Konuşma Adâbı

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :
«اَلْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ»

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’den nakledildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“…Hoş/güzel söz sadakadır.” (Buhârî, Cihâd, 128)

BİR MESAJ: “Ağzından çıkan kelimelere dikkat et, zira her an murâkebe altındasın!”

Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.
(Yûnus Emre)

 

Mü’minin en mühim imtihan noktalarından biri, diliyle olan imtihanıdır. Bu bakımdan o; diliyle cennet bahçelerine de girebilir, Allah korusun cehennem çukurlarına da…

Bir gün Ukbe bin Âmir el-Cühenî Hazretleri, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Kurtuluşun yolu nedir?” diye sordu.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kurtuluşun ilk reçetesi olarak ona yaptığı tavsiye;

“–Diline sahip ol!” oldu. (Tirmizî, Zühd, 60)

Yine bir defasında Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh-, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e;

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Söylediklerimizden sorumlu tutulacak mıyız?” diye bir sual tevcih etmiş, Sevgili Peygamberimiz de ona şu cevabı vermişti:

“–İnsanları yüzükoyun ve burunları yerde süründürerek cehenneme dolduran, dillerin kazandığından başkası değildir.” (Ahmed bin Hanbel, V, 231)

Onun için îmânımızın bir gereği olarak ve mü’min olmamıza yaraşır şekilde, dilimize çok dikkat etmeli, konuşma âdâbına özen göstermeliyiz.

Şu bir gerçek ki insan münasebetlerinin temeli dile dayanmaktadır ve insan, sözünün esiridir. Söz ağızdan bir çıktı mı doğru veya yanlış hedefine isabet eder. Onun için mü’min; ağzından çıkan sözlere dikkat etmeli, büyüklerimizin dediği gibi iki düşünüp bir konuşmalıdır. Bu bağlamda Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayat boyu bizlere rehber olacak şu nasihatini aklımızdan asla çıkarmamalıyız:

“Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!” (Ahmed bin Hanbel, V, 412)

Çünkü konuşmanın bir sorumluluğu vardır. Allah Teâlâ bir âyet-i kerîmede;

“İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kāf, 50/18) buyurmaktadır.

Buna göre ağzımızdan çıkan her bir kelimenin hesabı vardır. Onun için İslâm; konuşma âdâbı üzerinde ehemmiyetle durmuş, hayatımızın her alanına dair örneklik takdim eden Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, konuşma âdâbı ile ilgili olarak bizlere mükemmel bir örneklik sunmuştur.

Konuşma âdâbı ile ilgili olarak en başta denilebilir ki mecbur kalmadıkça konuşmamalı, sükûtu tercih etmelidir. Zira tarihî kayıtlarda bildirildiğine göre Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; yaşadığı hayatta, genelde sükûtu tercih etmiş mecbur kalmadıkça konuşmamıştır. Nitekim bir sözünde şöyle buyurmuştur:

“Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin ya da sussun.” (Müslim, Îmân, 74)

Yine Câbir bin Semüre -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

“Ben Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in meclisinde yüzden fazla kere bulundum. Onun ashâbı şiirler okur, câhiliyye devrinde olan bazı işlerden söz ederlerdi. O; konuşulanları sessiz bir biçimde dinler, zaman zaman da onlarla birlikte gülümserdi.” (Tirmizî, Birr, 58)

Konuştuğumuzda da az konuşup öz konuşmalıyız. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- az konuşur öz konuşurdu. Bu, O’nun en öne çıkan vasıflarından biriydi. Nitekim bir sözünde;

“Muhakkak ki bana sözün özü verildi.” (Müslim, Mesâcid, 5) buyurarak kendisine cevâmiu’l-kelim vasfının verildiğini, yani az sözle çok mânâlar ifade etme özelliğine sahip olduğunu vurgulamıştır.

Yine bu noktada sözü lüzumundan fazla uzatmamak gerekmektedir. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir sözünde «sersârûn»un kıyâmet günü kendisinden uzak kalacak kişiler arasında yer aldığını ifade buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 71) Sersârûn, insanlar üzerinde etki oluşturmak için yapmacık bir şekilde konuşan ve sözü lüzumundan fazla uzatanlardır.

Açık ve anlaşılır konuşmalıyız. Ne dediğimiz iyi anlaşılmalıdır. İki dudağının arasında, mırıldanıyor gibi konuşmamalıyız. Bunun yanında düzgün bir telâffuza sahip olmak da önemlidir. Hazreti Âişe Vâlidemiz; Peygamber Efendimiz’in konuşmasının, her dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açık olduğunu, tane tane konuştuğunu ifade etmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sizin yaptığınız gibi çabuk çabuk konuşarak sözlerini arka arkaya ulamazdı. Hattâ konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.” (Buhârî, Menâkıb, 23)

Konuşma âdâbında; insanların anlayacağı dilden konuşmak, onların anlayış seviyelerini göz önünde bulundurmak da mühimdir. İnsanların aklının almayacağı, zihni bulandıran konuşmaların yapılması, faydadan çok telâfisi mümkün olmayacak zararları beraberinde getirebilmektedir. Bu mânâda Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Ben akılları nisbetinde insanlarla konuşmakla emrolundum.” buyurarak konuşurken insanların anlayış seviyelerinin dikkate alınmasının lüzumuna vurgu yapmıştır.

Konuştuğumuzda tatlı ve hoş dilli olmalıyız. Zira serlevhâ hadîsimizde de belirtildiği gibi;

“Hoş ve güzel söz sadakadır.”

Halk arasında;

“Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” diye bir söz vardır. Tatlı dil; karşımızdaki insanın gönlünü fethetme, onunla iyi ve olumlu bir münasebet kurma açısından mühim bir vasıtadır.

Bu bakımdan konuşurken karşımızdakini rencide edici, kırıcı ve kaba sözlerden kaçınmalıyız. Allah Teâlâ Hazretleri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allâh’ın rahmeti ile (ey Muhammed!) Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile…” (Âl-i İmrân, 159)

Fahr-i Kâinât Efendimiz; hayatında hiç kırıcı, kaba sözler sarf etmemiştir. Bu hususu Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın şu sözü çok iyi bir şekilde tasvir etmektedir:

“Efendimiz’e tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile; «Üf!» demedi.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 1) Bu mânâda O, kölelere karşı; «kölem, kulum…» gibi incitici sözlerle hitap edilmesini men etmiş, onlara; «evlâdım, kızım…» diye hitap edilmesini emretmiştir. (Müslim, Elfâz, 13)

Konuşurken insanlarla cedelleşmemeli; «Ben haklıyım!» dâvâsı gütmemeliyiz. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kardeşinle (düşmanlığa varan) tartışmaya girme, onunla (kırıcı şekilde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” (Tirmizî, Birr, 58)

Evet, sözün bir mes’ûliyeti vardır. Onun için müslüman, ağzından çıkan kelimelere dikkat etmeli; faydasız, lüzumsuz, kırıcı, kaba ve argo diye tabir edilen konuşmalar yapmamalıdır. Kısacası müslümana yakışır bir erdemlilikle hareket etmelidir.

Ne mutlu lisânını hayır sözler için kullanabilenlere…

Rabbimiz, lisânımıza rızâsına muvâfık hayır sözler söylemeyi lutfetsin!

Rabbimiz, bizleri dilimizin şerrinden muhafaza eylesin!

Rabbimiz; rencide edici, kırıcı ve kaba sözlerden lisânımızı muhafaza eylesin!

Âmîn…