İSRÂ ve MÎRAC
“Âyetlerimizden bir kısmını…

YAZAR : Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

“Âyetlerimizden bir kısmını O’na göstermek için; kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir, gerçekten O işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 17/1)

Allah Teâlâ Hazretleri’nin; özelde Rasûlullah -aleyhisselâm-’a, genelde de bütün müslümanlara çok özel ikramı, ihsanı, lutfu ve keremi; İsrâ ve Mîrac hâdisesidir.

İsrâ; Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş-dönüş, gece yürüyüşü, gece yolculuğu…

Mîrac; Mescid-i Aksâ’dan Arş-ı A‘lâ’ya yükseliş ve dönüş…

Peygamberler Sultanı’nın şahsında; insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakkî ufku ile bütün süflî duygulardan ve beşerî hislerden, tertemiz bir kulluğa, en yüce mertebeye yükseliş!

Hanımlar Sultanı Hazret-i Hatice Annemiz’in vefatından bir ay sonra ve hicretten bir buçuk yıl önce; Receb ayının yirmi yedinci gecesi…

Peygamberler Sultanı, Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hânî’nin evinde veya Kâbe’nin Hatîm mevkiinde…1

Hazret-i Cebrâil -aleyhisselâm- geldi, mukaddes ve sırlarla dolu yolculuk başladı… Önce Mescid-i Aksâ’ya varıp, orada bütün peygamberlere imam olarak iki rekât namaz kıldırdı. Sonra da Arş-ı A‘lâ’ya çıkarıldı.

Kat kat çıktıkça, her katta ayrı bir peygamber ile karşılaştı. Nihayet yücelere vardı. Cennet ve cehennemi gördü. Oldukça düşündürücü şeylere şahit oldu. İlâhî huzurda çeşitli tecellîlere mazhar oldu.

İsrâ ve Mîrac hediyeleri olarak anılan, her günde beş vakit namaz, Bakara 285. ve 286. âyetleri (Âmene’r-Rasûlü), İsrâ 22 ilâ 29. âyetleri; ayrıca ümmetinden Allâh’a şirk koşmayanların cennete gireceği müjdesi ile dopdolu bir gece…2

“Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın. Rabbin kesin olarak şunları emretti:

Ancak kendisine ibâdet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara; «Üf!» bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevâzû kanatlarını indir. Ve şöyle de:

«Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, Sen de kendilerine merhamet et!»

Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız elbette Allah çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır. Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma. Çünkü (malını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. Eğer Rabbin’den beklediğin bir rahmet (rızık) için, onlardan yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı bir söz söyle. Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi hâlde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.” (el-İsrâ, 17/22-29)

İsrâ ve Mîrac yolculuğu esnasında Peygamberimiz -aleyhisselâm-, çok düşündürücü ve o nisbette ibret verici şeylerle karşılaştı. Bunların ne olduğunu sorduğunda, her birini kısaca cevaplayan Hazret-i Cebrâil, kıyâmete kadar uzayıp gidecek mesajlar veriyordu:3

Rasûlullah -aleyhisselâm- ile Cebrâil -aleyhisselâm- bir yere gelirler ki; araziyi eken, ektiğini hemen hasat yapan bir kavme rastlarlar. Bu öyle bir hasat ki; hasat tamamlanır tamamlanmaz ekinler tekrar meydana geliyor, onlar da yeniden hasat yapıyorlar. Bu hâl böyle devam edip gidiyor.

Peygamberimiz -aleyhisselâm- soruyor:

“–Yâ Cibrîl! Bunlar kimlerdir?”

Cebrâil -aleyhisselâm- cevap veriyor:

“–Bunlar mücâhidlerdir!”

Daha sonra başları taşla ezilen bir kavme rastlıyorlar. Başları ezildikçe tekrar eski hâllerine dönüyor:

“–Bunlar namaz kılmayan kimselerdir!”

İlerlemeye devam ediyorlar. Ve sadece avret yerleri örtülü olan ve hayvanlar gibi otlayan bir kavme rastlıyorlar:

“–Bunlar zânîlerdir!”

Bir adama rastlıyorlar ki; odun topluyor, fakat topladığı odunları bir türlü taşıyamıyor. Üstelik topladığı odunlar çoğalmıyor:

“–Bu; nezdinde emânet olup, emâneti edâ etmeyen, başka emânet talep eden kimsedir!”

Bir kavme rastlarlar ki, dil ve dudakları kesiliyor. Her kesilişte tekrar eski hâline dönüyor:

“–Bunlar, insanları fitneye-fesâda çağıran kimselerdir!”

Yürümeye devam ederler. Bir yere gelirler ki, küçük bir delikten çıkan büyük bir öküzle karşılaşırlar. Bu öküz, çıktığı o küçük delikten tekrar geri gitmek istemektedir. Ancak buna bir türlü muktedir olamamaktadır:

“–Bu; söz söyleyip pişman olan, fakat istediği hâlde sözünü geri alamayan kimsedir!”

Birinci kat semâda bir toplulukla karşılaştılar ki, orada insanların dudakları deve kulağı gibiydi. Bu insanların başına bir kısım memurlar vazifelendirilmiş, önce dudaklarını kesiyor, her kesilen dudak tekrar eski hâlini alıyordu. Bir yandan da ağızlarına ateş taşları konuyor, makatlarından çıkıyor ve bu hâl böyle devam edip duruyor:

“–Bunlar, dünyada yetimlerin mallarını yiyenler ve yetimlere haksızlık edenlerdir!”

Birinci kat semâda bir başka toplulukla daha karşılaşırlar. Onların da derileri kesilip ağızlarına konuyor. Başlarındaki vazifeli, her işlemden sonra; «Dünyada yediğiniz gibi yiyin bakalım!» diye bağırıyor:

“–Bunlar; dünyada koğuculuk yapan, fitne çıkaranlardır! Bunlar; insanların etlerini yiyen, insanlara söven, ırzlarına ve namuslarına saldıranlardır!”

Yine birtakım insanlar görürler ki, önlerine nefis sofralar kurulmuş ve en güzel yiyecek ve içeceklerle donatılmış. Ayrıca etraflarında da leşler ve kokuşmuş yiyecekler bulunuyor. Bu insanlar bu güzel yiyecekleri yemiyor; o leşleri, pis kokulu yiyecekleri yiyorlar:

“–Bunlar, zinâkârlardır; dünyada Allâh’ın helâl kıldığını bırakıp, harama yönelenlerdir!”

Bir topluluk daha görüyorlar ki, karınları şişmanca. Bunlar Firavun ve ailesinin yolu üzerinde duruyorlar. Firavun ve ailesi her sabah ve akşam ateşe atıldığında, onların bulunduğu güzergâhtan gidip geliyorlar. Firavun ve ailesi de bu karınları şişmiş insanların üzerlerine basarak geçip gidiyorlar:

“–Bunlar, dünyada fâiz yiyenlerdir!”

Bir başka topluluk daha görüyorlar ki; birtakım kadınlar göğüslerinden çengellere asılmış, birtakım kadınlar da baş aşağı ayaklarından çengellere asılmışlar:

“–Bunlar, dünyada zinâ eden ve çocuklarını öldüren kadınlardır!”4

Yürüme esnasında daha birçok hâdise ve manzara ile karşılaşırlar. Her biri üzerinde durup düşünmemiz gereken çarpıcı hâdiseler! Sonra da dönüp bakmalıyız kendimize! Bu dehşet verici sahneler ile aramızda ne kadar bir mesafe var? Yoksa biz de onlar gibi, hattâ daha da kötü durumda mıyız?

Hiç vakit kaybetmeden tevbeye sarılmalıyız artık. Tevbeye sarılmalı ve bir daha çirkinliklere düşmemeye kast u karar eylemeliyiz.

Peygamber Efendimiz bize böyle bir mesaj veriyor çünkü!

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

________________________________

1 Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 379.
2 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 255; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefis, c. 1, s. 312.
3 Hadis kaynaklarımız başta olmak üzere, siyer ve İslâm tarihi kaynaklarımızın hepsi, bu konuda oldukça geniş malûmat verirler. Biz burada sadece Buhârî rivâyetlerini esas aldık.
4 Buhârî, Salât, 1/1; Bed’i’l-halk, 6/17; Menâkibü’l-ensâr, 41/107.