Dengeler TAHTEREVALLİ OYNASA DA!

Hikmet AÇIKSÖZLÜ

İki kolu da çolak olduğu hâlde Koca Yusuf gibi bir pehlivanı yenen Mü’min pehlivanın bu başarısını ilk öğrendiğimde inanamayacak derecede şaşırdım. Sonradan anladım ki Mü’min pehlivanın galibiyetinin sırrı, onun ömrü boyunca üzerinde durup her zaman dile getirdiği büyük bir hakikatti: Denge gerçeği.

Denge, bütün bir kâinatı ve insanı ölçülemeyecek kadar hassas ayarlarla kuşatmış bulunan bir nizamın en mükemmel vasfıdır. Fertlerin, ailenin ve dünyanın huzur içinde yaşamasını elinde tutan sihirli bir terazidir o.

Varlık âleminde her şey, bazen yapıları farklı olsa da aralarında kaçınılmaz bir münasebet bağı vardır. Bu bağ sayesinde hayatlarını sürdürmelerindeki mümkünlük, onların sahip bulundukları değerlerin bir mânâ ifade etmesini sağlar. Kış ayının soğukluğu karşısında üşümekten sıhhati tehlikeye girecek olan insanın bu acziyetini yakacak malzemelerin olması telâfi eder. Hastalığa yakalanan bir kimse için buna karşılık şifa yolunun bulunması da böyledir.

Ancak her şeyin kaderine vurulan bu dengenin dört şekli mevcuttur:

Maddî denge,

Mânevî denge,

Madde ile mânâ arasındaki denge,

Mânâ ile madde arasındaki denge.

Bu dengeler de ikiye ayrılır:

İnsanın iradesine bağlı dengeler,

İnsan iradesinin dışındaki dengeler.

Bu iki maddeden insan iradesinin dışındaki dengede, ezelden beri herhangi bir aksama olmamıştır. Ancak insan iradesine bağlı olan dengelerde tarihten bu yana görülen sayısız çalkantılar, beşerin bu konuda ne durumda olduğunu göstermeye kâfîdir.

Gerçekten de çoğu kere insanlar, bu dengelere ya eğitimsizlik ya da içlerine yerleşmiş bulunan kötü duygulara mağlûbiyet neticesinde dikkat edemezler. O zaman bu dengeler, âdeta birbirleriyle tahterevalli oynarlar.

Evet dengeler tahterevalli oynuyor.

Bakıyorum, zâlimi affedenler mazlumun hâlini düşünmüyorlar. Belki de kötülere acıyanlar, iyilere karşı öfke ile dolmaya başladıklarının farkında değiller. Bu durumda güvercinlere kartal kuvveti gerekiyor.

Beşerin gücü mü bu dengeye yetmiyor, yoksa onun dengesi mi böyle kurulmuş? Ya da insanlar dengeden yana değil mi? Aslında bu suallerin açık cevapları, bin bir acı gerçekte verilmektedir:

Yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe verebilecek tıynette insanların bulunduğu dünyada, beşer arasında tam bir denge kurabilmek mümkün olabilir mi? Ömür boyunca yapılan düzgünlükleri yazmak, yanlışları silmek için bir kalem bir de silgi kullansaydık, bazılarında kalemin onda biri bitmediği hâlde silginin yapılanların onda birini silemeden bittiğini görürdünüz.

Nedense birileri de hep uç noktaları seviyor. Köle zihniyetlilerden tutun da hayvan hürriyeti kadar başıboş olmayı arzulayan az insan yok dünyada. Derisi yüzülürken kesilen bir ceylâna acıdıklarını söyleyenlerin birçoğu, onun boğazı kesilirken seyredenler değil mi?

Bu durumu gördüğü hâlde şuur sahiplerinden bazılarının dudakları rüzgâra karşı ıslık çalarken birilerinin bağrına sivri budaklar saplanmıyor mu?

Bu dengesizliklerin nasıl dengeleneceğini düşündüğüm bazı zamanlar, cennet ve cehennemin sırrını daha iyi kavrıyorum.

O hâlde dengenin güzel tarafında yer alabilmeli, yani cennet saflarında bulunabilmeye çalışmalı demek ki. Bu irade, bizim dengesizlikleri yenmemize son derece yardımcı olacaktır. Rûhî değerlerin tartıldığı bir teraziye on binlerce insan, kendi vücutlarını yığsa, iki kişi de ruhlarını koysa, o iki kişinin daha ağır basacağı bir gerçektir.

Bunun içindir ki, Malazgirt Ovası’ndaki Türkoğlu, kendisinden kat kat fazla sayıda düşmanı yenebilmiştir. Yani dengeler tahterevalli oynasa da dengesini kurmuş olanlar, keyfiyetleri ölçüsünde karşısındaki sırf kemiyetten ibaret olan her şeye karşı üstün geleceklerdir.

Nice az sayıda topluluğun çok sayıda topluluğa galip gelmesinin sırrı buradadır.