EMİN IŞIK HOCA’YA SAYGI GECESİ

YAZAR : Mahmut TOPBAŞLI mahtopbasli@hotmail.com

Eskader (Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği) yine hayırhah hizmetlerinden birini daha gerçekleştirdi. İBB Sosyal ve Kültürel İşler Daire Başkanlığı iş birliği ile Muhterem Emin IŞIK Hocaya Saygı Gecesi tertip etti.

Ali Emîrî Kültür Merkezinde gerçekleştirilen programa kalabalık ve seçkin bir topluluk iştirak etti. Konuşmacılar; Prof. Dr. Mustafa TAHRALI, Dr. Metin ERİŞ ve Prof. Dr. Sadık YALSIZUÇANLAR beyefendilerdi. Muhterem Emin IŞIK Hocamızı; «Efrâdını câmî, ağyârını mânî» bir tanıtımla takdim ettiler. Gönüllerine sağlık, Allah onlardan râzı olsun.

Benim bu yazıyla nazara vereceğim bahis ise Mustafa TAHRALI Hocamızın, Muhterem Emin IŞIK Hocayı anlatırken ifade ettiği önemli bir özelliğiyle ilgili. Şöyle anlattı Tahralı Hocamız:

“Hocamızın fıkracı bir yanı da vardır. Bunu bazen dinlendirmek için yapar. Çoğu zaman da doğrudan anlatamadığı şeyleri anlatmak için kullanır. Bazen bir fikri yumuşatmak için kullanır. Hocamız sohbet yaparken; ortamı yumuşatmak, kendini deşarj etmek için fıkralar anlatır…”

Tam bu noktada katkı olabilecek bir hâtıramızla biz de hocamızı selâmlayalım istedim:

Yüzakı Dergimizin «atölye çalışmaları» sırasında Emin IŞIK Hocamız da teşrif eder, o güzel dili ve yüreğiyle bize ışık tutardı. Muhtereme eşleri Şükran IŞIK Hanımefendi de Yüzakı’nda şiirlerini gördüğümüz Şair Leylî’dir.

Emin Hocamız Yüzakı mahfilinde; sanat, edebiyat, şiir ve şairlerle ilgili çok hoş sohbetler yapar ve hâtıralar anlatırdı. Tabiî uygun fıkralarla da besleyerek…

Sözünü ettiğim sohbetlerden birisinde; şiirin önemi, hissî yönü ve ilhamın kendini göstermesi, ne zaman, nerede şairin yüreğine ve diline düşmesi mevzusuna iliştirdiği fıkra; bizim için hem uyarıcı, hem de bir tebessümün aracıydı. Tabiî fıkrayı da paylaşacağım; kendisine sağlıklı, bereketli ve uzun bir ömür dileyerek. Çünkü kendisinden istifade edeceğimiz daha çok şeyin olduğunu bilerek…

Muhterem Emin IŞIK Hocamın dilinden:

Adamın birisi yorgun argın işten çıkıp evine gelmiş. Evinin kapısını alı al moru mor tıklatıp açılmasını beklemiş. Karısı kapıyı açtığında bakmış ki adamda bir hâller var:

“–Hayrola Bey, sen bugün bi hoşsun…” demiş.

Adam gergin, adam yorgun, adam coşkun;

“–Sen de benden boşsun…” deyivermiş.

Haydaaa… Kadın boş düşmüş. Bir ilham yüzünden yuva dağılmış. Konu komşu, eş dost;

“–Adam sen ne yaptın yahu?” diye sıkıştırmaya başlayınca adam üzgün, adam pişman… Demiş ki:

“–Geldi kafiye, gitti Safiye…”

İlhamı başıboş bırakmamak lâzım efendim.