KAFKAS İSLÂM ORDUSU

YAZAR : Mücahid BULUT mucahidbulut@yandex.com

 

Kafkasya dağlarında çiçekler açar,
Altın güneş orda, sırmalar saçar.
Bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar;

Kader böyle imiş ey garip ana,
Kanım helâl olsun güzel vatana!

Kafkasya dağlarında oturdum kaldım,
Şehid olanları deftere yazdım.
Öksüz yavruları ben bağrıma bastım;

Kader böyle imiş ey garip ana,
Kanım helâl olsun güzel vatana!

Türk oğluyum ben ölmek isterim,
Toprak diken olsa yatağım yerim.
Allah’tan utansın dönenler geri;

Kader böyle imiş ey garip ana,
Kanım helâl olsun güzel vatana!

Kafkasya dağlarına bomba koydular,
Türk’ün sancağını öne koydular.
Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular;

Kader böyle imiş ey garip ana,
Kanım helâl olsun güzel vatana!

Günümüzde umumiyetle Cumhuriyet Döneminde uyarlanan «İzmir Marşı» hâli bilinen Kafkasya Marşı, Birinci Cihan Harbi’nde Çanakkale ve Kûtü’l-Amâre’den sonra kazandığımız en önemli muharebe olan Bakü Muharebesi için yazılmıştır…

Bakü zaferinin siyâsî değeri çok yüksek değildir. Bu sebeple tarih kitaplarında çoğu zaman yer almaz. Lâkin Azerbaycan ile münasebetlerimizi «kardeş ülke» hattâ daha da ötesine götüren en önemli mihenk taşlarındandır.

KAFKAS İSLÂM ORDUSU

1917 senesinde Rusya’da yaşanan Bolşevik devriminden sonra, düzenli Rus ordusu Kafkasya’dan çekilir. Bu çekilmeden sonra hür kalan; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti adı altında kısa bir birleşme yaşasa da Bakü doğalgaz ve petrolünde gözü olan İngiltere’nin kışkırtmasıyla, Kafkasya derin bir kaosa sürüklenir.

İngilizlerin desteğiyle Bakü’yü ele geçiren Ermeni Devrimci Federasyonu; Bakü’de 12.000, Şamahı şehrinde 55.000 ve diğer şehirlerdeyse 35.000 Azerbaycan Türkü’nü işkence ederek katletmiştir. Hâdisede şehid olanlar günümüzde; 31 Mart «Azerbaycanlıların Soykırımı Günü»nde yâd edilmektedir.

Ermenilerin bu soykırım hareketinin giderek yayılması üzerine; Azerbaycan Millî Şûrası lideri Mehmed Emin Rasulzâde, Batum Antlaşması gereğince Osmanlı Devleti’nden yardım ister.

Osmanlı Devleti bu yardım çağrısını geri çevirmez. Lâkin Kafkas ordularının çoğunu Sarıkamış’ta kaybetmiştir. Ayrıca Cihan Harbi’ne beraber girdiğimiz Almanya, ordumuzun her hareketini takip etmekte ve ancak Almanların tasdiki sonrasında ordumuz harekete geçebilmektedir. Bu kısıtlamalardan kurtulmak isteyen Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle tamamen müslümanlardan oluşan özel statüde Kafkas İslâm Ordusu kurulur. Ordunun kumandanlığına da Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa getirilir. İsmi ordu olsa da toplamda 3 Osmanlı tümeninden oluşan 12.000 kişilik bir birliktir. Bu birliklere sonradan Azerbaycan ve Dağıstan’dan gelen Türklerin de katılmasıyla ordu mevcudu 20.000’e ulaşmıştır.

Kafkas İslâm Ordusu, harekâtına Gence şehrinden başlar. Muzafferiyetle ilerleyen ordumuzun yine en büyük düşmanı, mevsim şartları olur. Yaz mevsiminin getirdiği kuraklık ve susuzluğun yanında Almanların silâh desteği vermemesi sebebiyle; ilerleme bir müddet dursa da bölge halkının büyük desteği ve Nuri Paşa’nın kararlılığı ile Eylül 1918’de İslâm Ordusu Bakü önlerine gelir. 30 saat süren uzun çarpışmalar neticesinde Ermeni Bolşevikler ve İngiliz destekçileri mağlûp edilir.

Bakü’ye girileceği haberi Harbiye Nezâreti’ne verildiğinde ilk gelen cevap, Nuri Paşa’yı şok eder:

“Bakü Ruslara verilecek, petrolünü Almanlar alacaktı. Neden oraya taarruza lüzum gördünüz? Niye bunu Başkumandanlığa haber vermediniz? Sizin yeriniz Kars’tır. Bakü’de ne işiniz var? Derhâl Kars’a dönünüz ve bir daha Başkumandanlıktan izin almadan böyle işlere karışmayın!”

Birkaç saat sonrasında Enver Paşa’nın kendi evinden gelen şu telgraf ile moraller tekrar düzelir:

“Büyük Turan İmparatorluğu’nun Hazar kenarındaki zengin bir konak yeri olan Bakü şehrinin zaptı haberini en büyük meserretle (sevinçle) karşılarım. Türk ve İslâm tarihi sizin bu hizmetinizi unutmayacaktır. Gazilerimizin gözlerinden öper, şehidlerimize Fâtihalar ithaf (hediye) ederim.”

Kafkas İslâm Ordusu ilk gelen telgrafın Alman kurmaylar tarafından gönderildiğini öğrenince, beklemeden Bakü’ye girdi. Ali İhsan Paşa da güneyde önce Van’ı kurtarmış sonrasında Tebriz’e girmişti. Böylece kuzey ve güney Azerbaycan birleşmiş oluyordu.

Hemen mülkî idarenin tanzimine başlandı. Birkaç gün içinde şehirde normal hayat başladı. Dükkânlar açıldı, yiyecek sıkıntısı en kısa sürede giderildi. Türk askerlerinin kontrolü altında Bakü, âsâyişe ve ekonomik refaha kavuştu. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin başşehri Gence’den Bakü’ye taşındı.

Yusuf Vezir Çemenzeminli; «Ali ve Nino» adlı eserinde, bağımsız bir devlet olmanın iftihar, huzur ve mutluluğunu şöyle anlatmaktadır:

“Alacakaranlıkta şehrin sokaklarında dolaşıyordum. Köşe başlarında Türk nöbetçiler bekliyordu. Sert ve çeviktiler, gözleri de dimdik bakıyordu… Eski şehir yepyeni bir hayata başlamış gibiydi… Şimdiye kadar alışkın olmadığım bir millî istiklâl duygusu beni de sarmıştı ve yeni devletin armasını, üniformalarını ve kanunlarını birdenbire sevmeye başlamıştım. Kendimi ilk kez kendi ülkemin sahibi gibi hissediyordum. Ruslar yanımdan utana sıkıla geçiyorlardı ve eski öğretmenlerim beni saygıyla selâmlıyorlardı.”

Azerbaycan millî şairi Ahmed Cevad’ın şu mısraları da dönemin bir başka şahididir:

Çırpınırdın Karadeniz, bakıp Türk’ün bayrağına,
Ah diyerdim heç ölmezdim, düşebilsem ayağına!
Ayrı düşmüş dost elinden, yıllar var ki çarpar sînem,
Vefâlıdır geldi giden, yol ver Türk’ün bayrağına!
İnciler dök gel yoluna, sırmalar diz sağ soluna!

Fırtınalar dursun yana, selâm Türk’ün bayrağına,
Hamidiye ve Türk kanı, hiçbirinin bitmez şânı,
Kazbek olsun ilk kurbanı, selâm Türk’ün bayrağına!
Dost elinden esen yeller, bana şiir selâm söyler,
Olsun bizim bütün eller, kurban Türk’ün bayrağına!..

Erzincan’a kadar uzanan Rus işgali esnasında yazılıp, Bakü’nün istiklâli döneminde bestelenen bu şiir, bütün Türk-Kafkas coğrafyasına umut olarak yayılmıştır. Kafkas İslâm Ordusu Bakü zaferinden sonra ilerleyişini durdurmamış Dağıstan bölgesine destek vererek onların da hürriyetlerini kazanmasını sağlamıştır. Lâkin Birinci Cihan Harbi’nde mağlûp olmamız üzerine 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütârekesi’ne göre Osmanlı Devleti’nin savaştan önceki sınırlarına çekilmesi gerektiği için Kafkas İslâm Ordusu, Kafkasya’dan çekilerek Doğu Anadolu’ya dönmek mecburiyetinde kalmıştır.

Bu kahraman askerlerimiz silâh bırakmamış, Doğu Anadolu’da Kâzım Karabekir Paşa’nın 15. Kolordusuna katılarak İstiklâl Harbi’nin kazanılmasında da önemli vazifeler îfâ etmişlerdir.

Osmanlı’nın çekilmesinden sonra, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti; varlığını iki sene koruyabilmiş, 1920 senesinde Sovyet işgaline uğramıştır. Bu dönemde temeli atılan millî ve mânevî değerler, Azerbaycan Cumhuriyeti kurulana kadar muhafaza edilmiştir. Günümüz Azerbaycan’ında Nuri Paşa hâlâ bir kahraman olarak yâd edilmektedir.

Merhum şair Memmed Aslan, 20 Yanvar (1990) katliâmını tel‘in ettiği «Ağla Karanfil» şiirinde, Nuri Paşa’yı şöyle anar:

Kanımızı ne çekti?!.
Ömür solmuş çiçekti…
Nuri Paşa gecikti,
Ağla, karanfil ağla!

Hudutlarımızın dışındaki soydaş ve dindaşlarımızın, anavatana inanç ve ondan beklentilerini ne kadar içli ifade etmiştir.

Kerkük, Türkmendağı, Halep, Karabağ, Musul ve daha nice diyarlar; «Gecikti!» diye figan içinde…