GIYBET

YAZAR : Sami GÖKSÜN

sami_goksun-yuzakidergisi-haziran2015

Dînimizde büyük günahlardan biri de gıybettir.

Bir kimsenin gıyabında onun ayıplarını söylemek, anlatmak; herhangi bir işaretle onun hareketlerini izah etmek; kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı bir şeyi başkasına anlatmak; bir kişinin ister ahlâkında, ister işlerinde, ister sözlerinde, ister dînî ve ailevî yaşayışında, ister giyim ve kuşamında olsun; aleyhinde konuşulan kimse bunu duyduğunda hoşlanmazsa, üstelik üzülürse bütün bunlar gıybettir. Gıybet ise dînimizde haramdır. Fitnelerin çıkmasına sebeptir. Onun için bu noktada, gıybetten ve sebep olacağı fitneden kaçınmak gerekir.

Peygamber Efendimiz, ashâbına;

“–Gıybet nedir, bilir misiniz?” buyurdu.

“–Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dediler.

Hazret-i Peygamber;

“–Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır.” buyurdu.

“–Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu.

“–Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yok ise, o zaman ona iftira ettin demektir.” buyurdu. (Müslim, Birr, 70)

Anlaşıldığı gibi gıybet; bir kimsenin duyduğu takdirde incinme ihtimali olan şeyleri, onun bulunmadığı yerlerde söylemektir. Kusur olarak söylenen şeyler; o kimsede var ise gıybet, yok ise iftira olur.

Bir kimse bir başkasından incinmişse; onun ayıp ve kusurlarını, kötülüklerini araştırmaya başlar. Buldukları kusurları ifşâ ederek kin ve düşmanlığını tatmin etmeye çalışır. Böylece incindiği insandan intikam almaya başlar.

Gıybetin bir başka sebebi; bir kimsenin kendisine bazı kimselerden düşmanlık ve zarar geleceğini vehmetmiş olmasıdır. Bu vehme kapılanlar; etraflarına çeşitli pislikler atarak, şerlerinden herkesin özellikle dünyaya ait çeşitli menfaatlerde kendilerine rakip gördükleri kimselerin çekinmesini isterler. Şüphesiz bunlar, Allah katında insanların en şerlisidirler. Zamanımızda bu tip ruh hastaları, gıybet ustaları, o kadar çoğalmıştır ki bu çirkin hasletler; âdeta ayıp ve ar olmaktan çıkmış, hattâ böyleleri başarılı kişi kabul edilir hâle gelmiştir.

Gıybet ehli; bir mecliste başkalarının fazîletlerinden söz edilecek olsa, her birine bir kusur bulurlar. Kendilerinin kusursuz olduklarını yaymaya çalışırlar.

Bu noktada Süfyan bin Abdullah -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Bir gün Efendimiz’e;

“–Bana sımsıkı sarılacağım bir amel bildirir misiniz?” dedim.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdular:

“–«Rabbim Allah’tır!» de, sonra da dosdoğru ol!”

“–Yâ Rasûlâllah! Korkacağım en tehlikeli şey nedir?”

Efendimiz mübârek dilini eliyle tutarak şöyle buyurdular:

“–İşte budur.” (Tirmizî, Zühd, 61)

Dînimiz İslâm; huzurlu bir toplum hayatına büyük değer verdiği için; sû-i zan, tecessüs ve gıybet gibi içtimâî hayatı altüst edecek, beşerî münasebetleri bozacak şeylerin tamamını haram kılmıştır.

Bu hususta Cenâb-ı Hak, Hucurât Sûresi’nin 12. âyetinde şöyle buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü bazı zan vardır ki günahtır. Bazınız da bazınızı arkasından çekiştirmesin (gıybet etmesin). Sizden herhangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan (ölü etini yemekten) tiksindiniz. Allah’tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir.”

Bu âyetinde yüce Rabbimiz; bizlere, gıybetin ölü eti yemek kadar çirkin olduğunu anlatmaktadır.

Çirkin söz, arkadan çekiştirme (gıybet), söz taşıma (nemîme), yalan ve iftira; kötü sözler cümlesindendir. Bu noktada mü’min uyanık olmalı, dünyada yaptığı her amelin bir gün âhirette karşısına çıkacağını bilerek yaşamalıdır. Öyle bir günden bahsediyoruz ki, kendi uzuvlarımızın kendi aleyhimize şahitlik edeceği bir gün.

Cenâb-ı Hak bu hususta Kur’ân’ında şöyle buyuruyor:

“Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhinde şahitlik edeceği gün; onlar için çok büyük bir azap vardır.” (en-Nûr, 23-24)

Evet, kişinin yaptığı hiçbir şey karşılıksız kalmayacak. Gıybet edenlerin, yalan söyleyenlerin, koğuculuk yapanların, iftira edenlerin; dilleri, elleri, ayakları Allâh’ın huzûrunda sahiplerinin aleyhinde şahitlik edecektir.

Şu hâlde mesele ne olursa olsun; bir müslümanın gıyabında konuşulan şey onun hoşuna gitmezse, o gıybet sayılır. Haramdır. Ölü eti yemekten daha da çirkindir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Mîrâca çıkarıldığım vakit bakırdan tırnakları bulunan, onlarla yüzlerini ve göğüslerini yırtan bir kavme uğradım. Bunlar kimlerdir ey Cibril?” diye sordum.

Cibril;

“–Bunlar (gıybet ederek) insanların etini yiyen ve onların şereflerine saldırıp duranlardır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 40)

Günümüzde insanlar gıybet mevzuunda çok gaflet ediyorlar, önemsemiyorlar. Oysaki kul hakkı olarak da karşımıza çıkacak olan bu konu, bizleri çok zor durumlarla karşı karşıya bırakacaktır. Helâlleşmeden ölünecek olursa; hesap gününde gıybet edenin sevaplarından alınır, gıybeti edilen şahsa verilir. Şayet gıybet edenin sevabı yeterli gelmezse; ötekinin günahlarından alınır, gıybet edene yüklenir. Bu acı gerçek üzerinde düşünmeliyiz ve dolayısıyla kendimizi gıybet etmekten mutlaka alıkoymalıyız. Böyle bir şey yapmışsak mutlaka helâlleşip, tevbe etmeliyiz.

Bu mevzuda yaşanmış şu hâdiseleri de dikkatlice okuyup dersler çıkarmalıyız.

Hazret-i Âişe Vâlidemiz’den rivâyet ediliyor. O şöyle dedi:

“Allâh’ın Rasûlü’ne;

«–Kısa boylu Safiye sana kâfidir.» dedim. Bunun üzerine bana;

“Ey Aişe, sen öyle bir kelime konuştun ki, eğer deniz suyu ile karıştırılsa, denizin suyuna galebe çalar, onu berbat ederdi.” dedi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 40)

Hasan-ı Basrî Hazretleri’ne;

“Biri senin gıybetini yaptı.” denildiğinde, gıybetini yapan şahsa bir tabak hurma göndererek;

“Bana sevaplarından hediye göndermiş olduğunu işittim, ona karşılık şu küçük hediyeyi gönderiyorum.” demiş.

İyi düşünmeliyiz; bin bir güçlükle, nefis ve şeytan ile mücadele ede ede yaptığımız iyi amellerin sevabını neden gıybet etmek sûretiyle kaybedelim? Bu bâdireden kurtuluşun tek çıkar yolu, gıybet yapmamaktır.

Netice itibarıyla, en önemli husus hiç gıybet etmemektir. Bir şekilde gıybet yapılmışsa; gıybet eden şahıs, gıybetini ettiği şahıstan mutlaka helâllik istemelidir. Ancak gıybeti yapılan şahıs vefat etmişse veya bulma imkânı yoksa; o takdirde onun hakkında çok çok istiğfarda ve duâda bulunmalıdır. Neticeyi Cenâb-ı Hak bilir.

Yüce Rabbimiz! Cümlemizi ve bütün kardeşlerimizi gıybet etmekten, üzerine kul hakkı geçirmekten muhafaza buyursun. Gıybet hastalığına müptelâ olanlara da ikrâhını halk eylesin. Nedâmet duymak sûretiyle hemen tevbe ve istiğfar ederek, Allah’tan af ve mağfiret istemeyi nasîb-i müyesser eylesin. Âmîn…