Bu Nasıl Bir Devr-i Tezat; AMAN EY FAHR-İ KÂİNAT!..

YAZAR : M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

Dünya;

Bir devr-i tezattan geçiyor yine.

Bir yüzü dramlar meydanı, diğer yüzü eğlenceler harmanı.

İki yüzü de gözler önünde.

Bir yanda;

•Ağlayan sîneler, inim inim inliyor.

Diğer yanda;

•Şen ve şuh bir hâlde azgın nefsâniyetlerin kahkahaları ayyûka çıkıyor.

Bir yanda;

•Kan ağlayanlar ve acı acı feryat edenler. Karnı aç, her tarafı yara bere içinde zavallılar. Soğukların pençesinde titreyen âcizler.

Diğer yanda;

•Kupkuru vicdanlar, cırtlak bir neşeyle keyfinden bağıranlar. Çok yemekten şişip çatlayanlar. Kuş tüyü yataklarda rahatça uyuyanlar. Sıcacık odalarında geğiren kuvvetliler, keskin dişliler.

Bir yanda;

•Camide namaz kılarken üzerine bombalar düşen ve yağmur misali yağan alevler altında eriyen insanlar. Sırf Allâh’a yönelmişlerken, secdede ve rükûda bu dünya ile bütün alâkaları kesilmiş bir hâlde masumiyet içinde iken bile yok edilen namaz erbabı. En kanlı hücumlarla parçalanan ve enkazlara gömülen saflar.

Diğer yanda;

•Zulümlerini alkışlaya alkışlaya tırnakları vahşîleşenler. Birbirlerinin üzerine dolar yağdıranlar.

Bir yanda;

•Evinde ekmek beklerken başına bomba düşen çocuklar. Ya da gıdasızlıktan artık kemik torbasından farksız olan yavrucağını nasıl doyuracağını ve koruyacağını düşünürken bir şarapnel parçasıyla kafası parçalanan anneler.

Diğer yanda;

•Savaş atarisi oynar gibi müslüman topraklara sürekli bombalar yağdıranlar. İslâm diyarlarında en ağır dramlara sebebiyet verip de onları zerre kadar duymayan sağır kulaklar. Yaptıkları katliâmlara, konforlu savaş uçaklarının içinde çok yukarılardan baka baka hiç göremeyen vicdanı körelmişler. Duysa ve görseler de kalpleri leş kesilmiş haydutlar.

İşte;

Dünyanın iki yüzü!

Dünya ki, imtihan yurdu.

İşte bu yüzden her yönüyle bir tezatlar âlemi.

Bu yüzden:

Baktıkça ezelden beri gökler yere ağlar;
Yerler de taşar hıçkırarak göklere ağlar!

Her dem dokunur kalbe bütün sancılı yaşlar,
Vicdânı yanan can, süzülüp kevsere ağlar!

Sen; ey özü bir damla su insan, koşamazsan,
Kalbin, koca deryâyı yutan süngere ağlar!

Boş yollara göz göz, ayak olmuşsa pınârın,
Kalmaz yüce berraklığı, artık nere ağlar?

Bir yanda dramlar, yine bir yanda keyif var;
Her şey dönüyor yan yana, kim deftere ağlar?

Sen hastayı yalnızca tesellî ediyorsun,
Bîçâre şifâ doktoru, ruh kansere ağlar!

Âlem yanıyor, kahkaha ayyûku içinde,
Ahvâli bilen varsa eğer mahşere ağlar!

Tek tek odalar ayrılarak köhne konaktan,
Tek tek kapanırken kapılar, pencere ağlar!

Ben bir kere doğdum deme, dünyâya dalıp da,
Şahlar bile bir gün şu soğuk mermere ağlar!

Çok iç çeker ırmaklara eyvâh ile toprak,
Hiç istemeden bağra giren bedtere ağlar!

Gönlünce açıldın sanıp ey gonca, kabarma,
Kış mevsimi geldikte bahar, bin kere ağlar!..

Hey avcı! Çakal, tilki, yılan nefsi peşinde,
Avlanmaya çıkmış ne kadar tencere ağlar!

Biz ahsen-i takvim yaratıldık, ama burda,
Her esfel-i sâfil kesilen, makbere ağlar!

Gündüz-gece keskin uçurumdan geçiyorsun,
Eyvâhı görenler, şu alev çembere ağlar!

Ey can, son asır hayli felâketli yaşandı,
Her zerre şu an, kaybedilen cevhere ağlar!

Kan fışkıracak her köşesinden şu zemînin,
Derman, yamuk ellerde duran neştere ağlar!

İdrakler ezildikçe sebep sormadı kimse,
Nîçin boşalır bunca damar, hançere ağlar?

Enkāza dönen yerlere bak, ey medeniyyet,
Zulmün moda tekrârına kandan dere ağlar!

Nemrutları taklîd edenin keyfi yüzünden,
Kavruldu bütün yeryüzü, bağlar, tere ağlar!

Ay yıldızın al rengi yüzerken bu şafakta,
Gelmezse nesil kendine, çağlar fere ağlar!

Vazgeçme zaferden ki şehîdin ölür aşkı,
Engin ovalar, gök gibi dağlar, ere ağlar!

Çöz geçmişi, çoktur gelecekten yana müjde,
Devrânı bu îman yaşatır, kemtere ağlar!

Bir sır bu: açılmaz sanılır, oysa kapanmaz!
Hiç ağlamayan, gülmek için ezbere ağlar!

Gerçek şu ki; feryat dolu altında Sırât’ın,
Kurtar diye herkes Ebedî Rehber’e ağlar!

Son devr-i tezat, öyle mezat, kaynıyor imdât,
Her gün bir aman, Fahr-i Cihan Server’e ağlar!

Yâdında O’nun ellerinin döktüğü ırmak,
Yer-gök koşarak son ulu Peygamber’e ağlar!

Târîh okuyanlar, okusun cenneti Seyrî,

Göz yoksa, kıyâmetteki kor ölçere ağlar!

Baktıkça ezelden beri gökler yere ağlar;

Yerler de taşar hıçkırarak göklere ağlar!

Öyleyse;

«Aman ey Fahr-i Kâinat» duygusu içinde yegâne vazifemiz, Hakk’a yönelmek.

Çünkü insanlığın yegâne çaresi;

Her zaman O.

O’nun bizlere öğrettiği yegâne derman da;

Maddî ve mânevî bütün emânetlere sahip çıkmak. Bilhassa haçlı dünyasının kirli oyunlarla üzerimize geldiği şu demlerde tüm emânetlerin özü; din, vatan ve bayrağa sahip çıkmak. Bu istikamette geçmişimize ve geleceğimize sahip çıkmak.

Öyleyse;

Ey milletim, mezâlime sen karşı dur bugün,
İşgāle kim gelirse, harâb et, savur bugün!

Tekrar o set çeken nice surlar, aşılmalı,
Milletçe Fâtihan ve Selimler doğur bugün!

Devrilmesin kalem gibi dimdik minâreler,
Neslin bu yolda harcını sağlam yoğur bugün!

Dinsizde din görüntüsü, tam suçlu maskesi,
Yırt ey yiğit, o maskede kim var, duyur bugün!

İçten, ayıkla yurdu yıkan dış tuzakları,
Ülkemde hür binâyı kuran hamle, kur bugün!

Hep müslüman diyarları, vîrâne ettiler,
İslâm’a hangi yüzle, ne söyler gavur bugün?!.

Hep mazlum öldü haçlı yüzünden şu vâdide,
Ey tüm gücüyle zulme vuran sille, vur bugün!

Gör müslüman beşiklere kor yağdıranları,
Ey Rabbimin cehennemi, kahret, kavur bugün!

Yardım denir mi, kapkara kâfir hücumlara?
Ey kahraman akıncı, bu devranda ur bugün!

Dünden çamurludur batının işte karnesi:
Feryat çoğaldı ey yiğidim, kim uyur bugün?!

Enkazda, bomba yağmuru altında, ey yürek,
Mâsumlar aç, açık ve garip, koş, doyur bugün!

Her ülke bekliyor, yeni bir güçlü Türkiye,
Ey dil, evet demek, ne mukaddes onur bugün!

Seyrî diyor ki: «‒Ey dedemin şanlı nesli, kalk,
Düşman buyurmasın yeniden sen buyur bugün!

Yarınlarımız için bu idrâki ve basîreti her zaman;

Yâ Rab!

Nasîb et!

Âmîn!