İdeal Gençliğin Hasletleri

Ali Rıza BUL

Batı ülkelerinde yaşlı nüfus artarken genç nüfus azalıyor. Nüfusun, özellikle de dinamik-genç nüfusun bir milletin geleceği için ne kadar ehemmiyetli olduğunu bilen bu ülkeler nüfuslarının artması için seferber oluyorlar. Fakat bir yandan da başta Müslüman ülkeler olmak üzere genç ve kalabalık nüfuslu ülkelerin geleceğini plânlamaktan geri durmuyorlar.

Neden?

Çünkü geleceğe vâris olacak, bayrağı, emaneti teslim alacak olan genç nüfustur, yeni nesillerdir.

Ülkemizdeki genç nüfus artışını aile plânlaması ve muhtelif yollarla engelleyemeyen batı; medya, teknoloji ve yeni buluşların içine ruhları çökertecek tuzaklar koyarak genç neslin keyfiyetini zehirleme, etkisizleştirme yoluna gitmekte…

Gençliğimiz yeni eğitim-öğretim dönemiyle birlikte bu gerçekler karşısında kendinde hangi vasıfları bulundurmalı, hangi aşılarla bedenini, aklını, kalbini korumalı? Ve bu nesil hangi özelliklerle donanmalıdır?

İşte özlemini çektiğimiz, Âkif’in «Âsım’ın Nesli» diye methettiği, Necip Fazıl’ın hasretle; «bir gençlik… bir gençlik…» diye beklediği genç nesil…

İşte yarınımızın garantisi olacak, kendini ve bizi cihana hâkim kılacak, bir fâtihan nesli olduğunun idrakinde olacak ve fetih plânları yapacak bir gençlik…

İŞTE O HASRET KALDIĞIMIZ GENÇLİK

İç dünyasının farkında bir gençlik. Enerjisini kendi cevherinden, öz mayasından alan, kendi kendini şarj edebilen, dışa bağımlı kalmayan bir gençlik…

İşini sadece bedeniyle değil rûhuyla yapan, yaptığı işe ihlâsını ve samimiyetini katabilen bir gençlik.

Her konuda sistemli ve disiplinli çalışarak yaptığı işi en güzel şekilde yapan, yaptığı işi önemseyen ve azmiyle herkese emsal olan, «her şeyin bir şeyini, bir şeyin her şeyini bilen» (Gazâlî) bir gençlik…

Şahsiyeti oturmuş, hayatın her safhasında, her yerde ve her zaman kendi kişiliğini sergileyebilen bir gençlik…

Kendinde münafıklığı barındırtmayan, özü-sözü, içi-dışı bir, samimî ve samimiyeti ikiyüzlülere hattâ yüzsüzlere tokat olabilecek bir gençlik…

Dâvâsı için birlik-beraberlik içinde olma, içtimâîleşme zaruretinin farkında olan ve bu uğurda birbirlerine değil birlikte ufuklara bakabilen bir gençlik…

Dil, din, tarih birliğinin yanında kader birliği de yapmış olan bir gençlik…

Yenildikçe yenmek için hırsı artan, gözü kör eden bir hırsla değil çalışma ve öğrenme iştiyakıyla kendini sürekli yenileyebilen ve rakibin karşısına devamlı galibiyet parolasıyla çıkabilen ve sonunda galibiyeti elde eden bir gençlik…

Gözü maddî anlamda kanaatkâr olan fakat mânevî açıdan hiçbir zaman eldekiyle yetinmeyen bir gençlik…

Dünyevî makam ve mevkileri elinin tersiyle iten, fakat mânevî zirvelere talip bir gençlik…

«Nefreti olmayan nesil, aşkını muhafaza edemez!» (M. Ali EŞMELİ) sözünden hareketle, şeytana ve günaha karşı olan nefretini arttırıp Rahmân’a olan aşkını her dem muhafaza edebilen ulvî bir gençlik…

«Var mı şu emaneti yerine teslim edecek?» denildiğinde, “sağına-soluna bakmadan fert fert; «Ben varım!» diyecek” ve kutsal emaneti devralıp yerine teslim edecek bir gençlik…

Kur’ân’ın ilk emri olan İKRA‘ (OKU!) emrini kendine düstur edinen, bu yolda okuyan, okuduğunu idrak edebilen, düşünüp bunları da ifade edebilen, kelime haznesi ufku gibi geniş, gönlü gibi zengin bir gençlik…

«Zaman bir kılıçtır, siz onu kesmezseniz, o sizi keser.» (Hazret-i Ali) sözünden ders alarak zamanı kullanmayı bilen; dünü, hesaba çektikten sonra dünde bırakan, bugünün hakkını veren ve yarını plânlayan bir gençlik…

Eğlence adı altında en kıymetli değeri olan vaktine kurulmuş tuzakları boşa çıkaran, boş şeylerden uzak duran, doksan dakikalık bir maç ve benzeri gereksiz şeyleri kendine gündem yapmayan; tüm gündemini dâvâsına ve o dâvâ yolunda çalışmaya hasreden bir gençlik…

Kendinde olan hazinenin farkında olan, onu israf etmek yerine kullanan, paha biçilmez cevheriyle hem bu dünyayı hem âhireti satın alabilecek bir gençlik…

Sadrında 600 küsur sene dünyayı gölgesinde tutan çınarların asaletini barındıran ve bunun şuurunda olan bir gençlik…

İşte hasret kaldığımız, görmeyi arzuladığımız, geleceğimizi emanet etmek istediğimiz gençliğin hasletleri, vasıfları bunlar…

İşte Âsım’ın nesli, işte Fatih’in yadigârı bu hasletlerle kuşanmış, bu vasıflarla donanmış bir gençlik olacaktır.

Hamdolsun bütün çamur sağanağına rağmen, kendilerine kol-kanat gererek âdeta şemsiye olan eğitim gönüllülerinin rehberliğinde, tertemiz yarınlara yürüyen bir gençlik var. Bu hasletler onların gözlerinde bile ışıldamakta…

Böyle bir gençlik var oldukça ümitsizlik mi? Asla! Artık şairlerin haykırdığı gibi, vakit ümit vaktidir:

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es!

(Necip Fazıl KISAKÜREK)

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini.
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın;
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..

(Arif Nihat ASYA)

Der ki mâzî; sendedir artık sıra,
Bekler istikbâl elinden bir çıra,
Hıçkırırken gonca, bülbül haykıra,
Yılma kıştan; yaz senin, harman senin!..

(Seyrî)