İlâhî Emirler ve Tavsiyeler

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

i_ozturk-sayı-141

Ey kardeş!

Cenâb-ı Hak, önceki peygamberlere vahyetti. Onlara da ilâhî tâlimatları oldu. Bu suhuf ve kitaplar günümüze sıhhatli bir şekilde nakledilememişse de, bilhassa müslüman olan ehl-i kitâb âlimleri vesilesiyle elimize ulaşan rivâyetler vardır. Bunlar eğer, Kitap ve Sünnet’e muhalif değilse, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerdeki hakikatlere muvâfık ise; bunlardan hikmet ve ibret nazarıyla istifade etmekte beis yoktur.

Hak dostlarından Yemenli Abdullah bin Alevî el-Haddad Hazretleri de eserinde bunlardan hikmet dolu olanları nakletmiştir. Biz de ibret ve tefekkür nazarıyla okuyalım:

Rivâyete göre;

Allah Teâlâ Âdem -aleyhisselâm-’a vahyetmiştir:

“Dört haslet vardır ki, bunlar senin ve neslin için bütün iyiliklerin tümüdür. Bunların biri Bana ait, biri sana ait, biri Ben’imle senin aranda, biri de Ben’imle kullarım arasındadır.

Bana ait olan; kulluğu yalnızca Bana yapıp hiçbir şeyi ortak koşmamandır.

Sana ait olan amelindir. Sana onun karşılığını vereceğim.

Seninle aramızda olan; senin duâ etmen, Ben’im de icâbet etmemdir.

Ben’imle kullarım arasında olan; onlardan nasıl bir arkadaşlık bekliyorsan, onlara o şekilde arkadaşlık etmendir.”

İbrahim -aleyhisselâm-’ın suhufunda da şunlar yazılı imiş:

“Akıllı kimse diline sahip olur; zamanını bilir, işini ona göre yapar.

Akıllı kimsenin dört saati vardır, yani zamanını dörde ayırır:

Birinde; Rabbine münâcât eder, yalvarır.

Birinde; kendisini hesaba çeker.

Birinde; kardeşleriyle oturup sohbet eder, onlara kusurlarını gösterir.

Birinde de; kendi kendisiyle kalır yani mubah ihtiyaçlarını karşılar.”

Allah Teâlâ’nın, peygamberlerinden birine şöyle vahyetmiş olduğu bildirilmiştir:

“Kavmine söyle! Düşmanlarımın girdikleri yere girmesinler. Düşmanlarımın giydiklerini giymesinler. Düşmanlarımın bindiklerine binmesinler. Düşmanlarımın yediklerini yemesinler. Sonra onlar da onlar gibi Bana düşman olurlar.”

Allah Dâvud -aleyhisselâm-’a vahyetmiş:

“Yalnızca Bana ısın, Ben’den başkalarından ürper.

Ey Dâvud! Kullarımın sıddîk olanlarına de ki:

«Ben’imle sevinsinler, Ben’i anmakla nimetlensinler.»

«–Ey Dâvud! Ben’i kullarıma sevdir.»

Dâvud -aleyhisselâm- dedi ki:

«–Yâ Rabbî! Sen’i onlara nasıl sevdirebilirim?»

Allah buyurdu:

«–Onlara nimetlerimi hatırlat.

Ey Dâvud! Kim Ben’den kaçanı Bana döndürürse onu kahraman yazarım.

Ey Dâvud! Ben’i arayan, Ben’i isteyen birini bulduğun zaman; onun hizmetçisi ol!

Ey Dâvud! Dünyanın sarhoş ettiği âlime Ben’i sorma. Seni de yolundan saptırır. Onlar kullarımın yol kesicileridir.

Ey Dâvud! İyilerin amellerini işle, fâcirlerin yüzüne tebessümle bakma, dostlarımla beraber bulun, onlarla içli dışlı ol, düşmanlarıma kesinlikle muhalif bulun.

Ey Dâvud! Dul ve yetimlere şefkatli bir baba gibi ol ki rızkını artırayım, günahlarını affedeyim.

Ey Dâvud! Gözünü koru, dilini muhafaza et. Çünkü Ben fâsıkları sevmem, kendin için ve günahkârlar için istiğfarı çok yap.»”

Allah Teâlâ peygamberlerinden birine şöyle vahyetmiş:

“Öfkelendiğin zaman, Ben’i hatırla. Öfkelendiğim zaman seni anayım ve helâk ettiklerim arasında seni de helâk etmeyeyim.”

İsa -aleyhisselâm-’a da şöyle vahyedilmiştir:

“İsrailoğullarına şöyle söyle:

Evlerimden her birine ancak temiz kalplerle, Ben’den korkan gözlerle, temiz bedenlerle girin. Onlara haber ver ki; onlar üzerinde kul hakkı bulunurken duâlarına icâbet etmem.”

Allah Teâlâ İsa -aleyhisselâm-’a yine şöyle vahyetmiştir:

“Ey Meryemoğlu! Kendine öğüt ver. Bu öğüdü kendin aldı isen, insanlara öğüt ver, yoksa Ben’den utan.”

Bir başka ilâhî tâlimat şöyledir:

“Kulum! Bana gözlerinden gözyaşı ikram et, kalbinden de huşû ikram et; sonra Bana duâ et istediğini vereyim. Ben sana yakınım ve icâbet edenim.

Kulum! Şehirler ve kaleler üzerinde dur ve insanlara Ben’den iki sözü ulaştır. Onlara de ki; yalnızca temiz şeylerden yesinler, yalnızca hakkı söylesinler. Onlardan biri bir işe gireceği zaman, sonunu düşünsün, eğer iyi olacaksa devam etsin, kötü olacaksa bıraksın.”

Allah Teâlâ Dâvud -aleyhisselâm-’a vahyetmiş:

“–Ey Dâvud! Günahkârları müjdele, sıddîkları uyar.”

Dâvud -aleyhisselâm-;

“–Yâ Rabbî! Sıddîkları nasıl uyarayım, günahkârları nasıl müjdeleyeyim?” diye sorduğunda, Allah Teâlâ;

“–Günahkârları müjdele, çünkü büyük günahları da bağışlarım. Sıddîkları uyar, amellerini beğenip aldanmasınlar. Çünkü Ben adlimle hesabımı bir kimseye koyacak olursam muhakkak helâk olur. Yani bir kimseyi adlimle hesaba çekecek olursam kurtulamaz.

Ey Dâvud! Ben rahmeti kendime yazdım. Ben’den mağfiret isteyeni bağışlarım. Günahların büyüğünü, küçüğünü hep mağfiret ederim. Bunlardan hiçbiri Bana büyük görünmez. Kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayınız, rahmetimden ümit kesmeyiniz. Çünkü rahmetim her şeyi içine almıştır. Rahmetim gazabımı geçmiştir. Göklerin ve yerin hazineleri elimdedir. Hayrın tamamı Ben’im elimdedir. Yarattığım hiçbir şeyi kendi ihtiyacım için yaratmadım. Yalnızca kudretim bilinsin, görenler de yarattıklarımı nasıl yönettiğimi ve sanatımı görsünler diye yarattım.

Ey Dâvud! Ben’i dinle, söylediğim haktır. Kullarımdan Ben’im azabımdan korkarak gelen kuluma ateşimle azap etmem.

Ey Dâvud! Ben’den işit, hakkı söylüyorum. Kullarımdan kim günahlarından utanarak Bana gelirse, Ben onun amellerini yazan meleklere onları unuttururum ve onu hesaba çekmem.

Ey Dâvud! Ben’den işit, hakkı söylüyorum. Eğer kullarımdan bir kul; dünya dolusu günah işlese ve bir süre bu günahlarda ısrar etse sonra pişman olup bir tek defa Ben’den mağfiret istese, Ben de onun kalbinden tekrar o günahlara dönüş niyeti bulunmadığını görürsem, bir kuşun gökten yere düşmesinden daha çabuk o günahları onun üzerinden atarım.”

Dâvud -aleyhisselâm- dedi ki:

“–Yâ Rabbî! Bunun için Sana hamd ediyorum. Sen’in hakkında yalnızca bunu bilen kimse dahî Sen’den ümidini kesmemelidir.” (Allah Yolunda Adım Adım, s. 183-188)

Cenâb-ı Hak, cümlemizi bu ilâhî ve kudsî tavsiyelere uygun ihlâslı ameller işlemeyi nasip ve müyesser eylesin.

Kelâmı ehline söyle,
İşitir âr eylemez.
Dört kitabı tefsir etsen,
Cahile kâr eylemez. (Gülzâr-ı İrfan)