HELÂL ve HARAM KAZANÇ -2-

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

İnsan, kesb-i kemâl etmek için ibâdetlere sarılır.

Ancak, ibâdetlerinden fayda görebilmesi için helâl lokma ile beslenmesi şarttır.

Namaz, oruç, hac, sadaka gibi ibâdetlerini artırarak Allâh’ın rızâsını bol bol kazanmak isteyen iyi niyetli mü’minlere çok önemli bir hatırlatmayı Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın oğlu Abdullah yapıyor, diyor ki:

“Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi olsanız da; haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibâdetleri kabul etmez.” (İhyâ, 2/239)

Haram lokma yiyen için daha büyük tehlikeyi Peygamberimiz’in amcası Hazret-i Abbâs’ın oğlu Abdullah -radıyallâhu anhümâ- şöyle haber veriyor:

“Kursağında haram lokma olan kimsenin ibâdetini Allah kabul etmez!” (İhyâ, 2/239)

Kulluk görevimizi ibâdetlerimizle yerine getirmiyor muyduk? Ve ödenmesi gereken en âcil borç, kulluk borcu değil miydi? İşte büyük tehlike haram lokma ile beslenenler için… Bir taraftan borcunu ödeme, görevini yerine getirme gayreti içinde ve kendisini kurtaracağı ümidiyle kıldığı namaz, işlediği sâlih ameller… Fakat diğer tarafta dünya hırsıyla dikkat etmediği, kazancına karıştırdığı, yediği ve çocuklarına yedirdiği haram lokma ile bütün bu gayretinin hiçe sayılması… Ne büyük gaflet!..

Haram lokma yiyenin duâsı da kabul olmaz. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı-başı dağınık, toz-toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak;

«Yâ Rabbî! Yâ Rabbî!..» diye duâ eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duâsı nasıl kabul edilir!..” buyurdu. (Müslim, Zekât, 65)

İşte duâ ediyorum da kabul olmuyor, diyenlerin kafasındaki tereddüdü gideren ve kendini tedbire zorlayan cevap… Rasûl cevabı…

Ashabdan Sa‘d -radıyallâhu anh- da Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den bir istekte bulunuyor;

“–Yâ Rasûlâllah! Allâh’a yalvar da duâsı kabul olanlardan olayım.” diyor.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cevaben;

“–Helâl lokma ye, duân kabul olsun.” buyuruyor. (Taberânî)

İşte Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hepimize mesajı. Her mü’minin en çok muhtaç olduğu şeylerden biri de duâlarının kabulüdür. Her yakarışta, ellerini açtığında; dudaklarından dökülen duâlar:

«Affet… İhsan et… İkram et… Sağlık ver… Nimet ver…» Ve bu isteklerinin kabulünü ister. Daha doğrusu müslüman; duâlarla, duâlarının kabul olacağı ümidiyle yaşar. Müslümanın îmânına yakışan da budur zaten…

Ulemâ duâyı daha geniş anlamda alıyor ve;

“Mü’minin namazı, haccı, zekâtı, ziyareti, her türlü davranışı duâdır.” diyor.

Bu açıklamaya göre, müslümanın yaptığı her türlü amelinin kabulü için yediği lokmanın helâl olması şarttır. Aksi takdirde duâsı kabul olmadığı gibi, ibâdetleri de boşa gider. (Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, 14/306)

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunu açık olarak bize şöyle bildiriyor:

“Kıyâmet günü hiçbir kul;

«Ömrünü nerede geçirdiğinden»

«İlmi ile ne gibi işler yaptığından»

«Malını nereden kazanıp nereye harcadığından»

«Vücudunu nerede yıprattığından» sorulmadıkça bulunduğu yerden ayrılamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 1)

Dünyada olduğu gibi, hesap günü de;

«Nereden buldun?» «Nerelere harcadın?» kanunu olacak. Cevabı mutlaka alınacak. Nereden buldun, nereye harcadın? İnkârı mümkün değil. Yalancı şahit getirmek de yok. Sahte evrakla, naylon faturalarla gerçeği saklamak da imkânsız… Her şey olduğu gibi ortaya serilecek. Hattâ bu duruma, vücudun organları bile şahitlik edecek…

Değer mi; «Nereden buldun?» sorusuna ter dökerek, kızararak cevap aramak?.. Haram kazançla, geçici dünya zevkleri için ebedî âhiret saltanatını gölgelemek, yok etmek…

Unutmamalıdır ki verilen her nimetin suâli mutlaka sorulacaktır. Müslüman buna hazırlıklı olmalıdır. Daha doğrusu her müslüman çok iyi ve çok dürüst bir muhasebeci olmak durumundadır. «Nereden buldun? Nerelere harcadın?» suâline karşılık hesabını ve muhasebesini iyi tutması gerekir. Çünkü kazançta olduğu gibi harcamada da helâl-haram durumu söz konusudur. Haram yollara, gayr-i meşrû yollara harcama da lüks ve israf içinde harcama da sorumluluğu gerektirir. Mekruh veya haram noktasında, sorumluluğu gerektirir.

Sorarlar mü’mine;

«Komşun açlıktan kıvranırken sen çocuğunun düğününde dövizleri nasıl saçıyordun gelinin veya sünnet çocuğunun başına!?.»

«Birçok garip müslüman, kümes gibi bir eve muhtaçken; yazlarda birkaç yazlıkta, kışlıkta, villâlarda lüks içinde nasıl yaşadın, lüks arabalara bindin?» diye sorar Rabbü’l-Âlemîn. İşte bunun için âhiretin hesabını yapan her müslüman; iyi, samimî ve dürüst bir muhasebeci olmalıdır, olmak zorundadır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında bir genç müslüman olmuştu. Rasûlullah ona Tekâsür Sûresi’ni öğretmişti. Sonra onu bir kadınla evlendirdi. Genç, kadının yanına girip de büyük bir çeyiz ve birçok nimet görünce;

“Ben bunları istemem!” diyerek çıktı gitti.

Peygamberimiz genci çağırıp da yaptığının sebebini sorunca, genç (sûrenin sonundaki âyeti okuyarak);

“Sen bana;

«Sümme le tüs’elünne yevmeizin ani’n-naîm: Sonra o gün nimetlerden muhakkak sorulacaksınız.» diye öğretmedin mi? Ben onların cevabını vermeye güç yetiremem yâ Rasûlâllah!” dedi. (Hak Dîni, Kur’ân Dili, 9/416)

Bu genç sahâbînin inancındaki samimiyeti yakalamak gerek… Örnek bir davranış, lâfta kalmayan, hayata geçirilen îman örneği.

Harcanan nefesin, sarf edilen enerjinin boşa gitmemesi için Rasûlümüz’ün mübârek sözünü tekrar hatırlatıyorum:

“Helâl lokma ye, duân kabul olsun.”

Cenâb-ı Hak, cümlemizi bu güzel tavsiyelere uymayı ve duâsı kabul olanlardan olmayı nasip eylesin. Âmîn…

Ey kardeş!

“Hesabını güzel tut ki, hesabın güzel tutulsun.”

(Gülzâr-ı İrfan)

__________________

Not: Abdullah SEVİNÇ Beyin «Duâlarımız Kabul Olmuyor mu? Neden?» isimli risâlesinden özetlenerek alınmıştır. Kendilerine teşekkür ederim.