KADIN, NEDEN ÇALIŞMAK İSTER?

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

SEKAM’ın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de boşanmalardaki artışın sebeplerinde ilk sırayı % 17,8 ile «eşe sadâkat duygusunun zayıflaması», ikinci sırayı % 16,9 ile «yeni hayat şartlarının eşler arasında saygı ve sevgiyi azaltması», üçüncü sırayı % 14,2 ile «kadınların geçmişe oranla ekonomik açıdan daha özgür olmaları» alıyor.

Bu, şu demek oluyor:

Kadın, ekonomik açıdan özgürleştikçe boşanmaya daha çok cesaret ediyor ya da ekonomik açıdan güçlü olan kadın işkence hâline gelen bir evlilikten daha kolay kurtuluyor!

Ve yine araştırmaya göre boşanmaların en önemli sebepleri şöyle sıralanıyor:

Sadâkatsizlik / evliliğe ihanet (% 24,5), eşin fizikî şiddeti / dayağı (% 17,6), eşler arası sevgisizlik (% 17,4), alkol / kumar gibi alışkanlıklar (% 17,3), eşin sözlü şiddeti / hakareti (% 5,7), erkeğin evin geçimini sağlamaması (% 4,9).

Bu da şu demek oluyor:

Boşanmanın en önemli sebepleri genel olarak erkeklerin tutum ve davranışlarıyla alâkalı!

Araştırmanın çarpıcı bir sonucu ise eşlerinin kendilerinden daha yüksek gelire sahip olmalarını isteyen erkeklerin (% 41,2) istemeyenlere (% 45,8) oranlarının birbirine çok yakın olması! Erkekler, eşlerinin kendilerinden daha fazla kazanmalarını problem yapmamaktadırlar!

Bir diğer sonuca göre ise eşlerinin kendilerinden öğrenim düzeyinin daha yüksek olmasını isteyen erkeklerin (% 44,4) istemeyenlere (% 45,3) oranı da yine birbirine çok yakındır. Bu durum karı-koca arasındaki denklik meselesinde eskiye göre erkeklerin değiştiğini gösteren bir veridir.

Şimdi bütün bu verilerle kadının çalışması meselesinin alâkasına gelince…

Kadın, neden dışarıda çalışmayı istemektedir? Topluma faydalı olabilmek için mi yoksa aileye ekonomik açıdan katkıda bulunabilmek için ya da erkeğin karşısında daha güçlü durabilmek için mi?

İnsanlar neden kız çocuklarının okuyup bir meslek sahibi olmasını istiyorlar? Herkesin bildiği bir gerçek vardır ki ülkemizde kız çocuklarının okutulma sebebi cahil kalmaması için olduğu kadar erkeğin karşısında güçlü durabilmesi içindir de.

«Dünyanın bin bir türlü hâli var (bununla çoğu boşanmayı kasteder); okusun, mesleği olsun, kazansın…» diye düşünenlerle; «bu devirde tek maaşla geçinmek zor» diye düşünenler kız çocuklarının okuyup para kazanmalarını şiddetle arzulamaktadırlar. Sözümüz bu düşünce tarzına değil de bu düşünce tarzına sebep olanlara olacaktır.

Geleneğe ya da İslâm’a göre ailenin nafakasını temin etmek ve sorumluluğu üstlenmek erkeğin vazifesidir. Kadının vazifesi ise ailenin mutluluğunu ve neslin devamını temin etmektir. Sosyal rollerin karışması kadına daha fazla sorumluluk ve güçlük yüklerken erkeği daha özgür ve sorumsuz kılmaktadır. Çünkü kadın, annelik ve ev hanımlığı rollerinden ne yaparsa yapsın kurtulamamaktadır. Erkeğin baktığı çocukla, yaptığı ev işine mutlaka bir de kadın elinin değmesi gerekmektedir. Aksi olsa bile kadın, en azından zihnen bu sorumluluktan kurtulamamaktadır.

Kadının para kazanmak için çalışmasını teşvik etmek, bir yandan onun hassas vücuduna ve rûhuna aşırı yüklenmektir. Diğer yandan da erkeği daha sorumsuz ve özgür kılmaktır. Nafakayı düşünen birinin daha olması, erkeği rahatlatmaktadır. Günümüzde erkeklerin artık, eşlerinin daha fazla eğitim düzeyine sahip olmalarını ve kendilerinden daha fazla kazanmalarını normal hattâ memnuniyetle karşılamaları kadınları düşündürmelidir! Erkekler, çalışan bir kadından boşanmanın hiç de zor olmadığını da bilmektedirler; boşandıklarında çocuklarına maddî-mânevî bakacak anneleri vardır! O hâlde boşanmış bir erkeğin tekrar evlenmesi hiç de zor olmayacaktır!

Günümüzde kadınlar, niçin erkeğin karşısında güçlü durmayı istemektedirler? Evlilikte kadınlar ve erkekler birbirlerinin düşmanı ya da rakibi midirler; yoksa evlilikler, iki yarımın bir ve beraber bütün olması mı? Erkeğin karşısında güçlü durmayı isteyen kadınlara, erkekler ne yaşatmışlardır ya da ne hissettirmişlerdir ki kadınlar bunu istemektedirler?

Ezilen ve hakkı yenilen insan, güçlenmeyi ister. Hazret-i Peygamber’in ifadesiyle cam kadar narin olan kadınlara karşı erkeklerin muamelelerinde bir kusur var ki toplumumuzda kadının «ayakları üstünde durması, erkeğe muhtaç olmaması, karşısında dik durması» için okuyup meslek sahibi olması arzulanmaktadır. İslâm’la ayaklarının altına cennet getirilecek kadar değerlenen kadını, beden gücüne sahip olan erkek, zamanla aşağılamış, ikinci sınıf insan hâline getirmiştir.

“Höt!” deyip susturan, yemeği beğenmediği zaman surat yapan, kadının gitmek istediği yerlere mümkün mertebe karşı çıkan, kadının misafirine dahî güler yüz göstermeyecek kadar «taş fırın» erkekleri, kadının hep kendisini ikinci sınıf hissetmesine sebep olmuşlardır. Öyle ki toplum erkeğin aldatmasını dahî, «erkektir yapar» anlayışıyla savunur, kadının aldatmasını ise «namus» meselesi olarak görür olmuştur! Hak’tan uzak bu tür anlayışlar kadını zayıflatmış, bu yüzden de kadın, zamanla erkek karşısında güçlenmeyi arzu eder duruma gelmiştir.

“Bu devirde tek maaşla geçinilmez ki!” anlayışına gelince… Elbette bu, kapitalist düzenin özellikle kadın zihninde oluşturduğu bir tahribattır. Fakat aynı zamanda erkeğin de işine gelen bir durumdur. Günümüzde evlenecek genç erkeklerin, çalışan bayan aramalarının sebebi, kendi kendilerini rahat ettirmek değil de nedir? Çalışan kadınlara «altın yumurtlayan tavuk» gözüyle bakılması, erkek bencilliğinden başka bir şey midir?

“Kadınlar da dışarı çıkmalı, çalışmalı, ekonomik özgürlüğüne kavuşmalı” diyen kapitalist ve haçlı zihniyetine karşı hanımlar uyanık olmalıdırlar!

Hanımlar; dünya tatlısı yavrularını keyifle büyütebilmeli, bin bir sıkıntıyla kazanan erkeğinin ekmeğini afiyetle ama şükrederek yiyebilmelidirler. Patronlarının, müşterilerinin, işlerinin köleleri olacaklarına; evlerinin hem kölesi hem de patronu olmalıdırlar. Daha çok kazanarak mutlu olmanın hayalini kurmak yerine, ellerindekiyle yetinerek mutlu olabilecek hâle erkeklerin de desteğiyle gelebilmelidirler!

Samimî gayretlerine rağmen kazanmakta güçlük çeken erkeğini desteklemek için çalışan fedâkâr kadınlara ve insanlığa hizmet olsun diye kendinden fedâkârlıkta bulunarak çalışan kadınlara gelince… Elbette onlara takdirden başka söylenecek sözümüz yoktur. Sözümüz bu kadınların kocalarına «merhamet ve yardım!» çağrısından başka bir şey olmayacaktır.

Kadınlara iş hayatını cazip göstermek sosyal açıdan baktığımızda da tehlikeli olabilmektedir! Kadınıyla, erkeğiyle bir toplumun bütün fertlerini istihdam etmeye çalışmak; işsizlik problemini her geçen gün ikiye katlamak olacaktır. Şurası da bir gerçektir ki para kazanarak üstün olmak ve kendini iyi hissetmek maksadıyla iş sahasına atılan kadınlar; erkeğine saygısızlık yapacak kadar kibirlenebilmekte, yuvalarını en ufak bir sıkıntı karşısında dağıtacak kadar cesur da olabilmektedirler. Çalışan kadınlar kozmetiğe ve bakım ürünlerine döktükleri paralarla kapitalist sistemin ekmeğine de yağ sürmektedirler. Nasıl olsa bir gün toprak olacak olan vücudu bir yaş daha genç görünsün diye tonlarca para harcayan kadınları anlamak çok zordur!

Ailelerin ve toplumun saâdeti açısından kadınların çalışması meselesi çok iyi düşünülmeli, sosyal ve siyasî çevrelerce bu konu çok hassas işlenmelidir elbet. Kadınları kayıtsız şartsız çalışmaya teşvik etmek yerine iktisatlı, kanaatkâr ve yuva sever olmaya teşvik etmekle birlikte en önemlisi erkeğin kadına olan bakışını, tutumunu ve davranışlarını değiştirmesini teşvik ve temin etmek en köklü çözüm olsa gerektir.