HİKMETLİ NASİHATLER

YAZAR : Sami GÖKSÜN

Cenâb-ı Hak; Hazret-i Lokmân’a “Hikmet verdik.” buyurdu. Onun evlâdına vaaz ü nasihatlerini, Kur’ân-ı Azîmüşşân’da bizlere de duyurdu.

“Hani Lokmân da oğluna nasihat ediyordu ve demişti ki:

«Yavrucuğum, Allâh’a şirk koşma! Çünkü şirk çok büyük bir zulümdür.»” (Lokmân, 13)

Her şeyin başı îman!.. Evlâtlarımıza evvelâ tevhidi öğreteceğiz.

Her şeyden önce şirk, büyük bir zulüm ve bir haksızlık. Allâh’ın hakkını Allah’tan başkasına da vermek sûretiyle haksızlık… Yalnızca Allâh’a kulluk etmek için yaratılmış, şerefli insanı kendisi gibi bir yaratık olan, hattâ çoğu zaman kendisinden daha basit varlıklara kulluk ettiren şirk anlayışı, insana da zulüm. İnsanın kıymetine de haksızlık!..

Gafil insan, başka putlara, sözde ilâhlara tapındığı gibi, bir de kendi hevâ ve hevesine tapınır. Evet! Allâh’a îmân olmasaydı, insan; Nemrut, Firavun, Kārun misali kendini ilâh zannedecek kadar şımaracaktı.

Diğer taraftan sadece Allah karşısında eğilen baş, İslâm’da mükerrem insanı temsil eder.

İşte böyle bir varlık ve hayat anlayışı, insanı; hevâ ve nefsine, duygu ve isteklerine, hemcinslerine, diğer varlıklara; dünyanın geçici mevki-makam ve zevklerine kul-köle olmaktan kurtararak bütün varlık dünyasının üzerinde bir kıymet ve öneme yükseltecek, ahsen-i takvîm sûretinde bir varlık olmasını sağlayacaktır. Bu konum ise; onun, dünya ve âhiret saâdetinin en temel prensibidir. Zira Allâh’a îmân ederek O’na kul olmaktan kaçınan insanın, binlerce mâbûda kulluk etmek zorunda kaldığı/kalacağı gayet açık bir hakikattir.

Lokman -aleyhisselâm-’ın ilk öğüdünden sonra Cenâb-ı Hak, ikinci sırada anne-babaya ihsan emrini bildirmektedir. Bu İsrâ Sûresi’nde de bu tertip üzeredir:

“Rabbin; sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara; «Öf!» bile deme, onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek üzerlerine kanat ger ve; «Rabbim küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, Sen de onlara merhamet et!» diye duâ et.” (el-İsrâ, 23-24)

Cenâb-ı Hakk’a kulluk ile anne-babaya iyilik arasında şöyle bir vefâ bağlantısı vardır:

Yüce Rabbimiz, vücudumuzu yaratıp her türlü nimeti bizlere ihsan etmesi sebebiyle ibâdet edilmeye lâyık olduğu gibi; ana-babamız da, yetişkin bir insan oluncaya kadar bize yapmış oldukları ihsanlarına, verdikleri emeklerine karşılık saygı ve hürmet görmeye en lâyık insanlardır.

Ya anne-baba arasındaki sıralama?

Bu konuda Ebû Hüreyre’den şöyle bir hadis rivâyet edilir:

“Peygamberimiz’in huzûruna bir adam geldi ve;

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! İnsanlar içinde iyi davranılmaya en fazla lâyık olan kimdir?” diye sordu.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

«–Annendir!» buyurdular.

Adam;

«–Annemden sonra kimdir?» diye sordu.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

«–Annendir!» diye cevap verdi.

O adam üçüncü defa da aynı soruyu sordu.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine;

«–Annendir!» buyurdu.

Adam;

«–Sonra kim gelir?» deyince, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

«–Sonra babandır!» buyurdular.” (Buhârî, Edeb, 2)

Demek ki;

Ana hakkı, baba hakkından önce gelir.

Hazret-i Lokman, ferdî ve içtimâî ibâdetler ve edep tavsiyeleriyle devam eder. Fakat önce bütün bu tavsiyelerle alâkalı mühim bir noktaya temas eder:

Ne yaparsan Allah bilir. O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz. Çocuk dünyasına müşahhas bir misal verir: Hardal tanesi kadar da olsa, hiçbir iyilik veya kötülük kaybolmaz. O amel, Allâh’a ulaşacaktır ve o davranış mükâfat veya ceza olarak mutlaka karşına çıkacaktır.

Bundan sonra kulluğun özü ve inancın fiile dönüştüğü temel ibâdet olan namazı emretmiştir.

Bu hususta nice âyetler vardır:

Hikmet dolu iki misal:

“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.” (el-Bakara, 43)

“(Habîbim!) Sana vahyedilen Kur’ân’ı oku ve namaz kıl. Hiç şüphesiz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı anmak en büyük ibâdettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (el-Ankebût, 45) buyurmaktadır.

Bu konuda İbn-i Mesʻud -radıyallâhu anh- buyurur ki:

“Ben Peygamber Efendimiz’e;

«–Allah katında hangi davranış daha sevimlidir?» dedim.

«–Vaktinde kılınan namazdır.» buyurdu.

«–Bundan sonra hangisidir?» dedim.

«–Ana-babaya ihsandır. İyilikte bulunmaktır.» buyurdular.” (Buhârî, Mevâkît, 5)

Lokman Hakîm’in nasihatlerinde sıra içtimâî vazifededir:

•Emr-i bi’l-mâruf nehy-i ani’l-münker…

Yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak…

İyilik diye tercüme ettiğimiz «mâruf»; aklın ve dînin güzel gördüğü, Kur’ân ve Sünnet’e uygun olan her şeydir.

Kötülük diye adlandırdığımız «münker» ise; aklın ve dînin çirkin gördüğü, Kur’ân ve Sünnet’e uygun olmayan her şeydir.

Demek ki, îman, anne-babaya vefâ ve namaz yetmez. Etrafımıza faydalı olmamız gerekir.

Yüce Rabbimiz bu mevzuda şöyle buyurmaktadır:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğe engel olan bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)

Rasûl-i Ekrem Efendimiz de bu konu ile alâkalı şöyle buyurmuştur:

“Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin! Bu ise îmânın en zayıf hâlidir.” (Müslim, Îman, 78)

Bu vazifenin «Nasıl» yerine getirileceği mühimdir. Lokman -aleyhisselâm-’ın bundan sonraki tavsiyeleri de hep, ahlâk ve edep üzerinedir:

Sabır ve rızâ…

Sebat, azim ve kararlılık…

Tevâzu ve mahviyet…

Kibirden, böbürlenmeden kurtulmak…

Yürüyüşte itidal…

Konuşmada itidal…

Estetik ve güzelliği aramak…

Ecmel, ahsen ve ekmel olanı aramak…

İşte en güzel kulluk ölçüleri…

Kur’ân-ı Kerim’den bir sahîfesinde gönül dünyamıza bu mesajlar verilmekte. Hakk’ın yüce kelâmında, daima dünya ve âhiret saâdetimizi temin edecek güzelliklerle karşılaşırız. Onu hakkıyla okuyup anlamayı, anladığımız gibi de yaşamayı Rabbim cümlemize nasip eylesin.

Âmîn…