HANIMLAR SULTANI’NIN VEFATI

YAZAR : Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

a_sarac-SAYI-141

Peygamberimiz -aleyhisselâm-, her şeyi ile kendisine kol kanat geren sevgili amcasını kaybetmişti. Amcasının bunca yardım, destek ve iyiliğinin yanında; îmân etmeyip, İslâm ile şereflenemeden vefatından dolayı, üzüntüsü çok büyüktü.

Ebû Tâlib’in ölümüyle önemli bir destekçisini kaybeden ve ayrıca amcasına yönelik sevgi ve saygısı sebebiyle onun ölümüne çok üzülen Rasûlullah -aleyhisselâm-, amcasının acısını unutamadan yeni bir üzüntü ile baş başa kaldı! Sevgili amcasının vefatının ardından, Hazret-i Hatice Annemiz de hastalanıp yatağa düştü.1

Hanımlar ve Anneler Sultanı Hazreti Hatice -radıyallâhu anhâ-, her nefeste O’nun yanındaydı. Bunca sıkıntıların en büyük tesellicisiydi. Rasûlullâh’ın yanında çok özel bir yere sahipti. Bu yüzden; hastalandığı hâlde, O’nu üzmemek için, önceleri hastalığını belli etmemeye çalıştı. Fakat bitip tükenince yatağa düştü. Yolculuk zamanı gelmişti artık. Âhiret âlemine hazırlıksız gidilemezdi. Her türlü hazırlığını yapmış, ilâhî çağrıyı bekliyordu artık!

Rasûlullah -aleyhisselâm-; sevgili annemizin başı ucunda oturmuş, sekerât-ı mevtin (ölüm ânının ağırlığının) ona kolay gelmesini sağlamaya çalışıyor ve Allâh’ın onun için hazırladığı nimetleri müjdeliyordu. Bir yandan da, mübârek gözyaşları elmas elmas damlıyordu!

Gül’ün Güller’i diye tarif ettiğimiz sevgili kızları da; yatağının çevresine oturmuşlar, âhiret yolculuğundan önce, sevgili annelerine dünya gözüyle son kez bakıyorlardı!

Peygamberimiz -aleyhisselâm- bir an bile yanından ayrılmıyordu, sevgili kızları da anneleri için bir şeyler yapmanın çırpınışı içindeydiler. Ancak; sevgili Hazret-i Hatice Annemiz, çok yatmadan, Ebû Tâlib’in vefatının üçüncü gününde vefat etti!2

Hatice-i Tâhire diye meşhur olmuştu önce. Ardından da Hatice-i Tâcire diye meşhur olmuştu. İslâm ile yeni bir hayata atılınca Hatice-i Kübrâ diye meşhur oldu. Nihayetinde 65 yaşını doldurmuş, bütün sıfat ve künyeleriyle Hazret-i Hatice-i Tâhire-i Tâcire-i Kübrâ -radıyallâhu anhâ- da Hakk’a yürüdü!

O gün 19 Nisan 620, nübüvvetin onuncu yılıydı. Hicretten de 3 sene önceydi.3

Üç gün arayla iki büyük acıyı peş peşe yaşayan Rasûlullah -aleyhisselâm-, çok sarsıldı! Mekke’nin liderlerinden biri durumundaki amcası Ebû Tâlib ile, her şeyini en ince ayrıntılarına kadar paylaşan Hazret-i Hatice Annemiz’in vefat ettiği yıla, bizzat Peygamberimiz «hüzün yılı» dedi!4

“Şu ümmet üzerinde şu günlerde toplanan iki musîbetten hangisine en çok yanacağımı bilemiyorum!”5

Hazret-i Hatice Annemiz’in vefatı büyük, hem de çok büyük bir kayıptı! Onun vefatı Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı çok derinden etkiledi! Sevgili kızlarını çok derinden etkiledi! Bütün ashâbı çok müteessir etti! Bilhassa sevgili kızları öksüz kalmışlardı. Sadece onlar değil, ümmet de öksüz kalmıştı!

Herkes çok üzülse de, Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın hüznü hepsinden büyüktü! En büyük destekçisini kaybetmişti çünkü! Candan parçasını kaybetmişti! Canı gitmişti âdeta! Çok üzülmüştü; çok! Bunun için Hazret-i Hatice’nin vefat ettiği yıla hüzün yılı dendi. Hüzün yılı hüzünlüydü…

Rasûlullah -aleyhisselâm- başta olmak üzere, sevgili kızları ve ashâbı çok sarsılmışlardı. Şu kadar asır geçmesine rağmen, bu sarsıntı devam ediyor desek, mübalâğa etmiş olmayız herhâlde! Öyle ki, bu büyük hâdise; bizi de çok sarstı ve bu sarsıntı bizden sonra da böyle sürüp gidecek anlaşılan!

Hazret-i Hatice Annemiz’in; Peygamber Efendimiz ile evlenmeden önceki evliliklerinden, Hind adlı bir erkek ile Hâle adlı bir kızı vardı. Peygamberimiz -aleyhisselâm-’dan da iki erkek, dört kız olmak üzere altı çocuğu olmuştu. Kāsım ve Abdullah adlı iki oğlu bebekken ölmüşlerdi. Sevgili kızlarından Hazret-i Zeyneb, sevgili yeğeni Ebu’l-Âs ile; Hazret-i Rukiye de, Hazret-i Osman ile evliydiler. Hazret-i Ümmü Gülsüm ve Hazret-i Fâtıma yanındaydılar.

Hazret-i Hatice Annemiz’in 12 amcası ile 2 halası; 4 erkek ile 3 kız olmak üzere 7 kardeşi; 16 erkek ile 2 kız olmak üzere 18 yeğeni vardı.6

Hanımlar ve Anneler Sultanı Hazret-i Hatice Annemiz’in anne ve babası daha önce vefat etmişlerdi. Amcalarının çoğu ölmüştü. İki erkek ile iki kız kardeşi de vefat etmişlerdi. Şimdi de kendisi vefat etmişti.

Peygamberimiz -aleyhisselâm- başta olmak üzere, sevgili kızları, Hazret-i Hatice Annemiz’in mübârek na‘şı önünde gözyaşı döküyorlardı. Bu büyük vefat haberini duyanlar da yavaş yavaş gelerek evi doldurmuşlardı. Öyle bir kalabalık oluşmuştu ki; Mekke’de ölen hiçbir hanımın cenazesi, böyle bir kalabalığı görmemişti.

Her insan kimin neyi olursa olsun, ne kadar kıymetli ve ne kadar çok sevilirse sevilsin, her hayat sahibi gibi ölümlüydü. Hazret-i Hatice Annemiz de öyle…

Adım atılacak kadar bile yer bırakmayan mahşerî kalabalık, bu mübârek hanımın cenaze merasimine katılmıştı. Gözyaşları arasında Mekke’nin Hacun Kabristanına götürüldü. Peygamberimiz -aleyhisselâm-, kabre inip sevgili annemizi bizzat yerleştirdi. Sonra çıkıp toprak döktüler. Rasûlullah -aleyhisselâm- başta olmak üzere; sevenlerin gözyaşları, sevgili annemizin kabrini ilk sulayan berrak su oldu!

Hazret-i Hatice -radıyallâhu anhâ-; Sevgili Peygamberimiz -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem-’in, hayatının her yönünde olduğu gibi, sâdıka bir müşâvir, dert ortağı ve sükûnet kaynağı idi. O öyle biriydi ki; Rasûlullah -aleyhisselâm-, onunla görüşmeden evinden çıkmazdı. Eve vardığında ilk önce onunla görüşürdü. Onun olmadığı yerlerde de hep onu anardı! İşte böylesine üstün bir değere sahip olan sevgili annemiz; o zamanki adıyla Hacun, şimdiki adıyla Muallâ Kabristanındaydı artık!

Peygamberler Peygamberi sevgili kızlarını bağrına bastı; onları hem tesellî ediyor, hem de uğradıkları musîbete karşı onlara destek olmaya çalışıyordu.

Hatice Annemiz maddeten ölmüştü, ama mânâ olarak asla! Peygamber olan zevcinin hayatında daima dipdiri kalmıştı. Gidip gelirken onun hayali gözünün önünden gitmiyordu.

Rasûlullah -aleyhisselâm-; insanlar arasındaki en büyük dostu, yardımcısı, sığınağı ve sevgilisini kaybetti. Rasûlullah için, onun kaybı büyük acıydı. Kavmi tarafından alaya alındığı, dışlandığı, saldırıya uğradığı, eziyetle karşılaştığı zaman; huzuru bulduğu sığınağını, can yoldaşını, sevgilisini kaybetmişti. Onun yokluğu, kendisi için yeri doldurulamaz bir büyük boşluk olarak kalacaktı!

Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın hayatına, Hazret-i Hatice Annemiz’den sonra, başka hanımlar da girdi. Aralarında çocuğu olanlar, güzel olanlar, soylu ve mevki sahibi olanlar da vardı. Ama kalbi ve dünyası bütün samimiyetiyle bu ilk zevcesine ait olacaktı. Çünkü o; çeyrek asır süresince erkeğinin evinin tek sevgili, şefkatli kadınıydı. O evde O’na hiçbir kadın bu süre içerisinde ortak olmamış, erkeğinin ufkunu ondan başkası gölgelendirmemişti.

Rasûlullah -aleyhisselâm- ve sahâbe-i kiramdan bugüne kadar, Hazret-i Hatice Annemiz bütün müslümanlar için en güzel örneklerden biri olduğu gibi, en çok sevilenlerin de başında geliyor. Onun evi de, kabri de herkesin sorup soruşturarak, araştırdığı yerlerdendir.

Hazret-i Hatice Annemiz’in evi, Safâ ile Merve arasında, Merve’ye daha yakın bir yerdeydi. Bu kutlu ev ile bir miktar malı Rasûlullâh’a miras kaldı. Peygamberimiz -aleyhisselâm-; hicrete kadar, unutulmaz hâtıralarla beraber, Hazret-i Hatice’ye ait bu evde kaldı.7

Hazret-i Hatice Annemiz’in, eski adıyla Hacun, yeni adıyla Cennetü’l-Muallâ’daki kabrinin yeri sürekli muhafaza edildi. Yıllar sonra, Kanunî Sultan Süleyman; h. 950, m. 1543-1544 yılında Hazret-i Hatice’nin kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedâr vazifelendirmişti. Bu türbenin h. 1296, m. 1879 yılında tamir edildiğini haber veren Eyüp Sabri Paşa, Mekke halkının her ay Cennetü’l-Muallâ’ya giderek duâlar okuduğunu ifade eder. 1925 yılında Mekke, Suûdîlerin eline geçtikten sonra; Abdülaziz bin Suud’un emriyle 1926’da Cennetü’l-Muallâ’daki bütün türbeler yıktırılmış ve mezar taşları kaldırılmıştır. Bugün de hiçbir türbe ve mezar taşının bulunmadığı Cennetü’l-Muallâ hâlen mezarlık olarak kullanılmaktadır. Ama ümmet; sevgili annesini hiç unutmamış, kabrini ziyaret ederek, ahdini yenilemeye devam etmektedir elhamdülillâh.8

Peygamber Sevgisi ile Hazret-i Hatice sevgisinin, beşer olarak bütün sevgilerin üstünde olduğu herkesçe malûmdur. Peygamber Efendimiz’i seven O’nun sevgili eşini de sever!

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

____________________

1 İbn-i İshâk, Sîretü İbn-i İshak el-Müsemmâ bi Kitâbi’l-Mübtede’ ve’l-Meb‘as ve’l-Megazî, s. 60, 272.
2 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 152-155.
3 Zübeyrî, Kitâbu Nesebü Kureyş, s. 22.
4 İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Megazî ve’s-Siyer, c. 1, s. 119.
5 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 229; Yâkûbî, Târîhu’l-Yâkûbî, c. 2, s. 35.
6 Şâmî, es-Sübûlü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd fî Sîret-i Hayri’l-İbâd, c. 2, s. 165-166.
7 Celâl YENİÇERİ, Hazret-i Muhammed (sav) ve Yaşadığı Hayat, s. 172.
8 Mustafa FAYDA, Cennetü’l-Muallâ, TDV İA, c. 7, s. 388.