Paranız hesabınıza yatacak.

–Evet, miktar hesabımıza geçmiş. Herhâlde bankadan kaynaklı teknik bir aksama idi, halloldu sanırım. Kusura bakmayın.

–Kusur yok! Beyefendiye selâmlarımı iletin.

–Baş üstüne. Aleyküm selâm.

Cüneyt Beyin odası bir müddet derin bir sükûnete büründü. Yakup sessizce Cüneyt Beyi seyretti. O ise, bir müddet öylece oturduktan sonra kalktı ve abdestini aldı geldi.

–Yakup’um, abdestin varsa gel bir cemaat olalım.

–Tabiî ki efendim.

Beraber ikindi namazını edâ ettiler.

Yakup çekinerek, Cüneyt Beyin yanına geldi:

–Efendim yanlış anlamayın. Biz elinizde büyüdük ve sizi babamız bildik. Bunca çalışan elinize bakıyor…

–Orada dur evlât! Ben bunca insana haram yedirsem daha mı iyi?

–Öyle demek istemedim.

–Ama sözü Ahmet Beyin teklifini tekrar düşünmeye getirdin!

–…

–Bak Yakup! Bunca yıldır ne evlâtlarımın, ne sizin boğazınızdan haram lokma geçmemesi için çırpındım. Sen az önce, benim yıllardır girdiğim darboğazların sadece birine şahit oldun. O yüzden sen müsterih ol. O para bizim nasibimizde varsa bizi bulur.

–Kusura bakmayın efendim!

–Kusur yok evlât! Haydi, kolay gelsin, aynen devam.

Aradan iki gün geçmişti. En son iş yaptığı firma yetkililerinden bir randevu talebi geldi. Cüneyt Bey heyeti kabul etti. Heyette firmanın patronu dâhil tüm yetkililer vardı. Cüneyt Bey, kendi müdürlerini de çağırmayı bir an düşünmüştü; ama yaptığı zararla ilgili bir mevzu açılırsa diye vazgeçti. Sadece özel kalemi Yakup’u yanına aldı.

–Ali Bey buyurun hoş geldiniz. Muharrem Bey siz de hoş geldiniz. Buyurun, buyurun…

–Hoş bulduk Cüneyt Bey. Nasılsınız?

–Çok şükür. Allah bu günlerimizi aratmasın! Siz nasılsınız?

–Hamd olsun, biz de iyiyiz çok şükür. Fazla vaktini almayacağız. Geçen günkü olayın tüm detaylarına vâkıf olarak konuşuyorum.

–Nasıl yani?

–Şöyle söyleyeyim. Hepimiz piyasanın içindeyiz. Ahmet’in sizi aramasını tahmin etmek zor değil. Para gecikince şüphelerimiz arttı. Sonuçta yaptığımız alışverişler hep yabancı kur endeksli. Rakamlar da büyük olunca bu işte değil saatler, dakikalar bile bir adamı batırabilir de ihyâ edebilir de… Uzatmayayım ben Ahmet ile görüştüm. Konuşmanızı anlattı. İstese o dediğini yapar, seni bu durumdan kurtarabilirdi. Biz de dâvâcı olur peşine düşerdik; ama yapmış olduğumuz iş, bizim için elden kaçmış olacağı için bir fayda vermezdi. En fazla Ahmet’i işinden ederdik.

–Yani kim olsa böyle yapardı. Hak var hukuk var! Ben de kabul etmedim zaten!

–Evet biliyorum. Sizi az çok tanıyorduk. Bu olayın bu şekilde gelişmesi beni size hayran bıraktı. Kendim namazlarıma çok dikkat edemiyorum. Sizin ehl-i namaz olduğunuz bilgisi de gelince, o zaman dedim ki:

“Namaz kılan adamdan zarar gelmez! Namaz kılan adam dürüst olur, mütevâzı olur. İtibarı için değerlerine sırt çevirmez.” Nitekim beni yanıltmadınız. Kendinizi kurtarmak için gayr-i meşrû bir işe kalkışmadınız. Benim de size bir teklifim olacak!

–Estağfirullah, biz öyle gördük, öyle öğrendik. Teklife gelince de geri adım atmayacağımı bilin.

–Hayır Cüneyt Bey, geri adım atın demeyeceğim. Bizim için dürüst biri ile çalışmak çok daha önce gelir. Hem bu devirde ihtiraslarından arınmış birini bulmuşum, peşini bırakır mıyım?

Teklifim şu:

Biz bu miktarın bizi çevirmeye yeterli olacak kısmını ayırıp geri kalanını size ödünç vermek istiyoruz. Siz işinizde mahir birisiniz. Bizim çalışmalarımız da sizin varlığınıza bağlı. Biz sizinle çalışarak ticarî hayatımızı devam ettiriyoruz. Bu bir başkası olamaz mı? Olabilir elbet; ama biz sizinle devam etmek istiyoruz. Siz kuvvetli olursanız biz de kuvvetli olacağız. Sizin huzurunuz, bizim huzurumuz. Hem çalışanlarınıza karşı çok babacan biri olduğunuzu duymuştuk. Biz kâr edeceğiz diye ardımızda bir enkaz bırakmak istemiyoruz. Çünkü bu kriz, bizi de vurabilirdi; bizim de birbirimize destek olacağımız zamanlar olmalı diye düşünüyorum. Son olarak da önümüzdeki 5 yıl için sizinle sözleşme yapmak istiyoruz. Zira günümüzde bu şekilde hassasiyetlere sahip insan sayısı bir hayli azaldı.

–Teklifleriniz için çok teşekkür ederim. Hem benim hem şirketim için gayet moral verici bir teklif doğrusu. Aynı zamanda memnuniyetlerimi de ifade etmek isterim. Bunu, bir tek şartla kabul ederim.

–Buyurun.

–Şartlar ne olursa olsun, bu muamele iki taraf için de geçerli olacak.

–Tamam. Bizim için uygun.

–O zaman biraz da ben vaktinizi alacağım. Ben ödünç olarak teklif ettiğiniz rakamı almak istemiyorum. Çünkü daha dün, yıllar önce yatırım maksatlı almış olduğum bir arazi için ciddî bir teklif geldi. Bizim arazi bir projeye dâhil olabiliyormuş. Elhamdülillâh teklif edilen rakama göre yaptığım kâr, zararımı fazlasıyla karşılıyor. O yüzden teklifiniz için çok teşekkür ederim. İnsanın böyle dostlarının olması çok güzel… 5 yıllık sözleşme işini de bu şekilde kabul ederim.

–Elhamdülillâh Cüneyt Bey, çok sevindim. Doğruların yardımcısı Hazret-i Allah’tır diye bir şey duymuştum. Aynen öyle… Çok iyi. O zaman hayırlı olsun. Bir insanın yardımcısı Allah olduktan sonra gerisi ne gam, ne keder?

–Aynen öyle oldu. Kurban olduğum, kimseye mahcup da etmedi muhtaç da… Az kalsın itibar derdine düşmüş olsaydık belki iki dünyamız da kaybedecektik. Şimdi çok şükür ki sizin gibi sağlam bir iş ortağına kavuştum. Samimî teklifleriniz için tekrar tekrar teşekkür ederim.

–Biz de ilgi ve alâkanız için bilhassa teşekkür ederiz. Allah hânelerimize Halil İbrahim bereketi nasip etsin. Allah sizin gibi ticaretinde ve muamelâtında düzgün insanların sayısını artırsın.

–Âmîn… Cümle ümmet-i Muhammed’e nasip etsin inşâallah… Zira genç nesil bu ayarlara muhtaç. Eğer onlara iyi örnekler olmazsak hesabını veremeyiz.

–Allah muhafaza buyursun!

–Âmîn…