KUR’ÂN’DA RAMAZAN, RAMAZAN’DA KUR’ÂN

YAZAR : M. Nihat MALKOÇ mnm61@hotmail.com

Gönül ufuklarımızın güneşi olan Ramazan, içimizi aydınlatıyor. Rûhumuz kirlerinden günbegün arınıyor. Yıl boyunca çoraklaşan ve çölleşen gönül bahçelerimiz, Ramazan ikliminde yeşeriyor. Gönüllerimiz, insan sevgisiyle büyüdükçe büyüyor; âdeta kâinâtı kuşatıyor. İçimizde sürüp giden yangınlar, duâların sağanağında sönüyor. İçimizdeki isler Kur’ân’ın cilâsıyla kayboluyor. Ramazan, rahmet semâlarından müjdeler getiriyor bizlere. Rasûlullâh’ın gül kokan selâmını; «Başüstüne!» deyip şeref sayıp alıyoruz. Gönüller, bayram yerine dönüyor.

Müslümanların dînî duygularının canlandığı, diriliş emârelerinin görüldüğü bu ayda; Kur’ân, mü’minlerin gündemine oturur. Aslında hiçbir zaman elimizden düşürmememiz gereken Kur’ân, bu ayda diğer zamanlara nazaran daha çok yanımızda ve yakınımızda olur. Bu mübârek zaman diliminde Kur’ân’a daha bir yoğunlaşırız. Fakat mühim olan, bu güzel davranışı diğer aylarda da sürdürebilmektir. Zira bu yüce kitap, bütün çağları kapsamaktadır. İnsanlığın hayat kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim; Ramazân’a özel önem atfederek ondan genişçe bahsediyor. Yüce kitabımız Kur’ân, Ramazan ve oruçla ilgili şunlara genişçe yer veriyor:

“(Oruç) sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.” (el-Bakara, 184)

“Ramazan ayı… İnsanlar için hidâyet olan ve doğru yolu ve (hak ile bâtılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’ân, onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidâyete) ulaştırmasına karşılık Allâh’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.” (el-Bakara, 185)

Yüce Rabbimiz;

“Ey îmân edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi; sakınıp korunasınız diye, size de farz kılındı.” (el-Bakara, 183) buyurarak Ramazân’ın ve onun meyvesi olan orucun, diğer dinlerde de var olduğunu bizlere hatırlatıyor. Fakat günümüzde bozulmamış, geçerli tek din İslâmiyet olduğu için; bizler, bozulmuş dinlerin ahkâmını itibara almayacağız. Zira müslümanın dîni İslâm, kitabı Kur’ân, Peygamberi Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Bizi sadece bu dînin, bu kitabın, bu Peygamber’in söz ve fiilleri bağlar.

Ramazan, Kur’ân’ın yeryüzünü aydınlattığı aydır. Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği ay olan Ramazan, müslümanlar arasında Kur’ân ayı olarak da bilinir. Peygamber Efendimiz, bu ayda Kur’ân’ı daha çok okurdu. Allah Rasûlü; her Ramazan, Cebrâil’le Kur’ân’ı karşılıklı okurlar, âzamî dikkatle gözden geçirirlerdi. Bizler de O’nun ümmetinden kullar olarak bu ayda en azından Kur’ân’ı bir kez hatmetmeliyiz. Mümkünse mukabelelere iştirak etmeliyiz. Kur’ân okumanın yanında, okunanı dinlemek de çok sevaptır. Kur’ân’ı koşturarak değil, tecvidine uyarak, tabir caizse sindirerek okumakta fayda vardır. Keşke okurken anlamına da vâkıf olabilsek…

“Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce kalk ve ağır ağır Kur’ân oku.” (el-Müzzemmil, 1-4) âyeti Kur’ân okumada nasıl davranacağımızı öğütlüyor. Mârifet; birkaç hatim indirmek değil, hakkını vererek, içine sindirerek okumaktır.

Ramazanla birlikte camilerimizde Kur’ân sesi, diğer zamanlara nazaran daha bir yüksek çıkıyor. Genellikle sabah ve ikindi namazlarından önce okunan mukabelelerde Kur’ân sevdalıları yüce kitabımızı büyük bir iştiyakla okuyor veya okuyanları takip ediyor. Fakat ne yazık ki anlamına vâkıf olamıyorlar. Keşke Kur’ân’ı asgarî seviyede de olsa anlayabilsek. Hiç olmazsa her rekâtta okuduğumuz Fâtiha’nın anlamını öğrenmeye, kısa sûreleri kavramaya kafa yorsak!.. Bunlar hiç de zor olmayan mühim meselelerdir. Gelin bu Ramazan’da Kur’ân’ı sadece Arapçasından değil, Türkçesinden de okuyalım. Okuduğumuzu anlayalım ki tefekkür edebilelim. Bu durum, inancımızı daha da pekiştirip zenginleştirecektir.