Buğday Üçlemesi
BUĞDAY, EKMEK, FIRIN…

YAZAR : Ali Rıza KAŞIKCI ali_rz_@hotmail.com

1… BUĞDAY

Karnına bir elif çekilip de dünyaya düşen rızık nimeti buğday.

Senin derdin ne?

Toprağın koynuna atılıyorsun. Kar, kış, boran demeden bekliyorsun. Bekliyorsun ki bağrın yarılsın. Bağrından yeni rızıklar bitsin toprağın üstünde.

Kimin kimsen de yok Allah’tan başka. Toprağın altında yapayalnız günlerce. Neyi tefekkür edersin de bire on, on beş, yirmi olarak geri dönersin yeryüzüne?..

Sen ki bahar aylarında yemyeşil olur yağmurlarda ıslanırsın. Yaz aylarında sapsarı güneşlerde kavrulursun. Sonra boynun vurulur tırpanlarda ezilirsin. Kalbur ile rüzgârlarda savrulursun.

Sahi senin derdin ne?..

Üstelik bunca çileden sonra daha yolun başındasındır. Çuvallarda beklemek bir ayrı, ambarlara dökülmek bir ayrı.

Bu kadar acı-tatlı hâlden sonra bir de değirmenin yoluna düşmek var. İki sabır taşı arasında incecik ezilmek var. Toz olmak var. Kül olmak var. Hele bir de insaf eleğinden geçmek var. Un olmak var. Var ki var. Bunca varlık içinde yok olmak peşindesin değil mi?..

Un olunca bitti mi?

Biter mi kurbanım. Bitmedi tabiî…

Kaynar suyu dökerler üstüne. Teknede yumrukla yoğurulmak vardır bir de.

Un olanı nân ederler.

Tohum iken bağrın yarılmayaydı, hamur teknesinde ne işin vardı?..

2… EKMEK

Buğday idin un oldun, un iken hamur.

Mayan da âşıklık varsa mayalanırsın. Fırına girer ekmek olursun.

Yuvarlarlar mermer üzerinde. Karnına yine buğday iken çekilen harf çekilir.

Bakmışsın ki bu kadar yolculuktan, bu kadar merhaleden sonra yine kendin olmuşsun.

Bu kadar yol gitmişsin, yine kendine varmışsın.

Sürerler ki bir fırına. Köz dolu, ateş dolu, sevda dolu…

Kim bilir hangi garibin gönlüdür bu fırın. Hangi garip sevdaya düşmüştür de kendi göğsünü fırın eylemiştir cümle âleme…

Fırında pişmek var. Vaktinde çıkmak. Vaktiyle pişmek var, vakitsiz yanmak.

Bu kadar yol gelirsin. Dumanın üzerinde bir sofraya koyarlar seni.

İnşâallah tefekkür ehline, rızâ lokması olursun.

3… FIRIN

Âşığın gönlü fırındır, Allah -azze ve celle- Kerîm’dir…