İslâm’ın Medine’ye Girişi -2

YAZAR : Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Peygamberimiz -aleyhisselâm- ile Akabe mevkiinde buluşan Medine’nin ilk müslümanlarından Es‘ad bin Zürâre’nin arkadaşları şunlardı:

HAZRET-İ AVF BİN HÂRİS -radıyallâhu anh-

Akabe’de Hazret-i Peygamber ile buluşup müslüman olduğunda, ancak 14-15 yaşında vardı. Medine’ye döndüğünde ilk işi; en yakınları olan ailesine, yani anne-baba ve kardeşlerine İslâm’ı anlatmak oldu.

Hazret-i Avf -radıyallâhu anh-, İslâm ile şereflendiğinde yüzüne yansıyan nur, ev halkını da içine alıverdi. Hemen ardından da önce babası Hâris, sonra sevgili annesi Afrâ, sonra da sevgili kardeşleri Muâz ile Muavviz hiç tereddüt etmeden İslâm’a girdiler.1

Hazret-i Avf bin Hâris -radıyallâhu anh-, sadece aile efrâdını değil; Medine’nin mahallelerini gezerek kapı kapı dolaştı, Allah ve Rasûlü’nü anlatmaya ve insanları İslâm’a davet etmeye çalıştı…

HAZRET-İ RÂFİ‘ BİN MÂLİK -radıyallâhu anh-

İslâm’dan önce okuma-yazma nisbetinin çok düşük olduğu bir dönemde; okuma-yazma bilmesinin yanında, şiir ve edebiyat ile de meşgul olan Hazret-i Râfi‘ -radıyallâhu anh-, Hazrec kabîlesinin önde gelen şahsiyetlerinden biriydi.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i bir kere dinleyince; O’na ve O’nun anlattıklarına öyle bir gönül verdi ki, artık O’nsuz yaşayamayacak bir duruma geliverdi. Medine’ye de O’nunla dönmüştü âdeta. O’nu öylesine canlı bir şekilde temsil ediyordu ki, onu görenler hayranlıklarını gizleyemiyorlardı.

Mâlik bin Aclân ile Mâviyye bint-i (Aclân) bin Zeyd’in oğlu olan Hazret-i Râfi‘ -radıyallâhu anh-; anne-babası başta olmak üzere, bütün ev halkını İslâm’a davet etti. Aile efrâdı ve çevresinde İslâm’ın yayılması için, elinden geleni yaptı. Rifâa ve Hallâd adlı iki oğlu içlerinde olmak üzere, yakın çevresi onun o güzel anlatımı ve örnekliği sayesinde İslâm ile şereflendiler.2

HAZRET-İ KUTBE BİN ÂMİR -radıyallâhu anh-

Âmir bin Hadîde ile Zeyneb binti Amr’ın oğlu olan Hazret-i Kutbe -radıyallâhu anh-; Akabe mevkiinde Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile buluşup müslüman oldu ve Medine’ye döner dönmez en yakınlarından başlamak üzere, bütün çevresine İslâm’ı anlatmaya başladı. Bir yandan çok güzel örnek olmaya gayret gösterirken, diğer yandan da çok güzel bir üslûp ile anlatıyor, gönüllerin İslâm ile buluşmasına vesile oluyordu.3

HAZRET-İ UKBE BİN ÂMİR -radıyallâhu anh-

Âmir bin Nâbi‘ ile Fükeyhe bint-i Seken’in oğlu olan Hazret-i Ukbe -radıyallâhu anh-; Peygamberimiz ile buluşup müslüman olur olmaz, bu güzelliğin her tarafa yayılması aşkına düştü. En yakınlarından başlamak üzere, kapı kapı dolaşarak insanları İslâm’a davet etmeye çalıştı.

Peygamber Efendimiz’den dinlediği gibi Kur’ân okumaya gayret eden Hazret-i Ukbe -radıyallâhu anh-; gece-gündüz demeden çalışıyor, İslâm gülistanının nâdîde güllerinden biri olduğunu her hâlinden belli ediyordu.4

HAZRET-İ CÂBİR BİN ABDULLAH -radıyallâhu anh-

Abdullah bin Amr ile Enîse bint-i Ganeme’nin oğlu olan Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-; Akabe mevkiinde Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile buluşup müslüman olduğu günlerde, henüz 14-15 yaşında bir gençti.

Peygamberler Sultanı ile ilk defa karşılaşan Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-; îmân ile beraber O’na öyle kopmaz bir bağla bağlanıverdi ki, buna kendisi bile şaşırmıştı. Çocuk-genç arası bir yaşta olmasına rağmen; Allah ve Rasûlü’nü tanımış, en yetkili ağızdan Kur’ân dinlemiş ve ilklerin ilki olmakla şereflenmişti.

Hazret-i Peygamber’in güzelliğinden güzellik devşirerek, bir başka güzelliğe erişen Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-; artan bir aşk ile beraber, Medine’ye dönmüş ve O’nu orada en güzel bir şekilde temsil etmişti. Aile efrâdından işe başlayarak, en yakınlarının İslâm ile şereflenmesine vesile olup, bahtiyar bir genç olarak tarihe geçiverdi.5

HAZRET-İ ZEKVÂN BİN ABDİ KAYS -radıyallâhu anh-

Daha önce zikredildiği gibi, öncelikle ilk altı kişi çok meşhurdur. Bu çok özel altı kişinin dışında biri daha var ki; adı Zekvân bin Abdi Kays olup, o da yine Hazret-i Es‘ad bin Zürâre -radıyallâhu anh-’in grubu içindeydi. Fakat o an için bu altı kişi ile beraber değildi. Hazret-i Peygamber ile aynı günlerde yine Akabe’de, ancak başka bir yerde buluştuğu için, ilk altı kişi içinde ismi geçmiyor. O da Medine’nin ilk müslümanlarından biridir.6

Peygamberler ve Gönüller Sultanı ile Akabe mevkiinde buluşan bu güzîde altı kişi; İslâm ile şereflendiklerinde, şereflerin en büyüğü ile şereflendiklerinin farkına vardılar. Allah ve Rasûlü’nün aşkı ile yeni bir hayata kapı aralayan bu mümtaz insanlar; daha orada iken, güvendiklerine ve yakın arkadaşlarına İslâm’ı anlatmaya başladılar. Rivâyetlere göre Hazret-i Zekvân -radıyallâhu anh- da bu çabanın sonunda Hazret-i Peygamber ile görüşüp müslüman oluverdi.

O da diğer arkadaşları gibi; Medine’ye döner dönmez faaliyetlere başlayıp, en yakınları başta olmak üzere, çevresine İslâm’ı anlatarak, onları müslüman olmaya davet etmeye koyuldu.

HAZRET-İ ES‘AD BİN ZÜRÂRE -radıyallâhu anh- ve ARKADAŞLARI; NASİPLİ İNSANLAR

Haklarında hayır dilenmiş, hayrın da en yücesine erişmiş fazîlet kahramanları… Kıymet bilen kıymetliler…

Peygamberler Sultanı’nı bir defa görmeyle, O’nu bir defa dinlemeyle, verilen mesajı ciddî bir şekilde kavramayla İslâm ile şereflenerek, en güzel bir kurtuluşla kurtulmayla saâdetin zirvesine eren zirve şahsiyetler…

Bir büyük şahsiyeti görmek ve onu dinlemek başka; o büyük şahsiyeti önce gözlerimizle sonra da yürekten akıp gelen bir muhabbetle, gönlümüze alarak onun gönlüne girmek ve ondan dinleyip öğrendiklerimizle hayata tutunmak başkadır.

Bir şeyi dinlemek, okumak, öğrenmek başka; onu bütün hayatımıza yansıtmak başkadır…

İşte bu başka başkaları Hazret-i Es‘ad -radıyallâhu anh- ve arkadaşları çok güzel bir şekilde anlamışlar ve hayatlarını da bu yeni prensiplere göre düzenleme derdine düşmüşlerdi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; sadece Akabe mevkiinde değil, Mekke ve çevresinde on yılı aşkın bir zamandan beri İslâm’ı anlatıyor, insanları İslâm insanı olmaya davet ederek, onların kurtuluşu için gece-gündüz tebliğe devam ediyordu. Akabe mevkiinde de sadece bu altı kişiye değil, bir tek kişiyi bile ihmal etmeden, bütün herkese anlatıyor; herkesi İslâm’a davet ediyordu. Fakat gözleri ve kulakları ile beraber, gönüllerini de hakka ve hakikate kapatanlar, kör ve sağır bir tavır sergiliyorlardı. Bu yetmiyormuş gibi, böylesine kıymetli bir davete karşı çıkıyorlar, Örnekler Örneği olan Peygamberler Sultanı’na da demedikleri çirkin lâfları ve yapmadıkları kötülüğü bırakmıyorlardı. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, her şeye rağmen insanları İslâm ile kurtuluşa davet ediyordu.

Hazret-i Es‘ad ve arkadaşları; bu davete ciddî bir şekilde kulak verdikleri için, bu büyük nimetten nasiplenmişler ve Medine’nin ilk müslümanları olmuşlardı.

İslâm, onlar için hayat kaynağı olmuştu artık. İslâm’ı öğrenmek, yaşamak ve tebliğ etmek en büyük idealleri hâline gelmişti. Hem öyle ki, daha Akabe mevkiinden ayrılmadan başlamışlardı çalışmalara. Zekvân buna en güzel örnekti.

Meyve ağaçları, meyveleri ile kıymet kazanır. Yani meyve ağacı meyve verdikçe kıymetlidir. Meyve vermeyen meyve ağacına, hiç kimse kıymet vermez.

Müslüman da meyve ağacı gibidir. İslâm’ı ihlâsla yaşadığı ve çevresine yararlı olduğu sürece kıymet kazanır. Peygamber Efendimiz, müslümanı böyle tanımlıyor çünkü…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

____________________________________

1 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 219; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, c. 2, s. 197.
2 Ahmed en-Nedvî, Asr-ı Saâdet, c. 3, s. 393.
3 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğābe fî Ma‘rifeti’s-Sahâbe, c. 4, s. 404.
4 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüve ve Ma‘rifetü Ahvâli Sahibi’ş-Şerîa, c. 2, s. 174.
5 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 219.
6 İbn-i Abdilber, el-İsti‘âb fî Ma‘rifeti’l-Ashâb (İsâbe Kenarında), c. 2, s. 466.