Üç Aylar… Mü’minlerin Rahmet Kimliği: MERHAMET

YAZAR : M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

Her zaman;

Her türlü devirler yaşandı bu dünyada.

En iyisinden en kötüsüne her türlü mevsim deveran etti.

En rahat demler de, en zor demler de harman oldu yeryüzünde.

En kanlı zamanlar ile en şefkatli zamanlar iç içe akıp gitti bazen.

Kâh en adâletli asırlar, kâh en zalimâne asırlar yüz gösterdi tarih boyu.

Dünyaya adım attığından beri;

Hem tıkandı yürekler, hem kanat kanat açıldı.

An geldi:

Anlatılması bile kahreden zulümler, karanlıklar, felâketler boğdu insanlığı.

Fakat;

Bu fânî âlemde hiçbiri devamlı ve sonsuz olmadı. Ne kadar güçlü de olsa, en sonunda daima bâtıl kaybetti, hak kazandı. En sonunda daima mikroplar mağlûp oldu, şifâ galip geldi. En sonunda daima kötülükler tuş edildi, iyilikler yendi. En sonunda daima zulümler toz duman oldu, ilâhî adâletle gönüller sütliman oldu.

Çünkü;

Hak ve hakikatin hiç kaybetmeyen bir sahibi var: Allah. Şifânın da hiç mağlûp olmayan bir sahibi var: Allah. Müstakîm iyiliklerin de hiç tuş olmayan kudretli bir sahibi var: Allah. Elbette ki ilâhî adâletin de her şeye kādir olan mutlak bir sahibi var: Allah.

Fakat bâtılın böyle bir sahibi yok. Mikropların böyle bir sahibi yok. Kötülüklerin ve zulümlerin böyle bir sahibi yok.

Dolayısıyla;

Her şeyin en sonunda hüküm; sadece yüce Allâh’ın, iki dünyada da.

Onun için her şeyin sonuna bakmak ve en sona tam hazırlanmak gerek. Aradaki sabırlık hâdiseler, sonraki mükâfatın daha büyük olması içindir. Yoksa ilâhî adâlete bir halel değildir hâdisâtın sabra bağlanması, cihanın en ağır acılarla yoğrulması, nice masum feryatların yükselmesi. Onlar; her bakımdan hem bizlerin en teferruatlı şekilde imtihan edilmesidir, hem de Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini tuğyân ettiren tecellîlerdir, hem de zalimlerin sonlarını hazırlayan sille-i Kahhâr’ın habercileridir.

Şu mısralar bunun izahı:

Feryâdı gören der ki kesilmez eyvah,

Zâlim dolu dünyâda ne mümkün ıslah!

Lâkin, firavunlar hani, ey yolcu uyan:

Lâ-havle velâ kuvvete illâ billâh!.. (Seyrî)

İşte;

Kâinattaki yegâne mühr-i ilâhî bu:

Allah’tan başka hiçbir güç ve kudret yok!

Onun takdir ettiği her imtihanın her bitiş noktasında vurulan tek mühür, sadece bu:

Lâ-havle velâ kuvvete illâ billâh!..

Beşeriyet tarihinin her bölümün son satırından sonra da yalnız bu mühür var:

Allah’tan başka hiçbir güç ve kudret yok!

Malûm; her dönem şu dünyayı bazen ne karanlık geceler bastırdı, ancak nihayetinde ise, yine en nurlu sabahlar doğdu.

Çünkü Allah;

İnsanlığa daima merhamet etti.

Zalimleri vakti geldikçe kahrederken mazlumlara da merhamet etti.

Tâ ilk zaman;

Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva, cennetten çıkarılmışlardı. Onlar samimiyetle tevbeye sarıldılar. Gözyaşları döktüler.

Allah da merhamet etti:

Onları, Âdem ile Havva’yı ve nesillerini, tekrar cenneti kazanacakları bir dünyaya yerleştirdi.

Merhamet etti:

Tûfanların ortasında Hazret-i Nûh’u kurtardı.

Merhamet etti:

Kasırgaların pençesinden Hazret-i Sâlih’i ve inananları kurtardı.

Merhamet etti:

Dağlar gibi alevlerin bağrını Hazret-i İbrahim’e güllük gülistanlık eyledi.

Merhamet etti:

Hazret-i İsa’yı göklere aldı.

Merhamet etti:

İnsanlığı kahreden âsîlere sille-i âfet, kul olan sabırlı gönüllere ise sadece rahmet oldu.

Merhamet etti;

Kıyâmet akşamının ikindi vakti yaklaştığında, kurtuluşumuz için son dînini gönderdi.

Merhamet etti:

Son kitabı olan yüce Kur’ân’ı da rahmet olarak gönderdi.

Merhamet etti:

Son Peygamber’i Muhammed Mustafâ’yı da rahmet olarak gönderdi.

Merhamet etti:

Gönüllere mîrâc olsun diye namazı, daha nice ibâdetleri bir yakınlık ve vuslat vesilesi olarak gönderdi.

Merhamet etti:

Mübârek günler ve Ramazân-ı şeriflerle ömürlerimizi bereketlendirdi. Acılarla dolu hayatları rahmetiyle kuşattı.

Merhamet etti:

Mevsimler, en çileli cenderelerden geçip devran dönerken yine gönüllere bir ferahlık nefesi olarak gelen üç aylar gölgesinde zâhir ve bâtın fetihlerinin mânevî iklimi sardı ruhlarımızı. Mısralar dile geldi:

Dert oldu bu dünyâya güç aylar,

Rahmet ve huzûr oldu üç aylar. (Seyrî)

Çok şükür.

Lâkin yüce Mevlâ’nın rahmetini gazabından fazla tecellî ettirmesinin ve bunca merhametinin yüce bir maksadı ve mânâsı var.

O da;

Bütün mü’min gönüllerin aynı merhamet ve rahmetle yoğrulması. O merhamet ve rahmeti, kendilerine kimlik hâline getirmeleri. Gözleri kan ağlayan yürekleri tebessüm ettirecek bir merhamet ve rahmet kimliğine sahip olmaları.

İşte bu mübârek aylar ve bilhassa Ramazân-ı şerif, o kimliği göklere arz etmenin en güzel fırsatı. O kimliği göstermeden çünkü yüce semâlara izin yoktur. O kimliği göstermeden gönül âlemlerine ilâhî kapılar açılmaz. O kimliği göstermeden mîrâcı yaşamak nasîb olmaz. Velhâsıl o kimliği göstermeden cennete girmek mümkün değildir.

Peki;

O merhamet ve rahmet kimliği nasıl bir muhtevâ? Nasıl bir özellik? Nasıl bir hakikat?

İnceden inceye ilâhî satırlardan idrâk edelim.

Allâh’ın kendisi hakkında merhamet vurgusu hangi hususlarda ise, işte odur bizlerin vasfı olması gereken o kimlik.

Bismillâh:

“Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a ki O, bütün yaratılmışlara merhamet eden ve en hususî şekilde rahmet eyleyendir.” (el-Fâtiha, 2-3)

O merhamet;

•Herkesi kuşatan bir rahmettir.

O merhamet;

•Bütün övgüleri kendisinde toplayacak bir fazîlettir.

Bismillâh:

“(Allah) hayvanları da yaratmıştır. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Onların etlerini de yersiniz.”

“Onları getirirken de, gönderirken de zevk alırsınız.”

“Kendi kendinize zor varacağınız memleketlere, yüklerinizi taşırlar. Doğrusu Rabbiniz şefkatlidir, merhametlidir.” (en-Nahl, 5-7)

O merhamet;

•Üşüyenleri ısıtmaktır. İhtiyaçları gidermek ve açları doyurmaktır.

O merhamet;

•Tebessüm ettirmek ve memnun kılmaktır.

O merhamet;

•Zorlukları çözmek, yükleri göğüslemektir.

Bismillâh:

“Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, âyetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de: «‒Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız.» derler.” (Fussilet, 2-5)

O merhamet;

•Semâvî bir haslettir.

O merhamet;

•Müjdeler ve uyarılarla doludur.

O merhamet;

•Anlamasalar da, yüz çevirseler de, insanlara en güzel ve en doğruyu ve başlarına ne geleceğini anlatmaktır. Hem de uzun uzadıya.

Bismillâh:

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna, apaçık âyetler indiren O’dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir.” (el-Hadîd, 9)

O merhamet;

•Karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktır. İdrak ve şuur kazandırmaktır.

Bismillâh:

“… Şüphesiz ki Allah, tevbeleri kabul edendir, merhametli olandır.” (el-Bakara, 37)

O merhamet:

•Pişman bir şekilde yanlıştan doğruya doğru atılan güzel adımlara kapılar açmaktır.

Bismillâh:

“Ettiği zulümden sonra tevbe edip düzelen kimse, bilsin ki Allah onun tevbesini kabul eder. Allah şüphesiz Bağışlayan’dır, merhametli olandır.” (el-Mâide, 39)

O merhamet;

•Zulümden vazgeçirmek ve zalimi düzeltmektir. Mazlumlara da yapılabilecek en büyük iyilik çünkü budur. Cenâb-ı Hak; elbette zalime de merhametini va’dediyor, ancak zulümden vazgeçip gerçek bir tevbe şartıyla.

Hazret-i Peygamber buyurdu:

“‒Din kardeşin, zalim de olsa mazlum da olsa, ona yardım et!”

Birisi sordu:

“‒Yâ Rasûlâllah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz?”

Peygamberimiz buyurdu:

“–Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu, ona yardım etmektir!” (Buhârî, Mezâlim, 4; İkrâh, 6. Tirmizî, Fiten, 68)

Bismillâh:

“Ey inananlar!

And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.” (et-Tevbe, 128)

O merhamet;

•Ümmetin sıkıntıları karşısında en ileri seviyede dertlenmek.

O merhamet;

•Ümmet-i Muhammed’e karşı çok düşkün olmak.

O merhamet;

•Bütün mü’minlere karşı şefkat. Daima rahmetle muamele.

Bismillâh:

“(Yâkub); «‒Daha önce kardeşini size emânet ettiğim gibi, şimdi onu emânet eder miyim? Ama Allah en iyi koruyandır, O merhametlilerin merhametlisidir.» dedi.” (Yûsuf, 64)

O merhamet;

•Korumaktır. Emânetleri muhafaza etmektir. Her emâneti; vatanı, bayrağı, mukaddesâtı ve bilhassa nesilleri korumak. Merhamette en üstün ve zirve oluş, böyle mümkündür.

Bismillâh:

“(Kardeşleri Yûsuf’a); «‒ Allâh’a yemin ederiz ki, Allah seni bizden üstün tutmuştur; doğrusu biz suç işlemiştik.» dediler.” (Yûsuf, 91)

“Yûsuf da (onlara); «‒ Bugün başa kakma yok! Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün, görmeye başlar; (sonra), bütün çoluk çocuğunuzla (hep beraber) bana gelin!» dedi.” (Yûsuf, 92-93)

O merhamet;

•Düzelme olduktan sonra eski defterleri kapatarak en güzel fazîletler içerisinde davranabilmektir. Doğru yolu tutmuş olanlara, önceki gafletlerini ve cehâletlerini hatırlatarak onları ayıplamamak ve asla mahcup etmemektir.

O merhamet;

•Çare olmak, şifâya vesile olmaktır.

O merhamet;

•Rahmet-i ilâhiyye üzere ona râm olan herkesi kucaklamaktır.

Bismillâh:

“Eyyûb da; «‒Başıma bir belâ geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisisin!» diye Rabbine nidâ etmişti.”

“Biz de onun duâsını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hâtıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik.” (el-Enbiyâ, 83-84)

O merhamet;

•Belâları defetmektir. İnsanın başına gelen felâketleri bertaraf etmektir.

O merhamet;

•Rahmeti devreye sokmak, aileleri korumak ve zararları en güzel şekilde lütuflarla telâfî etmektir.

Bismillâh:

“Rabbin şöyle emretti: Sadece Allâh’a ibâdet edeceksiniz. Ana ve babanıza iyi davranacaksınız. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara; «Of!» bile deme! Onları azarlama! Onlara saygıyla hitap et! Onlara merhamet ederek tevâzu kanatlarını aç da; «‒Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkatle büyüttülerse, sen de onlara öyle merhamet eyle!» de!” (el-İsrâ, 23-24)

O merhamet;

•İbâdetlerle dolu bir aile sıcaklığıdır.

O merhamet;

•Özellikle anne-babaya ihtiram ile muameledir. Onlara ihsân üzere iyi davranmaktır. Onlara, ne olursa olsun of bile dememektir. Onları hiçbir şekilde azarlamamak, onlarla didişip kavga etmemektir. Onlara, daima saygılı hitap etmektir. Onlara, özellikle rahmet hisleri içinde tevâzu kanatlarını açmaktır. Bir de onlara hayır duâlar etmek ve Allah’tan kendileri hakkında merhamet dilemektir.

Bismillâh:

“Mü’minler kardeştir. Kardeşlerinizin arasını uzlaştırınız. Allah’tan korkun da Allâh’ın merhametine ve rahmetine nâil olun!” (el-Hucurât, 10)

O merhamet;

•Îman kardeşliği.

O merhamet;

•Kardeşlerin arasını düzeltmek.

O merhamet;

•Ancak Allah korkusuna mukabil verilen ilâhî bir lütuf. Çünkü Allah korkusu olmayan bir kimsede, asla gerçek bir merhamet olmaz. İşte dünyanın en insancı geçinen haçlı Avrupası, şimdilerde yeryüzünün en vahşîsi kesildi birden! Niçin? Çünkü onların merhameti, Allah korkusu üzerine bina edilmemişti. Bu sebeple gerçek değil, sahte ve geçiciydi. Sadece görüntüdeydi. Yalnız kendi menfaatlerine denk düştüğü zaman merhametliymişler gibi filmler çevirdiler o kadar. Sonra film bitti ve sahne arkasındaki bütün gerçekler;

Onların zalim yürekleri ve vahşî elleriyle, bizim müslüman coğrafyamızda çoluk çocuk demeden katlettikleri milyonlarca insan, yıktıkları milyonlarca yuva ve ortalığa saçtıkları milyonlarca harâbe olarak karşımıza çıktı.

Demek ki, merhametin bütün kaynağı, illâ Allah korkusuna dayanmak zaruretinde. Yoksa ismi merhamet, kendisi dehşetli bir felâket oluyor.

Bismillâh:

“Sen’in kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allâh’a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.” (eş-Şuarâ, 217-220)

O merhamet;

•Her vaziyeti görmek, her sesi işitmek, her hâli bilmek ve güven vermektir. Çünkü görmeyen, bilmeyen ve işitmeyen bir kimse ne kadar güven verebilir? Meselâ bir muzdaribin hâlini, içinde bulunduğu dertleri ve başına gelenleri hiç görmeyen, ayyûka çıkan feryatları da hiç işitmeyen, çile girdaplarında neler olup bittiğini de hiç bilmeyen ve üzerine düşenleri yapmaya dair de hiçbir güven vermeyen bir kimse, şayet bağrında deryâlar dolusu bir şefkate sahip olsa bile, ne ifade eder? Koca bir hiç.

Bismillâh:

“O; görülmeyeni de görüleni de bilendir, güçlüdür, merhametlidir.” (es-Secde, 6)

O merhamet ki;

•Kimsenin görmediği ve fark etmediği muhtaçları da görebilmek ve fark edebilmektir.

Bismillâh:

“Yere gireni ve oradan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O; merhametlidir, mağfiret sahibidir.” (es-Sebe’, 2)

O merhamet;

•Dünyada ne oluyor ne bitiyor her şeyden haberdar olmaktır. Çünkü insan, üzerine düşen mes’ûliyetleri ancak bu şekilde görür ve yapması gereken vazifeleri bu şekilde müdrik olur. Yoksa ondaki merhamet iddiası, acı bir gafletin ispatını ortaya koyar sadece.

Bismillâh:

“Allâh’ın yerde olanları ve emriyle denizlerde yürüyen gemileri buyruğunuz altına vermiş olduğunu; buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü O’nun tuttuğunu görmez misin? Doğrusu Allah, insanlara karşı şefkatli ve merhametli olandır.” (el-Hacc, 65)

O merhamet;

•İnsanların yaşayabileceği muhteşem dengeler kurmaktır.

O merhamet;

•Hiç kimsenin yapamayacağı şeyleri ve fedâkârlıkları da şefkat enerjisiyle gerçekleştirmektir.

Bismillâh:

“Rabbin, şüphesiz ki güçlüdür ve merhametlidir.” (eş-Şuarâ, 104)

O merhamet;

•Güçlü olmaktır. Çünkü merhametin gerektirdiği vazifeleri yapabilmek için maddî ve mânevî her türlü güç mutlaka gereklidir. Hiçbir şeye gücü yetmeyen bir cılızın merhameti, en lâzım olduğu o en zor anlarda neye yarar? Sadece ağıt yakmaya. Ne demişler:

Kendisi muhtâc-ı himmet dede,

Nerede gayriye himmet ede!

Bu itibarla;

Gerçek bir merhamet için maddeten de mânen de, îman ve takvâ bakımından da güçlü olmak gerekli olduğu kadar her güçlünün de merhametli olması şarttır. Aynı şekilde zengin bir kimsenin de merhametli olması, çok mühimdir. Hüküm sahiplerinin de merhameti, elbette çok elzem.

Bismillâh:

“…Mü’min olanlar, istediğine yardım eden Allâh’ın yardımına sevineceklerdir. O güçlüdür, merhametlidir.” (er-Rûm, 4-5)

O merhamet;

•Yardım ederek sevindirmektir.

Bismillâh:

“Bu, babaları uyarılmadığından gafil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allâh’ın indirdiği Kur’ân’dır.” (Yâsîn, 5-6)

O merhamet;

•Gafilleri uyandırmaktır. Uyarılmadığı için gaflete düşmüş toplulukları uyarmak ve onları istikametlendirmektir. Bunun formülü de Kur’ân-ı Kerim. Çünkü insanları intibâha getirmenin metodu, ancak Allâh’ın emrettiğini onlara idrak ettirmektir.

Bismillâh:

“Merhametli olan Rabbin katından onlara selâm vardır.” (Yâsîn, 58)

O merhamet;

•Hâl-hatır sormak, alâkadar olmak ve selâmet içinde yaşatmaya gayret etmektir.

Bismillâh:

“De ki: «‒Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allâh’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.»” (ez-Zümer, 53)

O merhamet;

•Kötülüklerden dolayı her şeyin yıkıldığı bir anda bile sarsılmaz umutlar inşa etmektir. En dar ve karanlık anlarda bile net bir ümit ışığı olabilmektir.

Bismillâh:

“Onlardan sonra gelenler; «‒Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde mü’minlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin!» derler.” (el-Haşr, 10)

O merhamet;

•Başkalarının bağışlanması için gayrettir.

O merhamet;

•Mü’minlere karşı bütün kin ve düşmanlıkları ortadan kaldırabilmektir.

Bismillâh:

“…Eğer Allâh’ın size bol nimeti ve merhameti olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.” (el-Bakara, 64)

O merhamet;

•Zarara uğramaktan kurtarmaktır. Uçurumun kenarından çekip alabilmektir.

Bismillâh:

“Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, merhamet edendir.” (Yûsuf, 53)

O merhamet;

•Nefsi değil Hakk’ı savunmaktır. Nefse / kendine değil, Hakk’a güvenmektir. Çünkü;

O merhamet;

•Nefsânî kötülüklere engel olmaktır. Zira kötülüklere engel olmamak, insanı ateşe yuvarlamaktır ki, çok kötü bir acımasızlıktır. Sonra bir kimsenin berbat hâlinden bıkıp da en sonunda; «‒Cehennemlerde yanarsa yansın, bana ne; zaten o, ancak ateşe müstahak!» demek ve onun helâk olmasını umursamamak, en ağır bir acımasızlıktır! Hele bunu evlâdına karşı yapan anne ve babalar, ne kadar vicdansızdır! Ciğerpârelerinin âhiretlerini düşünmeyen, onları ateşten korumayan ve sırf rahatlıkları bozulmasın diye onları cehennem otobanına terk eden anneler-babalar, eğitimciler, hocalar vesair sorumlu isimler, ne kadar gaddar kimselerdir!

Bismillâh:

“Allâh’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, Allah şefkatli ve merhametli olmasaydı hemen cezanızı verirdi.” (en-Nûr, 20)

O merhamet;

•Hemen cezaya sarılmak değil, suçlu ve kusurlu kimselere düzelme fırsatı vermektir. Islahları için sabırlı bir şekilde gerektiği kadar zaman tanımaktır.

Bismillâh:

“Ey mü’minler! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o; hayâsızlığı ve fenalığı emreder. Allâh’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir.”

“İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar; yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allâh’ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır.” (en-Nûr, 21-22)

O merhamet;

•Şeytana kafadarlık etmekten korumaktır. Şeytanın yaptırdığı hayâsızlık ve fenalıklardan gönülleri temizlemektir.

O merhamet;

•Bir sürü caydırıcı sebepler tazyik etse bile yine de güzel davranışları sürdürmektir. Hele yakınlara, düşkünlere ve vatanlarını bırakıp göç etmek zorunda kalmış olanlara, onlar yanlış yapsalar dahî kendilerine yardımda bulunmaktan vazgeçmemektir.

O merhamet;

•Allâh’ın affına mazhar olabilmek için daima affedici olmak ve bu uğurda gece-gündüz çırpınmaktır.

Bismillâh:

“İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allâh’ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.” (el-Bakara, 218)

O merhamet;

•Mü’minleri, vatanlarını terk etmişleri ve Allah yolunda cihad edenleri gözetmektir.

Bismillâh:

“Size merhamet edilmesi için, Allâh’a ve Peygamber’e itaat edin.” (Âl-i İmrân, 132)

O merhamet;

•Yüce Allâh’a ve Hazret-i Peygamber’e itaati gergef gergef gönüllere işlemektir.

Bismillâh:

“Ey îmân edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rızâ ile yapılan ticaretle yiyin! Haram ile nefsinizi mahvetmeyin! Allah şüphesiz ki size merhamet eder.” (en-Nisâ, 29)

O merhamet;

•Haksızlıkları bertaraf etmektir.

O merhamet;

•Karşılıklı rızâ ile ticareti sağlamaktır.

O merhamet;

•Helâlinden yemeyi temin etmektir.

O merhamet;

•Nefisleri mahvetmekte olan haramlara karşı set çekmektir.

Bismillâh:

“Sonra doğrusu Rabbin, bilmeyerek kötülük işleyip ardından tevbe eden ve ıslah olanlardan yanadır. Rabbin bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder.” (en-Nahl, 119)

O merhamet;

•Kötülükleri ortadan kaldırmak ve ortalığı ıslahtır.

O merhamet;

•Doğru tarafta olmaktır.

Bismillâh:

“…Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekâtı verin; Allâh’a güzel ödünç takdiminde bulunun; kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah’tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder.” (el-Müzzemmil, 20)

O merhamet;

•Kur’ân okutmaktır.

O merhamet;

•Namaz ve zekâtı uygulatmaktır.

O merhamet;

•Allâh’a borç vermek makamına yükselten güzellikte bol bol infakta bulunmaktır.

O merhamet;

•Yaptıkları için teşekkür ve karşılığı, kullardan değil, sadece Allah’tan bekleyerek iyilikte bulunmaktır.

Bismillâh:

“(Âdem ile Havva) dediler ki: ‒Ey bizim Rabbimiz! Biz nefsimize zulmeyledik. Eğer bize mağfiret ve merha­met etmez isen, biz elbette hüsrana uğrayanlardan olacağız.” (el-A‘râf, 23)

O merhamet;

•Kurtuluş reçetemizdir.

Çünkü o merhamet olmasa, hiçbir insan ilâhî azaptan kurtulamaz.

Öyle ki;

Hazret-i Peygamber Efendimiz bile ancak o merhamet sayesinde cennete gireceğini beyan ederek şöyle buyurdu:

“‒Siz, (tüm işlerinizde) orta yolu tutunuz ve dosdoğru olunuz! Biliniz ki, hiç biriniz, ameli sayesinde kurtuluşa eremez.”

Sordular:

“‒Sen de mi kurtulamazsın, ey Allâh’ın Rasûlü?”

Buyurdu ki:

“‒(Evet), ben de kurtulamam. Şu var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!” (Buhârî, Rikāk, 18; Müslim, Münâfikîn, 76, 78)

Velhâsıl o merhamet;

•Cennete girdirecek yegâne mâhiyettir. Bir ilâhî rahmettir.

Şimdi soralım kendimize:

Ne kadar merhametliyiz?

Tekrar soralım ve;

Bu mübârek günlerde, hele şu rahmet ikliminde ve mübarek Ramazân-ı şerifte, illâ o merhameti idrâke gayret edelim. Tâ ki, muhabbetlerimiz ve şefkat duygularımız tazelensin. Tâ ki îman meyvelerimiz infak yarışlarıyla tazelensin. Tâ ki dillerimiz ve kalplerimiz, kulluk ve rahmet üzere tazelensin. Tâ ki, ağlayanların yüzleri gülsün. Tâ ki canhıraş yüreklerin acıları dinsin. Tâ ki, bizlere de göklerden merhamet edilsin!

Yâ Rab,

Nasîb et!

Âmîn…