O BENİM CANIMI ALSIN

Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK Nükte, ancak dikkat edildiğinde anlaşılan ince söz ve mânâ diye tarif edilir. Başka bir ifadeyle söz ve ibareden hususî bir dikkatle çıkarılan gizli mânâ demektir. Nükte; bazen insanların düşünmeden konuştukları, alaya aldıkları şeylerde gizli olan bilinmeyen önemli hususlara dikkat çekmektir. Nüktedan insan, basit görünen bir meseleyi tersine çevirerek onu önemli kılabilir. Nüktedan söz fırsatçısıdır. Yeri ve […]

Continue reading »

En Büyük Zafer

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI Maalesef şiir hakkında bazen bilenlerden ziyade bilmeyenler, anlayanlardan ziyade anlamayanlar yoruma hevesli. Tespitler doğru yanlış üzerinde pek durulmuyor. Hele tefekkür derinliği bazen tamamen unutuluyor. Meselâ geçenlerde bir şiir hakkında şöyle bir yoruma rastladım: “Şiirinle İstanbul’un fethi ya da Çanakkale Zaferi’ne yardımcı olmaya çalışıyormuş gibi bir hâlin var. Ama aradan çok zaman geçti. Köprülerin altından çok sular aktı.” […]

Continue reading »

Deve mi, Domuz mu? 3 (Manzum Tarihî Tiyatro)

Dr. Harun ÖĞMÜŞ [Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları arasında İşbîliye’de (Sevilla) geçmektedir.] ÜÇÜNCÜ SAHNE [(Yıl 467/1075) Mûtemid, devlet ricâli ve kumandanlarıyla dîvan toplantısındadır. Sahnedekiler: Mûtemid, İbn-i Ammar, İbn-i Zeydun, kumandanlar Halef Bin Necah ve Muhammed Bin Martin.] Şahıslar: MÛTEMİD: Âlim ve sanatkârları seven şair ruhlu cömert bir emir. İşbîliye emiri. İBN-İ […]

Continue reading »

İnsan Ömrü

Ahmet SEVGİ Klâsik Türk şiirinde insan ömrü değişik açılardan ele alınarak «ömür tarlası, ömür bahçesi, ömür rüzgârı, ömür sermayesi, ömür nehri» gibi birçok benzetmelere konu edilmiştir. Ancak, bana sorarsanız bu benzetmeler içinde en anlamlı olanı «ömür-nehir» ilişkisidir. Gerçekten bir nehrin kenarına oturup da ömrün bir su misali akıp gitmekte olduğunu düşünmemek mümkün değil. Kastamonulu Lâtîfî ne güzel ifade etmiş: Ömrün […]

Continue reading »

Zafer veya Hiç

Ayla AĞABEGÜM Nedense dergilerimiz Mayıs ve Ağustos aylarında dosyalar hazırlarlar; fetih, İstanbul ve zaferler gündeme gelir, heyecanla anlatırız. Gururlanmak hoşumuza gider. Sonra kendimize dönüp: «Ben ne yaptım, biz ne yaptık, eksiklerimiz neler?» sorularını sorup, verdiğimiz cevaplarla yeni projeler yapmanın gayreti içinde olmayız. Bu durumda yıllar önce kazanılan zaferler için «zafer veya hiç» mi demeliyiz? Zafer yalnız bir savaş kazanmak mıdır? […]

Continue reading »

Yazık Değil mi?

YAZAR : M.Ali EŞMELİ Kelimeler balon gibi olmaya başladığı günden beri içlerine neler üflenmiyor ki! İhtiyaç kelimesine bakın. Ne var ne yok her şey onun içine dolduruldu. Hattâ israf bile. İsrafın çılgınlığı bile ihtiyaç oldu. Neticede, israf denen sefalet gündemlerden çıkmaya, dikkat edilmemeye başlandı. Hele onu bir hastalık hâline getirenler için israf, hiçbir tehlike hissi uyandırmıyor. «Ne yapalım, alışkanlık, tutku!» […]

Continue reading »

Yollar ve Yolcular…

Sâdi PELENK Bilmem farkında mısınız? Bir bir dökülüverdi cümle hasletlerimiz hazan yapraklarınca… Gayrı bizi biz eden, bizim olan, bizleri bizcileyin yaşatan ve anlatan özelliklerimiz kalmadı neredeyse… Kim ne derse desin. Bu düşüncelerime «eskiye özlem» ya da «nostalji» adı verilemez… Zira hiç kimse eskiden çektiği sıkıntılara, yeniden talip olmak gibi bir «hamâkat» örneği sergileyemez… Sergileyemez ama güzelliğini anılarının sultan sarayına serdiği […]

Continue reading »

Mevlânâ Ve Nükte – II KİM İÇMİŞ?

Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK Hazret-i Mevlânâ sema* ederken sarhoşun birisi de meydana gelmiş ve semaya katılmış. Başlamış semazenlerle birlikte sema etmeye. Fakat kendine tam sahip olamadığı için dönerken Mevlânâ’ya çarpıyormuş. Bu yüzden müridler ona kızmış, onu itekleyip, tartaklayarak dışarı atmak istemişler. Durumu fark eden Mevlânâ müridlerine hitaben, «O içmiş ama siz sarhoşluk yapıyorsunuz.» demiş. Bu nükte ile Mevlânâ müridlerine muhtemelen: […]

Continue reading »

Gönlünüzün Sultanı Kim?

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI Önce gazetede bir haber gördüm. İstanbul’da yapılacak bayanlar dünya tenis şampiyonası için ülkemize gelen bayan tenisçiler, Topkapı Sarayı’nı ziyaret etmişler, kendilerine burada Osmanlı sultanlarının kaftanları giydirilmiş. Hem tuhafıma, hem ağrıma gitti. Kıtalara hükmeden ecdadımızın kaftanlarını bu yabancı kadınlara giydirmenin mantığını da mânâsını da çözemedim. Sonra bir ana caddede bütün direklere asılmış bez afişlerdeki şu ibareye gözüm ilişti: […]

Continue reading »

Deve mi Domuz mu?-2 (Manzum Tarihî Tiyatro)

Dr. Harun ÖĞMÜŞ [Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları arasında İşbîliye’de (Sevilla) geçmektedir.] İKİNCİ SAHNE Şahıslar: MÛTEMİD: Âlim ve sanatkârları seven şair ruhlu cömert bir emir. İşbîliye emiri. ÎTİMAD: Mu’temid’in eşi. (Sahnedekiler: Mûtemid, Îtimad ve hizmetçi. Harem dairesinde yalnızdırlar.) (Sahne romantik bir keman taksimiyle başlar.) MÛTEMİD (Bir kenarda dalgın bir şekilde oturan […]

Continue reading »
1 46 47 48 49 50 58