Servet Hırsına Deva SADAKA VERMEK VASİYET 30/A

Dr. Âdem AKIN – Muhammed YETİM

Sana gereken şeylerden birisi de sadaka vermektir. Çünkü Allah Teâlâ sadaka veren erkek ve kadınları (Kur’ân-ı Kerim’de övgüyle) zikretmektedir.* Sadaka, farz ve nafile olmak üzere iki nevidir. Farz olanı zekât, nafile olanı ise tatavvu‘dur. Sadakanın farz olanını îfâ etmekle cimrilik vasfından kurtulmuş olursun; nafile olanını îfâ etmek sûretiyle de (mânevî olarak) yüksek derecelere nâil olur; kerem, cûd, îsâr ve sehâ sıfatlarıyla vasıflanırsın.

Cimrilikten sakın. Senin sahip oldukların üzerinde, farz olan zekâttan ayrı olarak bir hak daha vardır. Bu ise, bir mü’min kardeşinin tek başına veya ailesiyle birlikte (açlık ve yokluktan) mahvolmak üzere olduğunu gördüğün ve elindekilerden infak etmedikçe bu helâkten kurtuluş olmadığını bildiğin anda, kendi sahip olduklarından onlara vermek mecburiyetinde oluşundur. Bunu ya borç vermek veya karşılıksız hibe etmek sûretiyle yapabilirsin. İşte bu karşılıksız veriş, sadakadır.

(Bir bedevînin):

“–Benim üzerimde (zekâttan başka) bir mükellefiyet var mıdır?” suali üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:

“–Hayır, yoktur. Ancak tatavvu‘ olarak verirsen, o başka…” (Buhârî, Îman 34) cevabı hakkında İşbîliye’de bulunan fakîh/derin anlayış sahibi âlimlerimizden biri:

“Ancak bu (bedevî için tatavvu‘ olan şey), senin üzerine vaciptir.” der. Onun -Allah, ona rahmet etsin- bu fikrini pek güzel buldum.

Allah Teâlâ, insanı «mütesaddık» (sadaka veren) ve -ister farz ister nafile olsun- karşılıksız verişi de «sadaka» olarak isimlendirmiştir. Çünkü bu verişte, nefse karşı şiddet ve kahır vardır. Allah Teâlâ, nefsin fıtratına ve yaratılışının temeline hırs (ve tahammülsüzlük) koymuştur. Nefis; cimrilik üzere yaratıldığı içindir ki, kendisine bir kötülük dokunduğunda sızlanır, iyilik dokunduğunda ise hemen pinti kesilir. Nitekim Allah Teâlâ:

“Şüphe yok ki insan pek harîs olarak yaratılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir; bir hayır dokunduğunda ise pinti kesilir.” (Meâric, 19-21) buyurmaktadır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise sadakanın en faziletli zamanı hakkında: “Sıhhatli ve harîs olduğun, fakirlikten korkup zengin bir hayat sürmek istediğin zaman tasaddukta bulunman…” (Müslim, Zekât, 93) buyurmuştur.

Allah Teâlâ yine bir âyet-i kerîmede:

“Her kim nefsinin hırsından korunursa, işte onlar felâha (kurtuluşa) ermiş kişilerdir.” (Haşr, 9) buyurmuştur.

Zira insan uzun müddet boyunca zengin yaşamayı arzulayıp, yaşamak istediği bu uzun hayatta fakir kalmaktan, elindekilerin kaybolup gitmesinden ve zamanın belâlarından korktuğu zaman, sahip olduğu mal ve mülk, onu cimriliğe sürükler. Allâh’ın hayır olarak verdiği malı sadaka olarak vermekten ve muhtaçları rahata erdirmekten el çeker. Elindekini biriktirmeye, infakta bulunmamaya ve hattâ zekâtını bile vermemeye başlar. Neticede böylelerinin alınları, yanları ve sırtları sahip oldukları mallarla dağlanır. Nitekim âyette:

“O gün ki, bunların (yığdıkları altın ve gümüşün) üzeri cehennem ateşiyle kızdırılacak, onların alınları, böğürleri ve sırtları (bunlarla) dağlanacak ve: «İşte bu, sizin kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; haydi, tadın bakalım toplayıp sakladıklarınızı!» denilecek.” (Tevbe, 35) buyurulmuştur.

Bu durum, insanın üzerine farz olan zekâtı vermemesi ve borç vermekten kaçınması hâlindedir. İşte, vermenin bu zorluğu sebebiyledir ki o, sadaka olarak isimlendirilmiştir.

Nitekim Arapça’da: Rumhun sadkun/düz, sağlam mızrak denilir.

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîfinde şu misali vermiştir:

“Cimri kişiyle sadaka veren kişinin misali, demir bir gömlek giymiş (yani mal mülk sahibi olmuş) iki adam misali gibidir ki, bu gömleğin verdiği sıkıntıyla (rahat nefes almak için) ellerini boyunlarına götürürler. Sadaka veren kişi infakta bulundukça ferahlar ve parmakları gevşer, hattâ (demir gömleğin sıkıntısından) eser kalmaz. Cimri kişi ise ne zaman aklından sadaka vermeyi geçirse demir gömleğin halkaları iyice birbirine geçerek onu sıktıkça sıkar.” (Buhârî, Libas, 9)

* “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, tâata devam eden erkekler ve tâata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 35)