Bitmeyen Haçlı Emelleri AKKÂ MÜDAFAASI
YAZAR : Mücahid BULUT mucahidbulut@yandex.com
Tarih tekerrür ile göstermektedir ki; müslümanın, müslümandan başka dostu yoktur, olamaz. Bugün de stratejik ortağımız, dostumuz olduğunu söyleyen devletlerin; vatan bütünlüğümüzü hedef alan terör örgütüne silâh, mühimmat ve lojistik yardımlarda bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Batılı devletlerin bu fitne hareketleri ilk de değildir son da olacağa benzemez. Tarihte bunun birçok misali vardır. Onlardan biri de Napolyon’un Mısır Seferi ve oryantalist bir imparatorluk kurma hayalidir.
Napolyon 1798 senesinde; 400 parçalık donanması, 40.000 asker, 40 general ve çeşitli sahalarda 100 kadar bilim adamıyla İskenderiye’yi işgal eder. Öncelikli maksadı Hindistan’dan Mısır’a ulaşan ticaret yoluna hâkim olmaktır. Lâkin bütün donanması İngilizler tarafından Ebûbekir Koyu’nda yok edilince geri dönme ümidi kalmayan Napolyon burada kendi müstakil imparatorluğunu kurma hayaline kapılır. Bunun için halkın desteğini kazanmak zorunda olduğunu bildiğinden fitne hareketlerine başlayarak şu bildiriyi yayınlar:
“Fransızlar, müslümanların en kavî dostudur. Bunun ispatı şudur ki; hıristiyan milletlerini müslümanlarla muharebeye teşvik eden Papa’nın merkezi olan Roma’yı tahrip ettik. Müslümanlar ile muharebeyi kendilerine farz-ı ayn telâkkî eden şövalyelerin Malta’daki yatağını yıktık.”1
Halktan teveccüh görmeye başlayınca kendi ihtiraslarına ulaşmak için yerli halkın kıyafetini giyerek müslümanlığını şu şekilde ilân eder:
“Mısırlılar, size, benim buraya dîninizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu, açık bir yalandır, inanmayınız. Buraya gasp edilmiş haklarınızı size iade için geldiğimi, Memlûklerden daha fazla Allâh’a taptığımı ve Peygamber Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur’ân’a hürmet ettiğimi söyleyiniz.
Allah, âdil ve merhametlidir. Herkes idareye ortak ve mutlu olacak. Ey şeyhler, imamlar ve diğer önde gelenler; halka deyiniz ki Fransızlar da hakikî müslümandırlar.”
Napolyon bu propagandayla halkı yanına çekip, kısa süre içinde Kahire’yi ele geçirmiştir. Osmanlı Devleti ise Napolyon’a müdahale etmek için çok geç kalmıştır zira; Bâb-ı Âlî’nin o devirdeki istihbaratı o kadar zayıftır ki, Napolyon İskenderiye’ye ayak basalı 20-25 gün olduğu hâlde Paris sefiri Seyid Ali Efendi hâlâ Paris’ten;
“Tulon’daki hazırlıkların hedefi Osmanlı arazisinde bir yere değildir. Muhtemelen Malta’yadır.” diye raporlar göndermektedir. Elçinin bu lâkaytlığına çok kızan III. Selim, bu raporlardan birinin kenarına; “Ne kadar eşek herifmiş.” diye not düşmüştür.2
MASKELER KALKIYOR…
Napolyon Kahire’de kaldığı sürece ulemâ meclislerine katılıp, mevlidler okutarak halkın sempatisini kazandı. Lâkin tarihî bir hakikat olarak Mısır’ı elinde tutabilmek için Suriye ve Filistin bölgelerine de hâkim olması gerektiğini biliyordu.
İlk seferini bugün İsrail’in sınırlarında bulunan Yafa şehrine düzenledi. Şehrin teslim edilmesi hâlinde esirlere bir kötülük yapılmayacağı sözünün verilmesi üzerine, şehir teslim oldu. Fakat Napolyon sözünde durmadı. Gerekçe olarak; esirleri besleyemeyeceğini, yanlarına silâhlı asker verip Mısır’a da gönderemeyeceğini ileri sürerek dört bin Arnavut askerini Ramazan Bayramı arifesinde kılıçtan geçirerek müslüman kimliğine bürünmüş haçlı olan, aslî kimliğini gösterdi.
Suriye bölgesini ele geçirmek için artık önünde tek bir engel kalmıştı:
CEZZÂR AHMED PAŞA ve AKKÂ MÜDAFAASI
Napolyon, daha Yafa’dan ayrılmadan önce Akkâ’yı sinsi yalanlarıyla ele geçirmeyi deneyerek Cezzâr Ahmed Paşa’ya;
“Mısır ve Filistin’i istilâ edip Akkâ önüne geldim. Bir ihtiyarın beş-on gününü zehir etmek istemeyiz. Teslim olursanız âhir ömrünüzü ibâdet ü tâat ile, huzur içinde geçirirsiniz.” diyerek teslim olmasını ister.
O günlerde seksen küsur yaşında olan Cezzâr Ahmed Paşa, zekâsı ve otoriterliği ile bilinen bir askerdi. Cezzâr (deve kasabı) lâkabını isyan eden bedevîlere karşı aldığı sert tedbirler sebebiyle almıştı. Akkâ’yı mücadele etmeden vermeye hiç niyeti yoktu. Sultan III. Selim de gönderdiği bir hatt-ı Humâyun’da;
“Sen ki, Sayda valisi ve Mısır seraskerisin. Öteden beri gayret ve himmetinde vüzerâ-yı izâmımın kudemâsındansın (büyük vezirlerimin en kadimlerindensin). Frenk keferesini Mısır’dan tard için serasker tayin olunduğundan, yeniden gayret ve himmet beklerim. Dîn ü devlete hizmet demidir.”3 diyerek Cezzâr Ahmed Paşa’dan çok şey beklediğini ifade etmiştir.
Cezzâr Paşa, Napolyon’un; «Teslim ol!» çağrısına hiç beklemediği şu cevabı verir:
“Teslim teklifinde bulunmak için geç kaldınız. Zira biz bir hafta kadar önce yedimizden yetmişimize kadar kaleyi muhafaza etmek için yemin ettik. Benim yemin bozmam olmaz. Şahsıma gelince; esir olup geri kalmış ömrümüzü zillet içinde geçirmektense, dövüşerek şerefle ölmeyi evlâ buluruz. Hamdolsun yaşım seksen, ama elim kılıç tutar.”4
Paşanın cevabına çok sinirlenen Napolyon, ordusuna;
“Anlaşıldı, bu ihtiyar bizim birkaç günümüzü hebâ edecek ama merak etmeyin, iki gün sonra şehrin ortasındayız.” diyerek bütün güçleriyle taarruz emri verir.
Cezzâr Ahmed Paşa ve askerleri, şehri muhasaraya karşı çok iyi hazırlamıştı. Surlar güçlendirilmiş, destek kuleler inşa edilmişti. Bu yüzden Napolyon’un orduları ilk saldırılardan hiçbir sonuç alamadı. Şöhret ihtirasıyla bilinen Napolyon, çılgına döndü. Vehhâbîler’den yardım istedi ama müsbet cevap alamadı. Bunun üzerine gazetelere bir ilân vererek; bütün Avrupa, Asya ve Afrika yahudilerini Fransız ordusuna gönüllü asker olarak katılmaya çağırdı, buna karşılık da Filistin’de bir yahudi devleti kuracağını va‘detti.5
Günler süren muhasarada başarısız olan Fransız ordusu, Osmanlı’nın Cezzâr Paşa’ya gönderdiği mühimmatı ele geçirerek son bir büyük saldırı gerçekleştirir. Fransızlar burçlardan birini yıkıp şehre hücum etmeye başladıklarında şehir neredeyse düşmek üzeredir ki Cezzâr Paşa, en önde askerleri ve tebaasıyla düşmana hücum etmiş ve muzafferiyete erişmiştir. Cezzâr Paşa; Napolyon’un aksine Selâhaddin Eyyûbî gibi, ele geçirdiği esirleri serbest bırakmış, yaralı olanlarına yardım etmiştir.
İlk defa muharebe kaybeden Napolyon; harp sahasından gizlice kaçmış, el-Arîş’e geldiğinde Cezzâr Paşa’nın kendini takip ettiğini öğrenince, ağır yaralı ve hasta askerlerini ağırlık yapmasın diye afyon rûhu içirterek öldürtmüştür.
Mısır’a dönen Napolyon, savaşı kazanmak üzere oldukları yalanını söyleyerek Fransa’ya kaçmıştır. İki sene içinde de Mısır, Fransız işgalinden kurtarılmıştır.
_____________________________
1 Ünal, Tahsin; Türk Siyasî Tarihi, Emel Yay., Ankara/1978, 6. 115.
2 Ünal, a.g.e., s. 119.
3 Ünal, a.g.e., s. 126.
4 Ünal, a.g.e., s. 125.
5 Kocabaş. Şakir; Tarihte Türkler ve Fra., Vatan Yay. İst/90, s. 159.