Savaşın Yüz Kızartan Hâtıraları KIRMIZI İZLER

Yard. Doç. Dr. Rıdvan CANIM

ridvancanim@mynet.com

Cuma namazını Kadı Hasan (Brdo) Camii’nde üst üste denilebilecek kadar kalabalık bir cemaatle kılıyoruz. İmamın Boşnakça-Türkçe-Arapça karışımı okuduğu hutbeyi anlamasak da herkes gibi biz de pür-dikkat dinliyoruz. İmamın üzerinde cübbe gibi herhangi dinî bir kisve yok. Takım elbiseli ve başında kırmızı bir Osmanlı fesi var. Namazdan sonra çıkışta tanıştığım genç İdriz AGOVİÇ’in Türkiye’de Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde okuduğunu öğreniyorum. Kardeşiyle beraber Cuma namazına gelmişler. Bazıları şortla gelmiş olsa da gençlerin çoğunlukta oluşu dikkat çekiyor. Ayaküstü sohbet ediyoruz İdriz’le…

Ardından hemen yakının-daki Saraybosna İlâhiyat Fakül-tesi’ni geziyoruz. Fas mimarî tarzına benzer bir yapı. Karma bir eğitimin yapıldığı fakültede çok iyi bir Arapça ve Kur’ân eğitiminin verildiğini söylüyorlar.

Yolu Saraybosna’ya düşenlerin uğramaları, görmeleri gereken bir başka yer de Ratnı Sarajevskı Tunel… Ilıca yakınlarında Butmir’de kurşun izlerinden tanınmayacak duruma gelmiş sıradan bir evin bodrumundan girilen tünel…

Saraybosna havalimanının 200-300 metre güneyinde başlayan bu tünel yaklaşık 850 metre uzunluğunda imiş. 1993’te savaşın en şiddetli günlerinde yapılmış. Saraybosna kuşatmasında tünel, şehir için hayatî öneme sahip olduğundan yiyecek-içecek, her türlü gıda ve sağlık yardımı bu tünel vasıtasıyla temin edilebilmiş.

Saraybosna’nın elektrik ve telefon hatları da bu tünelin içerisinden geçirilmiş. Yaralılar ve hattâ şehidler buradan raylı sedyelerle taşınmış sürekli. Asker ve silâh sevkıyatı da önemli ölçüde dibi su ve çamurla kaplı yaklaşık bir buçuk metrelik bu tünelden yapılmış aylarca. Savaş boyunca 300-400 kişi sadece bu tünele giriş ve çıkışlarda öldürülmüş.

«Yıkıldım sıcacık kanım üstüne / isterim ki Bosna’nın gülleri / damlasın yüzüme, / bu umutsuzluk değil hüzün / ellerinizi aradım / yoktunuz / işte toprağa koyuyorum canımı / bütün dünyaya inat gülümsüyorum.» (Ali GÖÇER)

Buralarda herhâlde tünelin iki girişi daha olmalı, ancak onlar şimdi kapatılmış. Zaten girdiğimiz tünelin de 25-30 metrelik kısmından sonrasını kapatmışlar. Butmir’de başlayıp havaalanının altından geçerek Dobrinja’da biten bu tüneli şimdi o evin sahibi müze hâline getirmiş. Hattâ evinde bize bir de video gösterisi yapıyor, tünelin savaştaki fonksiyonlarıyla ilgili. Başlangıçta tüneli gezme konusunda bir ücret krizi yaşanıyorsa da, gruptan bazılarının:

“Ne parası beyefendi, biz bunların ücretini zaten savaşta ödemiştik! Ayıptır bu!” yollu itirazlarından sonra adamcağız yumuşuyor ve Türkiye’den geldiğimizi de öğrenince ücretten vazgeçiyor…

Tünel gezisinin ardından İgman Dağı eteklerinde yer alan «Vrelo Bosne» adı verilen ve meşhur Bosna Nehri’nin doğduğu mesîre alanına gidiyoruz. Dünya cenneti bir mekân… İçinde kuğuların yüzdüğü küçük gölcükler, değişik yönlerden çağıldayarak akıp gelen onlarca dere… Belli bir uzaklıktan sonra bir araya toplanıyor bu dereler.

Saraybosna şehir merkezinde pazar yerine yakın, yer yer daire biçiminde kırmızı boyalar görüyorum. Bunların ne olduğunu da gecikmeden öğreniyoruz. Bu kırmızı boyalar savaş esnasında, dağlardan atılan havan topları ve snaypır adı verilen keskin Sırp nişancılarının ateşi sonucu ölen insanların anısına yapılmış. Biraz daha ilerleyince Ferhadiye ve Markale olarak isimlendirilen ve daha çok dünyanın «Pazar Yeri Katliamı» ile tanıdığı yere geliyoruz… Buraya atılan havan topu mermileriyle önce ekmek kuyruğunda bekleyen 17 kişi, ardından pazar yerine düşen bir havan mermisiyle 47 kişi hayatını kaybetmiş. Biz bunları televizyonlarımızdan izlemiştik bir zamanlar… Bu türden onlarca kırmızı boyalı yere rastlıyoruz yollarda.

Yatsı namazında Gazi Husrev Bey Camii’ndeyim. Tek başıma… Caminin avlusunda iki delikanlıya rastlıyorum. Saraybosna Türk-Boşnak Koleji’nde öğretmen olduklarını öğreniyorum.

Şahin ÇİFTÇİ kolejde edebiyat öğretmeni. Meslektaşım yani. Bana gecenin bu saatinde Saraybosna’nın meşhur tuzlu-kaymaklı köftesinden ikramda bulunuyorlar. Ardından bir şehir turu yaparak Alemko’nun hemen karşısında bulunan Kolej’e dönüyoruz birlikte.

Artık Saraybosna’dan ayrılma vakti… Pazariç, Tarçın, Konjic, Mostar, Blagay ve Poçitel ziyaretleri var sırada çünkü. Şu anda Bosna’da işçi maaşlarının 300 Bosna-Hersek Maraka’sı (1 Bosna Marakası=1 Alman Markı), bir öğretmen maaşının 250, bir öğretim üyesinin 500 Maraka olduğunu öğreniyoruz. Nüfusu 2,5 milyonu bulan Bosna’da çöken sanayinin sonucunda işsizlik varmış.

Şimdilik enflâsyon yok ama gelecekte ekonominin durumu hiç de iyi görünmüyor Bosna’da. Zaten Bosna’da çalışan insan görmek biraz zor. Çünkü çalışma sahaları hâlâ harap vaziyette…

Şu anda sadece Saraybosna’da 50 bin civarında SFOR yani BM askeri bulunuyormuş. 80 civarında ülkenin de elçilik düzeyinde temsilciliği var Saraybosna’da. Bu durum Saraybosna ve diğer büyük şehirlerde ev kiralarını ve fiyatlarını da artırmış tabiî olarak. Sadece bu kadarla da kalmamış, genel olarak piyasayı da olumsuz etkilemiş bu yabancılar. Yaşama standardı bu yabancı unsurlar dolayısıyla yükselince yerli halk geçim sıkıntısı içerisine düşmüş.

Çarşı-pazardaki malların fiyatları Türkiye ile kıyaslanırsa hemen hemen Türkiye’nin iki katı denilebilir. Sadece ülkenin kara sınırlarındaki denetim boşluğundan, kaçak mal girişinden dolayı elektronik âletler biraz ucuz görünüyor. Bosna-Hersek; şu anda Sırp, Hırvat ve Boşnak kantonlarına ayrılmış durumda. Bir bakıma kendi içerisinde eyalet sistemi denilebilir buna. Şüphesiz son derece karmaşık bir yapı bu…

Pazariç’ten sonra Konjic… Hersek bölgesinde Mostar’a yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta Neretva Nehri kenarında bağlık-bahçelik güzel bir şehir burası… Bir zamanlar bu güzel şehir de Osmanlı’nın buralara getirdiği medeniyetten nasibini almış… Sekiz camisi, iki medresesi, üç çocuk mektebi, iki tekkesi, iki hanı, bir küçük hamamı ve çarşısı ile kendi hâlinde bir şehirmiş Konjic. Ama şimdi gözümüze sadece yıkık bir minare çarpıyor.

En önemli tarafı da burada yapılan kılıçların dünyaca meşhur olması imiş. Evliya Çelebi; Konjic’te yapılan kılıçlar için diyor ki:

“İki kat bile olsa yine doğrulur. Bunun benzeri kılıç Alman diyarında ola…”

Neretva üzerinde varlığından söz edilen tarihî köprünün şimdi yerinde yeller esiyor. Ancak şehrin çıkışına doğru neredeyse bir göl manzarası arz eden Neretva üzerindeki demiryolu köprüsü çarpıyor gözümüze. Çok geçmeden de Neretva üzerinde termik santraller olduğunu ve şu anda yanından geçtiğimiz kesimde de böyle bir baraj gölünün varlığını öğreniyoruz. Mostar yolunda sık sık tünellere girip çıkıyoruz.