UNUTURSAK KANIMIZ KURUSUN! KURUR DA…

YAZAR : M. Aşır KARABACAK ma.karabacak@gmail.com

Dünya tarihi böyle bir hâdiseye şahitlik etmedi. Pek çok kahramanlık gördü yaşlı dünya; fakat böylesini ne tarih yazdı ne de şairler, yazarlar, sanatçılar böyle bir tasavvuru kalemlerine anlattırmaya cesaret ettiler. Fakat 15 Temmuz 2016 tarihinde o nice kalemşörün tahayyül edip yazamadığı hayali, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine, Rabia’nın ışığında; «TEK MİLLET, TEK BAYRAK, TEK VATAN ve TEK DEVLET» diyerek koca bir ülkenin milleti hayata geçirdi.

Biz, kısık sesleriz… Minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allâh’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allâh’ım!

***

Hep kitaplarda okuduk, yazıların satır aralarında aradık kahramanlıkları ile tarihe not düşmüş yiğitleri. Sabırla içimizin en derin yerine gömdük gözyaşlarıyla suladığımız mâzînin dik duruşlu, mukaddes kaideler üzerinde bizlere; «Haydi!» diye cesaret aşılayan cengâverlerini. Fakat hep korktuk kendi gencimizden, gençliğimizden. Zamâne dedik ve bu zamâne gençliği öyle yiğitliği, öyle kahramanlığı, öyle cesareti, öyle fazîleti yapabilir mi diye hep tereddüt ettik. Meş‘um başlayan gecenin nurlu sabaha evrilmesiyle gördük ki o MUKADDES ONUR, bize tarihimizin mîrâsıdır. Ne kadar uzak kalsak da uzaklaştırılsak da günü geldiğinde yücelerden emir almış gibi parlayıp âtîmizi aydınlatmaya devam edecektir.

Bize güç ver… Cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allâh’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allâh’ım!

***

Hamd olsun O Yaratan’a ki yitik rûhumuzu bahşetti bize! Yitirdiğimizi sandığımız ama bizim bir kımıldanmamıza bakan ULU ÇINAR’ın gölgesinden tevârüs ettiğimiz, asil rûhumuzu. Ayaklarımızı yerden kesen duâlar bulduk etrafımızda. Gözümüzü diktiğimizde çelikleri delen, münafık yüreklere korku salan çakmak çakmak parlamalar sardı ufkumuzu. İstanbul’dan Bağdat’a, Kırım’dan Konya’ya, Yemen’den Trablus’a, Hindistan’dan Arnavutluk’a, Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’ya gökyüzüne açılmış ellerin, duâların kudretini, kuvvetini, yardımını bulduk sînelerimizde.

Mahyasızdır minareler… Göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allâh’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allâh’ım!

***

Mâzîsinin evlâdı olduğunu, yıkılmaz kale olduğunu, kanla suladığı topraklardan yine ancak kanla büyük bir dirilişin başlayacağını hissetti, anladı, gördü ve eyledi. «Ne gerekiyor?» sorusunun cevabına 248 şehidinin kanıyla; «ŞEHÂDET!» dedi ve öldü, ölmesini bildi. Cansız yıkıldı kaldırımlara, fakat diz üstü çökmedi satılmış ruhların sapık inançları karşısında. Kendisi için; «göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı vs.» denilmesine aldırmadı ve dirâyetini ortaya koydu; kendi içinden çıkan fitne öbeğini yine kendisi durdurdu. «Bu hata benim!» dedi ve hatasını temizledi. Temizliğini tam yaptı. Temsilcilerine de; «Dik durun!» mesajını verdi. «Hak’tan aldığım gücü Hak adına size veriyorum. Güzel kullanın!» dedi. O gece, ne muazzam bir geceydi, ne saâdetli bir güne doğdu güneş!

Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allâh’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allâh’ım!

***

Caddeler, sokaklar, meydanlar ulu bir sekînetin kavurduğu yüreklerle doldu. Değil 248 kişi; on misli, yüz misli bin misli can da gidecek olsaydı; «ÖNCE BEN!» diyecek bir ruh ile dünyanın dört bir tarafından gelen duâların zırhını kuşanmış lâalettâyin günlük yaşantının tarihe armağan ettiği kahraman yiğitlerdi o kalabalıklar. O eşsiz gecenin sıradan görünümlü sıradışı yiğit alpleri.

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım! (Ârif Nihat ASYA)

Dirilişin başlaması için dibi görmek gerek. Denizlerin sütlimana dönmesi, dalgaların acı haykırışlarından sonradır ancak. Gecenin güne en yakın zamanı da karanlığın zirve yaptığı zifirî andan sonra başlar. Atalarının muazzez ruhlarından aldığı ilhamla ve şuurla «pop nesli, top nesli, internet nesli» denilmesine bakmayarak o şanlı ecdâdının kahraman nesli olduğunu ortaya koydu genç nesil. «Âsım’ın Nesli!»

«Âsım’ın nesli»… diyordum ya… Nesilmiş gerçek!
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek!
(Mehmed Âkif ERSOY)

Unutmam hiç!

Ne dünü unuturum ne de bugünü. Dün Tanzimat’la sarsılan, Lozan’da ayaklar altına alınan onurumu unutmam, unutamam hiç. Bugün, kendi milletini kendi halkını; vatanı koru-kolla diye kendisine tevdî edilen silâhlarla vuran; rûhu da bedeni de köklerinden kopmuş çok kullanışlı psikopatın yâveleri ile zihinleri iğfal edilmiş mankurt sürüsünün yaptıklarını unutmam hiç, unutamam.

Unutmam hiç; bugün hâlâ oyunlar aynı, gör hâli,
Uyan ey fâtihânın, ey Selîm’in şimdi ey nesli!
Ufuklar bekliyor senden; gelen günler ne, târih ne?
Dışardan alma, kendinden alıp yaz, doğrulur karne!
Ne olmuştur, ne bitmiştir, ne devrân eyliyor fikret;
Uyan, hiç düşmemiştir mânevî Abdülhamîd, elbet!

Unutmam hiç!

15 Temmuz 2016 tarihinde dirilişin doğum sancılarını ve verdiğimiz 248 şehidin kanlarıyla sulanmış al bayrakları. O şehidlerin aziz hâtıralarını, ailelerini, çocuklarını. 2.193 gazimizin onurlu sîmâlarını. «Yine olsa yine giderim, gözümü kırpmadan. Bu sefer de şehâdeti ümit ederim Allâh’ımdan!» hislerini.

Unutmam hiç; o îman çünkü Son Peygamber’in sırrı,
Unutmam hiç; zaferler, hep o îman sırrının kârı.
Unutmam hiç; Boğaz Harbi’nde gālip güç, o îmandı,
Unutmam hiç; son istiklâlde sâhip güç, o îmandı.
Unutmam hiç; o îman her zaman kurtardı, hep yendi,
Bu halk; «Allah!» deyip birlikte haykırdıkça güçlendi!
Unutmam hiç; o îmân üzre dâim memleket dimdik,
Yarın, cennet eder dünyâyı, tekrar, bir çınar diktik!
(Seyrî)

Unutturma Allâh’ım!

Hayırlı ve güzel yarınlara doğru yürürken yolda ayağımın takılacağını, düşeceğimi, toz toprağa bulanacağımı ama Kur’ân ve Sünnet ışığını rehber edinirsem mutlaka ebedî saâdete ulaşacağımı unutturma!

Senin dînini kullanıp da Sana karşı savaş açanlarla karşılaşacağımı ve onlarla mücadele içinde teslîm-i rûh edersem huzûruna şehid olarak geleceğimi unutturma!

Ve bu şuur ile yaşat bu şuur ile öldür!..